وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِـعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَوَاعَدْنَا | ve sözleştik |
|
2 | مُوسَىٰ | Musa ile |
|
3 | ثَلَاثِينَ | otuz |
|
4 | لَيْلَةً | gece |
|
5 | وَأَتْمَمْنَاهَا | ve buna kattık |
|
6 | بِعَشْرٍ | on (gece daha) |
|
7 | فَتَمَّ | böylece tamamlandı |
|
8 | مِيقَاتُ | tayin ettiği vakit |
|
9 | رَبِّهِ | Rabbinin |
|
10 | أَرْبَعِينَ | kırk |
|
11 | لَيْلَةً | geceye |
|
12 | وَقَالَ | dedi ki |
|
13 | مُوسَىٰ | Musa |
|
14 | لِأَخِيهِ | kardeşi |
|
15 | هَارُونَ | Harun’a |
|
16 | اخْلُفْنِي | benim yerime geç |
|
17 | فِي | içinde |
|
18 | قَوْمِي | kavmim |
|
19 | وَأَصْلِحْ | ve ıslah et |
|
20 | وَلَا | ve |
|
21 | تَتَّبِعْ | uyma |
|
22 | سَبِيلَ | yoluna |
|
23 | الْمُفْسِدِينَ | bozguncuların |
|
İsrâil halkı, Mısır esaretinden kurtulup Sînâ çölüne geçtikten sonra bu çölde kırk yıl boyunca evsiz barksız dolaştılar. Bu yüzden Sînâ çölü “şaşkın vaziyette dolaşmak” anlamına gelen Tîh adıyla da anılır. Tûrisînâ, bu çölün ve yarımadanın güneyinde bulunmaktadır. Yüce Allah, esaretten kurtulan kavme şeriatını bildirmek üzere Mûsâ’ya Tûrisînâ’ya gelmesini emretti. Mûsâ, yerine kardeşi Hârûn’u bırakarak ondan sulh ve sükûnu korumasını, bozgunculuk çıkarabileceklere karşı dikkatli olmasını istedi. Bu tedbirleri aldıktan sonra Allah’ın emrine uyarak Tûr’a gitti.
Araplar genellikle gün yerine gece kelimesini kullandıklarından; ayrıca ibadet, zikir, dua gibi dinî faaliyetler için gündüze nisbetle gecenin sükûneti daha elverişli olduğundan âyette Mûsâ’nın Tûr’da geçirdiği süre hakkında gün yerine gece kelimesi zikredilmiştir. Bakara sûresinde (2/51) bu buluşma süresi sadece “kırk gece” kaydıyla anılırken burada söz konusu sürenin otuz ve on gece olarak iki bölümde anılması ve böylece Bakara sûresindeki âyete bir ayrıntı ilâve edilmesi çeşitli şekillerde yorumlanmış olup (bk. İbn Atıyye, VII, 152-153; Râzî, XIV, 226), muhtemelen bu iki farklı süre, Hz. Mûsâ’nın kırk gece içinde kaydettiği iki ruhî ve mânevî gelişmeye işaret etmektedir. Otuz gecenin ibadet süresi, on gecenin ise Tevrat’ın inzâl edildiği süre olduğu da düşünülebilir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 585-586
وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. وٰعَدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مُوسٰى mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur. Gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrİ munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ثَلٰث۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler, ي ile nasb olurlar. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri; تمام ثلاثين şeklindedir.
لَيْلَةً temyiz olup fetha ile mansubtur.
Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.
Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
Melhûz Mümeyyez: Burada temyiz cümledeki kapalılığı giderir. Manası kapalı olup da temyiz sayesinde açıklığa, netliğe kavuşan bu tür cümlelere melhûz mümeyyez denir. Melhûz mümeyyez daha çok şu cümlelerde olur: a) İsm-i tafdil kalıbının kullanıldığı bazı cümleler, b) Anlatılmak istenen anlamı ifadede tek başına yetersiz kalan “artmak-eksilmek, çoğalmak-azalmak, yükselmek-alçalmak, güzel ve çirkin olmak, büyük veya küçük olmak” gibi fiillerin kullanıldığı cümleler, c) İçinde “ كَفَى بِ ” terkibi bulunan cümleler, d) Kem-i istifhamiyye (soru için olan كَمْ ) ve kem-i haberiyye (çokluk bildiren كَمْ) ile kurulan cümleler.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. اَتْمَمْنَاهَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِعَشْرٍ car mecruru اَتْمَمْنَاهَا fiiline müteallıktır.
فَ atıf harfidir. تَمَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. م۪يقَاتُ fail olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّه۪ٓ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَرْبَع۪ينَ hal olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
لَيْلَةًۚ temyiz olup fetha ile mansubtur.
وٰعَدْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi وعد ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
اَتْمَمْنَاهَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi تمم ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِـعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. مُوسٰى fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
لِاَخ۪يهِ car mecruru قَالَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Harfle îrab olan beş isimden biridir. Cer alameti ى harfidir.
هٰرُونَ kelimesi لِاَخ۪يهِ ‘den bedel veya atı beyandır. Gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrİ munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Mekulü’l-kavl cümlesi اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اخْلُفْن۪ي sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Sonundaki ن۪ vikayedir. Mütekellim zamiri ي ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.
ف۪ي قَوْم۪ي car mecruru اخْلُفْن۪ي fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri ی muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. اَصْلِحْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعْ meczum muzari fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
سَب۪يلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْمُفْسِد۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُفْسِد۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَتَّبِـعْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ cümlesiyle …فَتَمَّ م۪يقَاتُ cümlesi, temâsül nedeniyle …وَوٰعَدْنَا مُوسٰى cümlesine atfedilmiştir.
م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması ه۪ٓ zamirine, yine Rabb ismine muzâf olması م۪يقَاتُ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.
Mîkat ile vakt arasındaki fark şudur: "Mîkat, içinde herhangi bir işin yapılmasının belirlenmiş olduğu muayyen vakittir, randevudur. Vakit ise ta baştan bir kimsenin bir şey için bir zaman tayin etmesi işidir.." (Fahreddin er Râzî)
Ayeti kerimede gündüz yerine önemi ve faziletine binaen gece zikredilmiştir. Burada gece ön plandadır, ibadette gecenin önemi vardır. Efendimize de gece namazı farz idi.
Bir hadis-i şerifte gece namazının Allah’a yaklaştırdığı, günahlara kefaret olduğu, günahlardan uzaklaştırdığı ve bedendeki hastalıklara şifa olduğu buyurulmuştur.
Rivayet olunduğuna göre, Musa (as) Mısır'da iken İsrailoğullarına, Allah düşmanlarını helak ederse kendilerine bir kitap getireceğini vadetmiş ve Firavun helak olunca Musa, o vadolunan kitabı Allah'tan niyaz eylemiş, Allah Teâlâ da otuz gün oruç tutmasını emreylemiş idi ki o ay Zilkade idi ve Zilhicce'den tutulacak on günle kırk güne erişiyordu. Öyle anlaşılıyor ki ilk otuz gün tutulan oruçla ve daha başka Allah'a yaklaştırıcı ibadetlerle bir özel arınma ve bir riyazet olmuş ve sonraki o günde de Tevrat'ın nüzulü ve kelam olayı meydana gelmiştir. Bu kırkın gündüzleri de mîkate dahil bulunduğu halde, yalnızca gecenin zikri, gök ayının geceden başlaması ve bundan dolayı da kırk gece hesabıyla tamam olması hikmetine bağlı olduğunu tefsir alimleri beyan etmişlerdir. Bundan özellikle şunu anlayabiliriz ki, Allah ehlinin büyük bir aydınlığa ve tecelli sabahına erebilmeleri için geceler kadar karanlık ıstırap saatleri ile çile doldurmaları gerekmektedir. İlâhi feyizler daha ziyade geceleri vaki olur. Ve bütün başarı sabahları, ıstırap gecelerinin seherlerini izleyerek meydana çıkar. Hz Musa'nın bu çilesinde kırk sanki tek başına tam bir gece, son on da onun seher vakti gibidir. Bazı rivayetlerde dahi yer aldığı üzere bu seherin fecr-i sadık (doğru sabah) saatlerini andıran sonlarına doğru Hz Musa, Allah Teâlâ'nın kelamına mazhar olmuştur. (Elmalılı)
اَتْمَمْنَاهَا - فَتَمَّ arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.
وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِـعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ
وَ istinafiyyedir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üsluptaki وَاَصْلِحْ cümlesi, mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür.
Yine mekulü’l-kavle atfedilmiş olan وَلَا تَتَّبِـعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Musa (as)’ın kardeşinden istediklerinin, “bana halife ol, ıslah et ve müfsitlere uyma” şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
"Onların içinde, benim halefim ve halifem ol!"; ifadesi de, "ıslah edici ol" veya "İsrailoğullarının içlerinden, ıslah edilmesi gerekenleri ıslah et ve onlardan, seni fesatçılığa çağıran kimselere uyma ve onlara itaat etme!" anlamındadır. (Fahreddin er- Râzî)
سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ ifadesinde istiare vardır. Müfsidlerin dini manasında kullanılmıştır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir.
لِاَخ۪يهِ ’den bedel veya atf-ı beyan olan هٰرُونَ kelimesiyle ıtnâb yapılmıştır.
اَرْبَع۪ينَ - ثَلٰث۪ينَ - بِعَشْرٍ kelimeleri ve مُوسٰى - هٰرُونَ isimleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
لَيْلَةًۚ , مُوسٰى kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.