A'râf Sûresi 164. Ayet

وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْماًۙۨ اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداًۜ قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ  ...

Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ artık
2 قَالَتْ dedi ق و ل
3 أُمَّةٌ bir topluluk ا م م
4 مِنْهُمْ içlerinden
5 لِمَ niçin?
6 تَعِظُونَ öğüt veriyorsunuz و ع ظ
7 قَوْمًا bir kavme ق و م
8 اللَّهُ Allah’ın
9 مُهْلِكُهُمْ helak edeceği ه ل ك
10 أَوْ yahut
11 مُعَذِّبُهُمْ azabedeceği ع ذ ب
12 عَذَابًا bir azapla ع ذ ب
13 شَدِيدًا şiddetli ش د د
14 قَالُوا dediler ki ق و ل
15 مَعْذِرَةً ma’zeret için ع ذ ر
16 إِلَىٰ
17 رَبِّكُمْ Rabbinize ر ب ب
18 وَلَعَلَّهُمْ ve belki
19 يَتَّقُونَ korunurlar (diye) و ق ي
 

Konu hakkında bilgileri bulunan Hz. Peygamber dönemi yahudilerine hitap edildiği için oldukça muhtasar bir üslûp kullanılmakla birlikte, anlaşıldığına göre, söz konusu sahil şehrinin halkı içinde cumartesi tatilinde çalışma yasağına uyanlar da vardı. Onlardan bir kısmı anılan yasağı ihlâl edenleri uyarırken bir bölümü de Allah’ın yıkıma uğratacağı yahut şiddetli bir şekilde cezalandıracağı belli olan bir topluluğu ikaz edip nasihatte bulunmanın boşuna bir çaba olduğunu söylüyor; diğerleri ise, en azından uyarı görevlerini yapmış sayılmak ve böylece Allah katında sorumluluktan kurtulmak yanında, uyardıkları kişilerin hatalarını göstererek durumlarını düzeltmelerine yardımcı olabilecekleri ümidiyle onları uyardıklarını belirtiyorlardı.

 Böylece anılan halkın üç tip insan topluluğundan meydana geldiği görülmektedir: a) Allah’ın yasaklarını çiğneyenler, b) Allah’ın hükümlerine uymakla birlikte günahkârların ıslah edilmesi konusunda kötümser olup irşadın yararsız olduğunu düşünenler, c) İrşadın terkedilemez bir görev ve sorumluluk olduğunu, ayrıca bu hususta ümitsiz ve karamsar olmamak gerektiğini düşünenler. Âyetin üslûbundan, en ideal davranışın bu sonuncularınki olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde iyi müminler, özellikle ilim irfan sahibi kişiler, kendileri Allah’ın buyruk ve yasaklarına uyarak temiz bir hayat yaşadıkları gibi başkalarının da doğru yola gelmelerini sağlamak için bıkıp usanmadan aydınlatma görevlerini yerine getirirler. Gerçek bir eğitimci ve irşad edicinin kötümser bir yaklaşımla, kötülükleri çaresiz ve şifasız kabul edip bir kenara çekilmesi doğru bir davranış değildir; ayrıca bizzat peygamberler de dahil olmak üzere insanlar bu hususta ne ölçüde başarılı olduklarından değil, bu yolda gerektiği kadar ve gerektiği şekilde çaba gösterip göstermediklerin-den sorumludurlar, hidayet ise yalnız Allah’tandır (Bakara 2/272; Nahl16/37; Kasas 28/56).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 613-614

 

وعظ Veaza : İnsanlara kalplerini yumuşatacak sevap ya da ceza türünden hatırlatmalar yapmak, korkuyla karışık nasihat etmek anlamına gelen va’z وَعْظٌ sözcüğü hakkında El- Halil ” va’z, insanın kalbini yumuşatacak hayırlı işleri hatırlamak demektir” demiştir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 25 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri vaaz, vâiz ve mevizadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

عذر Azera : عُذْرٌ (özür) kişinin işlediği suç ve kabahatlerinin ya da günahlarının izlerini silmesini sağlayacak şeyi araştırıp yapmaya çalışmasıdır. Özür üç kısma ayrılır: 1- Ben yapmadım der. 2- Şundan dolayı yaptım diyerek kendisini suçlu olmaktan çıkaracak şeyleri sıralar. 3- Yaptım ama bir daha tekrarlamayacağım der. İşte bu üçüncüsü tövbedir. Şu halde her tövbe özürdür ama her özür tövbe değildir. Bir görüşe göre de عُذْرٌ kelimesinin kökeni pis, necis ve murdar şey anlamındaki عَذِرَةٌ sözcüğüne dayanmaktadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri özür, mazur, mazeret,itizar,taazzür ve Azra’dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْماًۙۨ 

 

اِذْ  zaman zarfı,  يَعْدُونَ  fiiline matuftur.  وَ  atıf harfidir.  قَالَتْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَالَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.  اُمَّةٌ  fail olup lafzen merfûdur. 

مِنْهُمْ  car mecruru  اُمَّةٌ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.

Mekulü’l-kavli,  لِمَ تَعِظُونَ قَوْماًۙۨ’dir.  قَالَتْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

مَا  istifham isminin ism-i mevsûl olmadığı anlaşılsın diye elifi hazf edilmiştir.  لِ  harf-i ceriyle birlikte  تَعِظُونَ  fiiline müteallıktır.

تَعِظُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

قَوْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.


 اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداًۜ 

 

İsim cümlesidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.  مُهْلِكُهُمْ  haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder.  مُعَذِّبُهُمْ  kelimesi,  مُهْلِكُهُمْ ‘e matuftur. 

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf - matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَذَاباً  kelimesi mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur. Amili  مُعَذِّبُهُمْ  kelimesidir. شَد۪يداً  kelimesi  عَذَاباً’in sıfatıdır.

مُهْلِكُهُمْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

مُعَذِّبُهُمْ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ ’dur.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

مَعْذِرَةً  kelimesi mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri, نعتذر (Özür dileriz.) şeklindedir.

اِلٰى رَبِّكُمْ  car mecruru  مَعْذِرَةً  ‘e müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. 

هُمْ  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  يَتَّقُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَتَّقُونَ  fiili  نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

 

وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْماًۙۨ اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداًۜ

 

وَ  atıf harfidir. Ayet, 163. ayetteki  اِذْ يَعْدُونَ  cümlesine hükümde ortaklık sebebiyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ  cümlesi muzâfun ileyh konumundadır.

قَالَتْ  fiilinin mekulü’l-kavli  لِمَ تَعِظُونَ قَوْماًۙۨ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ  cümlesi, isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin izafetle gelmesi veciz ifade kastına matuftur. Bu cümle,  قَوْماًۙۨ  için sıfattır. Kavmin özellikleri sıfatla açıklanarak tetmim ıtnâbı yapılmıştır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

اُمَّةٌ  - قَوْماًۙۨ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

مُهْلِكُهُمْ - مُعَذِّبُهُمْ  kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Burada tereddüt (ya helak, yahut çetin azap), ikisinden birinin mutlaka olacağı anlamındadır. Bunu söylemeleri, öğüdün onlara fayda vermeyeceğini iyice anlatmak yahut o kavme korku salmak yahut öğüdün hikmet ve faydasını sormak içindir. (Ebüssuûd)


 قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ

 

Beyanî istînaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Fiilin mekulü’l-kavli olan  مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ  cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مَعْذِرَةً, takdiri  نعتذر  (Özür dileriz.) olan fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Mahzufla birlikte cümle, müspet fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

رَبِّكُمْ  izafetinde, Rabb isminin onlara ait zamire muzaf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. Ebüssuûd; Rabb isminin onlara ait olan zamire muzâf olmasının; O’nun otoritesi, terbiyesi ve idaresi altında olduklarını haber verdiği gibi, sapkınlıklarında ne kadar ileri gittiklerine de işaret ettiğini söylemiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 5, s. 104)

Mekulü’l-kavle matuf olan  وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ  cümlesi, gayr-ı talebî inşâi isnaddır. Cümlenin haber manalı olması makabline atfını mümkün kılmıştır.

لَعَلَّ, Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfidir. “Umulur ki” anlamında olan bu harf, bu ayette “...olsun diye, ...olması için” manasındadır. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıkıp haberî anlama geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ ‘nin haberi  يَرْجِعُونَۚ, muzari sıygada faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. 

[Hani içlerinden bir topluluk] yani o şehir halkından, onların salihlerinden, onlara öğüt verme noktasında çok zorluklara katlanmış, adeta zillete düşmüş; sonuçta onların öğüt kabul edeceğinden ümidi kesmiş olan kimseler, öğüt vermekten ümit kesmemiş olan diğer gruba [Allah’ın helak edeceği] yani köklerini kazıyacağı ve yeryüzünü kendilerinden temizleyeceği veya sürekli kötülük yaptıkları için kendilerini [şiddetli bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz ki?!’ demişlerdi…] Bunu, artık öğüdün kâr etmeyeceğini bildikleri için söylüyorlardı. [Onlar da demişlerdi ki “Bu, Rabbinize karşı bir mazerettir.”] Yani bizim onlara öğüt vermemiz Allah’a bir özür beyanıdır; emr-i bi’l-ma‘rûf ve nehy-i ani’l-münker konusunda kusurlu olmayalım diye böyle yapıyoruz; [ve belki sakınırlar diye…] Yani umuyoruz ki bir tür sakınma davranışı gösterirler. (Keşşâf)

Ayette, sıfat vasıtasıyla tetmim ıtnâbı yapılmıştır.

قَالَتْ  - قَالُوا  ,مُعَذِّبُهُمْ - عَذَاباً  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr vardır.

عَذَاباً - مَعْذِرَةً  arasında cinas-ı nakıs  vardır.

عَذَاباً kelimesi nekre gelerek ve şiddetle vasıflanarak tazim ifade etmiştir.