A'râf Sûresi 165. Ayet

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ٓ اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ وَاَخَذْنَا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَـ۪ٔيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ  ...

Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca, biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَمَّا ne zaman ki
2 نَسُوا onlar unuttular ن س ي
3 مَا şeyi
4 ذُكِّرُوا hatırlatılan ذ ك ر
5 بِهِ kendilerine
6 أَنْجَيْنَا biz de kurtardık ن ج و
7 الَّذِينَ kimseleri
8 يَنْهَوْنَ meneden(leri) ن ه ي
9 عَنِ -ten
10 السُّوءِ kötülük- س و ا
11 وَأَخَذْنَا ve yakaladık ا خ ذ
12 الَّذِينَ kimseleri
13 ظَلَمُوا zulmeden(leri) ظ ل م
14 بِعَذَابٍ bir azab ile ع ذ ب
15 بَئِيسٍ çetin ب ا س
16 بِمَا yüzünden
17 كَانُوا ك و ن
18 يَفْسُقُونَ yoldan çıkmaları ف س ق
 

Burada Cenâb-ı Hakk’ın, yukarıda anılan üç grup insandan ikisi için uygun gördüğü muamele zikredilmektedir. Buna göre kötülüğü engellemeye çalışanlar kurtuluş müjdesine mazhar olmuşlar; onların uyarılarını dikkate almayıp Allah’ın hükümlerini çiğnemekte ısrar edenlerin de işledikleri kötülükler sebebiyle “dehşetli bir azap”la cezalandırılacakları bildirilmiş; üçüncü grubun yani kendileri iyi olmakla birlikte kötüleri uyarmayan, bunun yararlı olacağına inanmayan kesimin durumu hakkında bilgi verilmemiştir. Müfessirler bu hususta iki farklı görüş ileri sürmüşlerdir. Bir görüşe göre kötülüklerle mücadele etmedikleri için bunlar da kötülerin âkıbetini paylaşacaklar, onlar gibi azaba çarptırılacaklardır. Tefsirlerde nakledildiğine göre Abdullah b. Abbas bunlar hakkında görüş belirtmeme yolunu tutmuş (tevakkuf etmiş), başka bir rivayete göre ise bunların da cezalandırılacaklarını söylemiştir. Hasan-ı Basrî’nin de katıldığı söylenen ve bize göre daha mâkul olan diğer bir görüşe göre, “Allah’ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla cezalandıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz sanki!” diyerek diğerlerinin işlediklerinin kötülük olduğuna inandıkları için onlar da kurtuluşa ereceklerdir (İbn Kesîr, III, 494-495; Râzî, 15, 39). Râzî, bu görüşün doğruluğunu savunurken, kötülüklere –sözlü ve yazılı uyarı veya eleştiriye ek olarak– güç kullanarak karşı çıkma (nehiy ani’l-münker) ödevinin farz-ı kifâye olduğunu ifade eder.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 614-615

 

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ٓ اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ 

 

فَ  atıf harfidir.  لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

نَسُوا  şart fiili olup damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  ذُكِّرُوا بِه۪ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

ذُكِّرُوا  damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  ذُكِّرُوا  fiiline müteallıktır.

Şartın cevabı  اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ’dir.  اَنْجَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يَنْهَوْنَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

عَنِ السُّٓوءِ  car mecruru  يَنْهَوْنَ  fiiline müteallıktır.

ذُكِّرُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi ذكر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَاَخَذْنَا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَـ۪ٔيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اَخَذْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  نَٓا  fail olarak mahallen merfûdur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  ظَلَمُوا بِعَذَابٍ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

ظَلَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِعَذَابٍ  car mecruru  ظَلَمُوا  fiiline müteallıktır.  بَـ۪ٔيسٍ  kelimesi  عَذَابٍ  kelimesinin sıfatıdır.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اَخَذْنَا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا يَفْسُقُونَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

بِ  harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık-bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

يَفْسُقُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.

يَفْسُقُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بَـ۪ٔيسٍ  kelimesi, sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ٓ اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ وَاَخَذْنَا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَـ۪ٔيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ

 

فَ  atıf harfidir.. Ayet şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan  … نَسُوا مَا ذُكِّرُوا  cümlesidir. 

Müspet  mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası  ذُكِّرُوا  şeklinde mazi fiil cümlesi gelerek sebata, istikrar ve temekküne işaret etmiştir.

Cevap cümlesi olan  …اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ, müspet mazi fiil sıygasında  faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

نَسُوا  [Unuttular) fiilinde istiare vardır. Terk ettiler anlamında kullanılmıştır. Sebebiyet alakasıyla mecâz-ı mürsel olduğu da söylenebilir. (Mahmut Sâfî)

اَنْجَيْنَا  fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası   يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûllerde müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  اَخَذْنَا  cümlesi, şartın cevabına matuftur. Atıf sebebi tezattır.

اَنْجَيْنَاهُ  fiili ifâl babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen  نَجَّي  fiili ise tefîl babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın sözkonusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’ân Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113)

Mecrur mahaldeki masdar harfi  اَخَذْنَا , مَا  fiiline müteallıktır. Akabindeki  كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesi masdar tevilindedir.  كَان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. 

كَان ’nin  haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, 103)

كان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَانُوا - كَانَتْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları 

السُّٓوءِ - ظَلَمُوا - بِعَذَابٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ  cümlesiyle  وَاَخَذْنَا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَـ۪ٔيسٍ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

نَسُوا - ذُكِّرُوا  ve  اَخَذْنَا - اَنْجَيْنَا  kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

الَّذ۪ينَ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

لَمَّا -  مَا  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs, iki farklı görevdeki  مَا ’lar arasında tam cinas ve bu kelime grupları arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَذَابٍ  kelimesi nekre gelerek ve önceki ayetten farklı bir şekilde kötü olmakla vasıflanarak tazim ifade etmiştir.

بَـ۪ٔيسٍ  kelimesi bu kalıpta Kur’an-ı Kerim’de sadece burada geçmiştir. Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, savaştaki ve alçaltıcı zorluk için kullanıldığını söylemiştir.