A'râf Sûresi 176. Ayet

وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلٰكِنَّهُٓ اَخْلَدَ اِلَى الْاَرْضِ وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُۚ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِۚ اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ اَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْۜ ذٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ  ...

Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ ve şayet
2 شِئْنَا dileseydik ش ي ا
3 لَرَفَعْنَاهُ elbette onu yükseltirdik ر ف ع
4 بِهَا onlarla (ayetlerle)
5 وَلَٰكِنَّهُ fakat o
6 أَخْلَدَ saplandı خ ل د
7 إِلَى
8 الْأَرْضِ yere ا ر ض
9 وَاتَّبَعَ ve peşine düştü ت ب ع
10 هَوَاهُ hevesinin ه و ي
11 فَمَثَلُهُ onun durumu م ث ل
12 كَمَثَلِ durumuna benzer م ث ل
13 الْكَلْبِ şu köpeğin ك ل ب
14 إِنْ eğer
15 تَحْمِلْ varsan ح م ل
16 عَلَيْهِ üstüne
17 يَلْهَثْ dilini sarkıtıp solur ل ه ث
18 أَوْ veyahut
19 تَتْرُكْهُ onu bıraksan ت ر ك
20 يَلْهَثْ dilini sarkıtıp solur ل ه ث
21 ذَٰلِكَ işte budur
22 مَثَلُ durumu م ث ل
23 الْقَوْمِ toplumların ق و م
24 الَّذِينَ
25 كَذَّبُوا yalanlayan ك ذ ب
26 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
27 فَاقْصُصِ anlat ق ص ص
28 الْقَصَصَ bu kıssayı ق ص ص
29 لَعَلَّهُمْ belki
30 يَتَفَكَّرُونَ düşünürler ف ك ر
 

Allah dileseydi o kişiyi âyetlerinden yararlandırarak yüceltirdi. Fakat o bunu istemedi, bulunduğu yere saplanıp kaldı, kendini dünyaya kaptırdı, yükselmeyi değil dünyaya çakılıp kalmayı tercih etti. Fıtratındaki yüksek ruhî ve zihnî melekeler onu imana çağırırken o nefsânî tutkularının peşinden gitti. Bu durumda gerçek anlamda insanlık değerini ve ayrıcalığını da yitirdiği için 176. âyette böyle bir insanın psikolojik durumu, sıcaktan veya başka herhangi bir sıkıntıdan dolayı dilini sarkıtıp devamlı soluyan, kovulsa da kendi haline bırakılsa da durumunu değiştirmeyen köpeğin haline benzetilmiştir. Bunca işaretlere ve kanıtlara rağmen o gibi insanlar da durum ve tutumlarını değiştirmemektedir. 177. âyette de bu tip insanların böyle bir aşağılık duruma düşmelerinin, yüce Allah’ın âyetlerini yalanlamaktan, onları hiçe saymaktan başka bir sebebinin bulunmadığı, yani insanın içine düştüğü kötülüğün sebebinin yine onun kendisi olduğu ifade buyurulmuştur. Ama –178. âyette de işaret edildiği gibi– en geniş planda hidayet de dalâlet de Allah’ın takdirine bağlıdır. Onun için insan daima Allah’a yönelmeli, her zaman O’nun yardım ve desteğine muhtaç olduğu bilincini korumalıdır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 628

 

وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلٰكِنَّهُٓ اَخْلَدَ اِلَى الْاَرْضِ وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُۚ 

 

وَ  atıf harfidir.  لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  شِئْنَا  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim  zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.

رَفَعْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

بِهَا  car mecruru  رَفَعْنَاهُ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  لٰكِنَّ  istidrak harfidir.  لٰكِنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre,  لٰكِنَّ  de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder.

Muttasıl zamir olan  هُ  harfi  لٰكِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اَخْلَدَ  fiili  لٰكِنَّ ’nin  haberi olarak mahallen merfûdur.  اَخْلَدَ   fetha üzere mebni mazi fiildir.  Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اِلَى الْاَرْضِ  car mecrur  اَخْلَدَ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اتَّـبَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

هَوٰيهُ  mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecururdur.

اتَّـبَعَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِۚ اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ اَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْۜ 

 

فَ  atıf harfidir.  مَثَلُهُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَمَثَلِ  car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.  الْكَلْبِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  تَحْمِلْ  meczum muzari fiildir.Fiili şarttır. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

عَلَيْهِ  car mecruru  تَحْمِلْ  fiiline müteallıktır. 

Şartın cevabı  يَلْهَثْ ’dir.  يَلْهَثْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder.  اَوْ : Türkçede “veya, yahut, ya da yoksa” kelimeleriyle karşılayabileceğimiz bu edat iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 تَتْرُكْهُ  meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir. 

Şartın cevabı  يَلْهَثْ ’dir.  يَلْهَثْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.


ذٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ 

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud, yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

مَثَلُ  haber olup lafzen merfûdur.  الْقَوْمِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  الْقَوْمِ  ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاٰيَاتِنَٓا  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَذَّبُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

 

 فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إذا أردت وعظ القوم فاقصص (Kavme vaaz vermek istediğin zaman … anlat.) şeklindedir.

اقْصُصِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.  الْقَصَصَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir,  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.

هُمْ  muttasıl zamiri,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  يَتَفَكَّرُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَتَفَكَّرُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

يَتَفَكَّرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

 تَفَعَّلَ  babındadır. Sülâsîsi فكر ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
 

وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلٰكِنَّهُٓ اَخْلَدَ اِلَى الْاَرْضِ وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُۚ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِۚ 

 

Cümle,  فَكَانَ مِنَ الْغَاو۪ينَ  cümlesine matuftur. Şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi olan  شِئْنَا , faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayet, Belâm İbn Baura, Ümeyye İbn Ebi's-Salt, Râhip Ebû Âmir ve Hz. Peygamber'i bilip tanıyan ehl-i kitabın münafıkları hakkında nazil olduğu hatta bunun, kendisine ilahî hidayet arz edilip de, ondan yüz çeviren herkes hakkında umumi bir ifade olduğu  ifade edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Şartın cevabı  لَ  karînesiyle gelen  لَرَفَعْنَاهُ بِهَا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

الرِّفْعَةُ ; Nefsin kemâli ve temizliği için müsteardır. Çünkü iyi nitelikler, sahibini bu niteliklere sahip olmayandan daha üstün olduğunu tahayyül ettirir. Yani; eğer biz dileseydik, ayetlerle amel etmek kişiye fazilet, temizlik ve bu faziletlerle ayrıcalık  kazandırırdık. Bu ayetteki  لَرَفَعْنَاهُ , kendisini şerefli kılacak ameli ona kolaylaştırırdık, anlamındadır. (Âşûr)

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivciler  لَوْ  edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)

وَ  atıf harfidir. İstidrak manasındaki  لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

 لٰكِنَّ ’nin haberi  اَخْلَدَ اِلَى الْاَرْضِ  cümlesi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki  وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُۚ  cümlesi,  لٰكِنَّ ’nin haberine  وَ ’la atfedilmiştir. Cihet-i câmia, hükümde ortaklıktır.

اَخْلَدَ اِلَى  ibaresi meyletti demektir. Bu ibare veciz bir şekilde dünyaya yönelmeyi, dünyayı ahirete tercih etmeyi ifade eder. Dünyaya tapmak veya dünyaya kazık çakmak tabirlerine benzer. (Kur’an’daki Deyimler ve Zemahşerî’nin Keşşâfı ve Fahreddin er-Râzî)

İsim cümlesi formunda gelen  فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِۚ  cümlesi  لٰكِنَّ ’nin haberine atfedilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Teşbih harfi  كَ  sebebiyle mecrur mahaldeki  مَثَلِ الْكَلْبِۚ  izafeti, mahzuf habere müteallıktır. Sübut ifade eden cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.


اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ اَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümlenin  الْكَلْبِۚ ’den hal olduğu da söylenmiştir.

Şart üslubunda haberî isnaddır.  تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ  şart,  يَلْهَثْ  cevap cümlesidir. Her iki cümle de müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Fiillerin muzari sıygada gelmesi, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Aynı üsluptaki  تَتْرُكْهُ يَلْهَثْۜ  cümlesi,  اَوْ  atıf harfiyle cevap cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

اِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ  cümlesiyle  وْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

مَثَلِ - يَلْهَثْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

لْهَثْ  ifadesi "köpeğin, ya çok koşarak yorulduğunda ya da sıcak çok şiddetli olduğunda, susuzluktan ötürü dilini sarkıtması" demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Köpeğin halinin anlatılmasında istiare vardır. Bunları anlamak için köpekle ilgili araştırma yapmak gerekir. Köpek, sahibi evden çıkınca kemik beklentisi ile kuyruğunu sallar, dilini sarkıtır, solur. Uzağa kemik fırlatsan yine aynı durum olur. Kötülük örneği olan o adamın durumu en adi ve alçak bir hayvana benzer. Yorgunluk halinde de, istirahat halinde de devamlı olarak soluyan köpeğin durumu da böyledir. Tasvirde birbirine benzetilen birkaç unsur vardır. Buna temsilî teşbih denir. (Sâbûnî)

Burada ilim beklentisi içinde olup dünyaya dalanlar tasvir edilmiştir. Sahibinin her halinden bir beklenti içinde oluş, sürekli dünyalık beklentisi içinde oluş etkileyici bir üslupla anlatılmıştır. Nefis, köpek gibi hep kendi menfaati peşindedir. (Fahreddin er-Râzî)


ذٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ

 

Mübteda ve haberden müteşekkil cümle müstenefedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi, işaret edilene dikkat çekmek ve tahkir kastı taşımaktadır. Ayrıca işaret isminde tecessüm sanatı vardır

Müsnedin az sözle çok anlam ifade yollarından biri olan izafetle gelmesi, faydayı çoğaltıp anlamı kuvvetlendirmek içindir. 

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  الْقَوْمِ , الَّذ۪ينَ  için sıfattır. Sılası  كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Mevsûlde, müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

اٰيَاتِنَا  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  اٰيَاتِ , şan ve şeref kazanmıştır.

Ayette temsilî teşbih vardır. Ayetlerle amel etmeyen, onlarla alakasını kesen kimselerin hali, köpeğin haline benzetilmiştir. 

[Artık onun hali köpeğin hali gibidir] yani onun alçaklık ve düşkünlük numunesi olan sıfatı, tıpkı köpeğin o en zelil ve alçak halindeki sıfatı gibidir ki köpek bu halinde sürekli, ister kendisine karşı hamle yapılsın, saldırılsın ve saldırması sağlansın, ister hiç müdahale edilmeden kendi haline bırakılsın her halükârda dilini sarkıtıp solumaktadır. (Keşşâf)


  فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

 

 فَ , takdiri  إذا أردت وعظ القوم  [Kavme vaaz etmek istediğinde…] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

 فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ  sözüyle bu emri detaylandırılmıştır. Yani ‘’bu kıssayı ve diğerlerini anlat’’ demektir. Bu temsil ettiği kıssa ve Kur’an’ın anlattığı diğer kıssalar için bir tezyîldir. (Âşûr) 

اقْصُصِ - الْقَصَصَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَصَّ  fiili izinden gitmek demektir. Makas kelimesi de bu kökten gelir. Makasın iki ucu birbiriyle birlikte hareket eder. Kıssada da bu vardır. Onların yaptıklarını takip etmek, onlara paralel hareket etmek, onlarla birlikte çalışmak manalarını ifade eder.

Ayetin son cümlesi  اقْصُصِ  emir fiilinin failinden haldir. Gayr-ı talebî inşâ cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

 يَتَفَكَّرُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

لعل  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad tefekkür etmeye teşviktir. Kur’an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/58)

Kur’an’daki fasılaların en önemli meselelerinden birini de pek çok dil bilimci ve müfessirin üzerinde konuştuğu akılla direk bağlantılı olan  تَعَقُّل ,  تَفَكُّر , تَدَبُّر , تَذَكُّر  ve  تَفَقُّه  kavramları oluşturmaktadır. Kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ  gibi tezekküre çağıran fasılalarla bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise  أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Doktora Tezi, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)