A'râf Sûresi 20. Ayet

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ  ...

Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَوَسْوَسَ derken fısıldadı و س و س
2 لَهُمَا onlara
3 الشَّيْطَانُ şeytan ش ط ن
4 لِيُبْدِيَ göstermek için ب د و
5 لَهُمَا kendilerine
6 مَا olan
7 عَنْهُمَا onların
8 مِنْ -nden
9 سَوْاتِهِمَا çirkin yerleri- س و ا
10 وَقَالَ dedi ق و ل
11 مَا
12 نَهَاكُمَا sizi men’etti ن ه ي
13 رَبُّكُمَا Rabbiniz ر ب ب
14 عَنْ (-tan)
15 هَٰذِهِ şu
16 الشَّجَرَةِ ağaç(tan) ش ج ر
17 إِلَّا sırf
18 أَنْ diye
19 تَكُونَا olursunuz ك و ن
20 مَلَكَيْنِ ikiniz de birer melek م ل ك
21 أَوْ ya da
22 تَكُونَا olursunuz (diye) ك و ن
23 مِنَ -dan
24 الْخَالِدِينَ ebedi kalıcılar- خ ل د
 

Vesvese “aynı şeyleri tekrar tekrar fısıldama” anlamına gelir ve daha çok ayartıcı, tahrik edici sözler veya psikolojik telkinler, yönlendirmeler için kullanılır. Burada İblîs’in, “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” diyerek Âdem ve Havvâ’yı ayartması, onları günah işlemeye teşvik etmesi hakkında kullanılmıştır (Taberî, VIII, 140; Râzî, XIV, 45; İbn Âşûr, VIII/2, s. 56-57).Kuran Yolu Tefsiri

 
وَسْوَسَ Bu kelimenin aslı kadınların takılarının sesi ve gizlice ve alçak sesle fısıldamak demek olan وَسْوَاسٌ sözcüğüdür. Akla gelen kötü ve bozuk düşünceler hakkında kullanılmaktadır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 5 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli vesvesedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  وَسْوَسَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمَا  car mecruru  وَسْوَسَ  fiiline müteallıktır.

الشَّيْطَانُ  fail olup lafzen merfûdur.

لِ  harfi,  يُبْدِيَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  وَسْوَسَ  fiiline  müteallıktır.  يُبْدِيَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

لَهُمَا  car mecruru  يُبْدِيَ  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  وُ۫رِيَ عَنْهُمَا’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

وُ۫رِيَ  meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

عَنْهُمَا  car mecruru  وُ۫رِيَ  fiiline müteallıktır.  مِنْ سَوْاٰتِهِمَا  car mecruru  gizli zamirin mahzuf haline müteallıktır.

Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وُ۫رِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  وري ’dur.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

يُبْدِيَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’âl babındandır. Sülâsîsi  بدو ’dir.

İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Mekulü’l-kavli,  مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَهٰيكُمَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.

Muttasıl zamir  كُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  رَبُّكُمَا  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَنْ هٰذِهِ  car mecruru  نَهٰيكُمَا  fiiline müteallıktır.  الشَّجَرَةِ  işaret isminden bedel veya sıfatıdır.

اِلَّٓا  hasr edatıdır.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, sebebiyet bildiren mef’ûlün lieclihtir. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, خشية أن تكونا (Olmanızdan korkarak) şeklindedir.

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubtur. Fiile “neden, niçin” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı, sebebiyle, -sın diye, ta ki, zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

1: Harfi cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak mastarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَكُونَا  nakıs mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونَا ’nin ismi, muttasıl zamir eliftir.  مَلَكَيْنِ  kelimesi  تَكُونَا’nin haberi olup müsenna olduğu için  ى  ile mansubtur.

اَوْ  atıf harfidir.  تَكُونَا  nakıs mansub muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

تَكُونَا ’nin ismi, muttasıl zamir (ا) eliftir.  مِنَ الْخَالِد۪ينَ  car mecruru  تَكُونَا ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْخَالِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا

 

Ayet önceki istînâf cümlesine  فَ  ile atfedilmiştir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car-mecrur  لَهُمَا  faile, önemine binaen takdim edilmiştir. …لِيُبْدِيَ لَهُمَا  cümlesi, fiile dahil olan lam-ı ta’lil sebebiyle masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel cer mahallinde  وَسْوَسَ  fiiline müteallıktır.

لِيُبْدِيَ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَٓا’nın sılası  وُ۫رِيَ عَنْهُمَا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.

Arapçada, kişi gizli bir sözü tekrar tekrar söylediğinde vesvese denilir. Yine süs eşyalarının, takıların çıkardığı sese de “vesvâs” denilir. (Fahreddin er-Râzî)

Avret mahallerinin açılması, onların saygınlıklarının düşmesi ve makamlarının elden gitmesi manasından kinaye kılınmıştır. Buna göre mana, “İblis’in o vesveseyi Hazreti Âdem’e vermesinden maksadı, onun itibarının gitmesi ve makamının da elden çıkmasıdır…” şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)

Edep veya avret yerlerinin “ayıp, çirkin” kelimesiyle ifadesi, halvette (kimsenin bulunmadığı yerde) ve eşinin yanında bile gereksiz olarak açık saçık oturmanın, çirkin ve müstehcen olduğuna delalet eder.

Âdem ile Havva daha önce hem kendilerinin hem de birbirlerinin avret yerlerini görmüyorlardı. (Ebüssuûd)


وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ

 

وَ ’la makabline atfedilmiş cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli ise menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Cümle, fiille mef’ûlün lieclih arasında oluşan kasrla tekid edilmiştir. 

Kasr, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfat olması da mümkündür.

اَنْ  ve akabindeki  تَكُونَا مَلَكَيْنِ  cümlesi, masdar tevilinde olup   مَا نَهٰيكُمَا  fiilinin mef’ûlün lieclihi olarak mansub mahaldedir. Masdar-ı müevvel,  كانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ  cümlesi  اَوْ  harfiyle makabline atfedilmiştir. 

رَبُّكُمَا  izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.

شَّجَرَ; ağaç, ortaya çıkmak, zuhur etmek manaları olan bir kelimedir.

هُمَٓا ,كُمَا  ve  تَكُونَا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Şeytan, Âdem’e ve Havva’ya böyle bir vesvese verdi ve dedi ki: Rabbiniz sizi bu ağaçtan başka bir sebeple değil ancak iki melek olacağınızdan veya ebedi kalacağınızdan dolayı men etti. Yani bundan yerseniz ya yemek içmek ihtiyacından melekler gibi müstağnî olursunuz (ihtiyaç duymazsınız) yahut ölüm yüzü görmez, ebedi kalırsınız, diye bir taraftan onları Âdem’e secde ile emredilmiş olan meleklere imrendirmek, bir taraftan da maddî sebebin ilâhî takdiri değiştirebileceği şüphesiyle ne olursa olsun bir sonsuzluk ve devamlılık sevdasına düşürmek istedi. (Elmalılı)