اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۜ قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | اتَّبِعُوا | uyun |
|
2 | مَا | şeye |
|
3 | أُنْزِلَ | indirilen |
|
4 | إِلَيْكُمْ | size |
|
5 | مِنْ | -den |
|
6 | رَبِّكُمْ | Rabbiniz- |
|
7 | وَلَا |
|
|
8 | تَتَّبِعُوا | ve uymayın |
|
9 | مِنْ |
|
|
10 | دُونِهِ | O’ndan başka |
|
11 | أَوْلِيَاءَ | velilere |
|
12 | قَلِيلًا | ne kadar da az |
|
13 | مَا |
|
|
14 | تَذَكَّرُونَ | öğüt alıyorsunuz |
|
Bir önceki âyette geçen ikaz ve hatırlatmanın açıklaması mahiyetindeki bu âyette hem müşriklere hem de müminlere hitap edilmekte, birincilerin öncelikle inkâr ve şirkten, müslümanların da günah ve isyandan uzaklaşıp korunarak indirilen kitaba uymaları; Allah’ın dışında bir kısım insanları veya başka varlıkları tanrı yerine koyarak rehber edinip onların peşine düşmemeleri; sadece Allah’ın kitabına tâbi olmaları emredilmektedir. Müminlerin gerçek velîsi yani onları seven, yardım ve himaye eden, indirdiği kitapla yollarını aydınlatan hakiki dostları Allah’tır. Şu halde müminler de O’nu dost ve yardımcı bilip O’nun peygamberini önder, kitabını rehber edinip o kitaba uymalı, din konusunda onun hükümlerine aykırı görüş ve inanç sahiplerine itaat etmemelidirler.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 500
اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۜ
Fiil cümlesidir. اِتَّبِعُوا fiili نَ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَٓا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اُنْزِلَ fetha üzere meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri, هو’dir.
اِلَيْكُمْ car mecruru اُنْزِلَ fiiline müteallıktır.
مِنْ رَبِّكُمْ car mecruru اُنْزِلَ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعُوا۟ fiili نَ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ دُونِه۪ٓ car mecruru اَوْلِيَٓاءَ’nin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْلِيَٓاءَ mef’ûlun bihtir. Sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarife girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَتَّبِعُوا۟ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَ
قَل۪يلاً mahzuf bir mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri, تذكّرون تذكّرا قليلا (az bir tezekkürle zikredersiniz) şeklindedir.
مَا kılleti tekid etmek için zaid harftir. (Âşûr) تَذَكَّرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تَذَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Burada hitap, bütün mükelleflere yöneltiliyor ve onlara bir uyarı ve öğüt olmak üzere Peygamberimizin emrine uymaları emrediliyor. Bundan önceki ayette, Kur’an’ın, insanlara uyarı ve öğüt olmak üzere indirildiği belirtildiği halde bu ayette Peygamberin şahsında bütün insanlara indirilmiş olduğunun açıklanması, Peygambere uymanın zorunlu olduğunu tekid içindir. (Ebüssuûd)
اِتَّبِعُوا fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا’nın sılası اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır.
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan لَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ cümlesi istînâfa وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.
اِتَّبِعُوا - لَا تَتَّبِعُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ cümlesiyle وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Önceki ayetteki müfret muhatap zamirden bu ayette cemi muhatap zamire iltifat edilmiştir.
Vahiy veya kitap değil de “size indirilene” buyurulmasında kinaye vardır.
Tezekkür geçmişe yönelik düşünce, tedebbür geleceğe yönelik düşünce ve tedbir almak demektir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
رَبِّكُمْ izafetinde Rabb kelimesinin muhatap zamirine muzâf olması, Allah’ın onlara olan lütfunun çokluğunu gösterir ve emirlerine sarılmaya teşvik eder.
قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَ
Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mef’ûlü mutlaktan naib قَل۪يلاً ve zaid harf مَا ile tekid edilmiş fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlenin takdiri تذكّرون تذكّرا قليلا [Az bir tezekkürle zikredersiniz.] şeklindedir.
قَل۪يلاً مَا تَذَكَّرُونَ cümlesinde azlıktan murad, yokluk da olabilir. Bakara Suresi 88’de geçen [o yüzden çok az iman ederler] cümlesindeki azlık da, yokluk manasındadır. Bu kelam, muhatapların halini takbih içindir. (Ebüssuûd)
Kur’an’daki fasılaların en önemli meselelerinden birini de pek çok dil bilimci ve müfessirin üzerinde konuştuğu akılla direk bağlantılı olan تَعَقُّل ,تَفَكُّر ,تَدَبُّر ,تَذَكُّر ve تَفَقُّه kavramları oluşturmaktadır. Kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَۙ gibi tezekküre çağıran fasılalarla bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلاَ يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (taakkul) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (tezekkür) geleceğe yol bulmaları (tedebbür) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise tefakkuh kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları, Doktora Tezi)