كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | كِتَابٌ | bir Kitaptır |
|
2 | أُنْزِلَ | indirilen |
|
3 | إِلَيْكَ | sana |
|
4 | فَلَا |
|
|
5 | يَكُنْ | olmasın |
|
6 | فِي |
|
|
7 | صَدْرِكَ | göğsünde |
|
8 | حَرَجٌ | bir sıkıntı |
|
9 | مِنْهُ | onunla |
|
10 | لِتُنْذِرَ | uyarman |
|
11 | بِهِ | hususunda |
|
12 | وَذِكْرَىٰ | ve öğüt (vermen) |
|
13 | لِلْمُؤْمِنِينَ | inananlara |
|
“Kitap”tan maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir. Âyette Kur’an’ın Hz. Peygamber’e Allah tarafından indirilmiş bir kitap olduğu belirtildikten hemen sonra “Ondan dolayı içinde bir sıkıntı olmasın” buyurulmasından anlaşılıyor ki Hz. Peygamber, müşriklerin kendisini yalancılıkla suçlayacaklarından, hatta kötülük edeceklerinden kaygılandığı veya inanmayacaklarını, olumlu bir tepkide bulunmayacaklarını düşündüğü için onlara tebliğde bulunmaktan çekiniyor ve üzülüyordu (Şevkânî, II, 215). Buna rağmen, insanlar iman etseler de etmeseler de Kur’an inkârcıları ikaz etmek, müminlere de kendi rehberliğini hatırlatmak üzere indirildiği için Resûlullah’ın tebliğ işlevini her durumda yerine getirmesi gerekiyordu.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 499-500
كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ
İsim cümlesidir. كِتَابٌ mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri, هذا أو هو (Bu veya o) şeklindedir.
اُنْزِلَ fiili كِتَابٌ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur. اُنْزِلَ fetha üzere meçhul mebni mazi fiildir.
Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اِلَيْكَ car mecruru اُنْزِلَ fiiline müteallıktır.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن تلوته، أو تتابع نزوله، فلا يكن ... حرج (Okursan veya nüzulüne tabi olursan sıkıntı olmasın...) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
ف۪ي صَدْرِكَ car mecruru يَكُنْ ’un mahzuf haberine müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
حَرَجٌ kelimesi يَكُنْ ’un muahhar ismi olup lafzen merfûdur. مِنْهُ car mecruru حَرَجٌ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
لِ harfi, تُنْذِرَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اُنْزِلَ fiiline müteallıktır. تُنْذِرَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhuddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِتُنْذِرَ بِه۪ [Onunla inzar etmen için…] buyruğunun başındaki lâmın neye taalluk ettiği hususunda üç görüş ileri sürülmüştür:
a. Ferrâ şöyle demiştir: “İfadede bir takdim ve tehirin yapılması şartıyla bu lâm, ayetteki اُنْزِلَ اِلَيْكَ [Sana indirildi.] fiiline taalluk eder. Buna göre ayetteki takdirî sıra, “Bu, kendisi ile inzar etmen için sana indirilen bir kitaptır. O halde bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.” şeklindedir. Buna göre şayet, “Bu takdim ve tehirin ne faydası var?” denilirse biz deriz ki: İnzar ve tebliğe yönelmek, ancak göğüsten sıkıntı kaybolduğunda tam ve mükemmel olur. İşte bu sebepten ötürü Cenab-ı Hakk o peygambere, önce kalbindeki sıkıntıyı atmasını daha sonra inzar ve tebliğde bulunmasını emretmiştir.
b. İbnu’l Enbârî, bu lâmın, كي (için) manasına geldiğini, ayetin takdirinin, “Başkalarını inzar edebilmek için kalbinde bir şek ve şüphe olmasın” şeklinde olduğunu söylemiştir.
c. “en-Nazm” sahibi (müellifi), buradaki lâm’ın, “en” manasına geldiğini ve kelamın takdirinin, “O kitapla uyarmadan ötürü göğsün daralmasın ve bu hususta zayıflık gösterme” şeklinde olduğunu; Arapların bu lâmı اَنْ edatı yerine kullandıklarını; nitekim Cenab-ı Hakk’ın da bir ayetinde ... يُر۪يدُونَ اَنْ يُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ [Allah’ın nurunu ağızları ile söndürmek istiyorlar. (Tevbe Suresi, 32)] dediğini; bir başka ayetinde ise يُر۪يدُونَ لِيُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ [Allah'ın nurunu ağızları ile söndürmeyi istiyorlar. (Saf Suresi, 8)] buyurduğunu, her ikisinin de aynı manaya geldiğini söylemiştir. Ayetin takdiri şöyledir: “Şüphesiz bu, Allah’ın Sana indirdiği bir kitaptır. Sen, bunun Allah’ın Sana indirdiği bir kitap olduğunu bildiğine göre Allah’ın inayet ve yardımının Seninle olduğunu da bil. Sen bunun böyle olduğunu bildiysen kalbinde bir sıkıntı olmasın. Çünkü koruyucusu ve yardımcısı Allah olan herkes, hiç kimseden korkmaz. Kalbinden korku ve sıkıntı gittiğinde, kahraman insanların yaptığı gibi inzar, tebliğ ve va’z-u nasihat ile meşgul ol ve haktan sapmış, batıllara saplanmış kimselerden hiçbirine aldırma.’’ (Fahreddin er-Râzî)
بِه۪ car mecruru تُنْذِرَ fiiline müteallıktır.
ذِكْرٰى kelimesi atıf harfi وَ’la masdar-ı müevveldeki harf-i cere matuf olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
لِلْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru ذِكْرٰى’nın mahzuf sıfatına müteallıktır. Cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
لِلْمُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
الْمُشْرِك۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُنْزِلَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ
Ayet ibtidaiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
كِتَابٌ takdiri هذا olan mahzuf mübtedanın haberidir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كِتَابٌ, Kur’an-ı Kerim’den kinayedir.
اُنْزِلَ اِلَيْكَ şeklindeki fiil cümlesi كِتَابٌ için sıfat konumundadır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
كِتَابٌ’deki tenkir, nev içindir. (Âşûr)
Kitabı indirenin kim olduğunun bildirilmemesinin bir azamet üslubu olması ve failin açıkça belirtilmesine gerek olmamasındandır. İnzal kaynağının mektum tutulmasının sırrı budur (Ebüssuûd) ve mefûle dikkat çekmek kastıyladır.
فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ
فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ sözündeki فَ itiraziyyedir. اُنْزِلَ fiili ve müteallıkı olan لِتُنْذِرَ بِه۪ arasında gelmiş bir itiraz cümlesidir. Çünkü itiraz cümlesi فَ ile gelir. (Âşûr)
فَ, takdiri إن تلوته ,أو تتابع نزوله [Onu okursanız veya ona tabi olursanız.] olan mahzuf şartın cevabına gelmiş rabıtadır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cevap cümlesi لَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
لِتُنْذِرَ بِه۪ cümlesine dahil olan لِ, cümleyi gizli أن ’le sebep bildiren masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, cer mahallinde اُنْزِلَ fiiline müteallıktır. Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تُنْذِرَ fiilinin müteallıkı mahzuftur. ذِكْرى kelimesinin müteallıkı açıkça zikredilerek buna delalet edilmiştir. Takdiri, لِتُنْذِرَ بِهِ الكافِرِينَ (Onunla kâfirleri uyarman için) şeklindedir. Bu hazfin sebebi müminleri yüceltmek ve kâfirleri tahkir manasına tarizdir. (Âşûr)
وَذِكْرٰى, masdar-ı müevvele tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
Car-mecrur لِلْمُؤْمِن۪ينَ, masdar olan ذِكْرٰى ’ya müteallıktır
Kitabın indirilme sebeplerinin insanların uyarılması ve müminlere öğüt olması şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
حَرَجٌ مِنْهُ ibaresinde muzâf hazfedilmiştir. “Onu tebliğ etmekten kalbinde bir sıkıntı olmasın” manasındadır. (Sâbûnî - Ebüssuûd)
Ebüssuûd Efendi bu حَرَجٌ kelimesinin şüphe manasında kullanıldığını yani burada istiare olduğu görüşünü de zikretmiştir. Yunus Suresi 94. ayette [Resulüm Sana indirdiğimizden şüphe içindeysen] buyurulmuştur. Bu ayette şüphenin sıkıntı manasındaki bir حَرَجٌ kelimesiyle ifade edilmesi kesin bilgiye sahip olan kimsenin kalbinin huzur ve inşirah içinde olması dolayısıyladır. Şüphe içinde olan kimsenin kalbinde de sıkıntı vardır. Bu istiarenin sebebi peygamberi şüpheden tamamiyle tenzih etmek içindir.
Kitaptan maksat suredir. [Sakın bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın] ifadesindeki sıkıntı şüphe anlamındadır. Şüphenin ‘sıkıntı’ olarak isimlendirilmesinin sebebi, yakîn sahibi kimsenin göğsünün [yani zihninin açık ve ferah olması] gibi şüphe içinde olan kimsenin de göğsünün daralması, sıkıntıya girmesidir. Yani burada, “onun Allah’tan inzâl edildiği konusunda şüpheye düşme” ya da “onun tebliği konusunda sıkıntıya düşme” denilmektedir. Çünkü Peygamber (s.a.), halkından, onların kendisini yalanlamalarından, yüz çevirmelerinden ve kendisine eziyet etmelerinden endişe ediyor; bu sebeple de tebliğ vazifesini eda etme konusunda içi daralıyor, bir türlü ferahlayamıyordu. Bu yüzden Allah onu temin etti ve halkının tepkisini bu şekilde düşünüp endişelenmeyi kendisine yasakladı. (Keşşâf)