A'râf Sûresi 68. Ayet

اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنَا۬ لَكُمْ نَاصِحٌ اَم۪ينٌ  ...

“Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُبَلِّغُكُمْ size duyuruyorum ب ل غ
2 رِسَالَاتِ mesajlarını ر س ل
3 رَبِّي Rabbimin ر ب ب
4 وَأَنَا ve ben
5 لَكُمْ sizin için
6 نَاصِحٌ bir öğütçüyüm ن ص ح
7 أَمِينٌ güvenilir ا م ن
 

اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي

 

Fiil cümlesidir.  اُبَلِّغُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir  انا ’dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

رِسَالَاتِ  ikinci mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

رَبّ۪ي  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اُبَلِّغُكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  بلغ ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاَنَا۬ لَكُمْ نَاصِحٌ اَم۪ينٌ

 

وَ  haliyyedir. Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Munfasıl zamir olan  اَنَا۬  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  نَاصِحٌ ‘e müteallıktır.

نَاصِحٌ  haber olup lafzen merfûdur.  اَم۪ينٌ  kelimesi ikinci haber olup lafzen merfûdur.

نَاصِحٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  نصح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنَا۬ لَكُمْ نَاصِحٌ اَم۪ينٌ

 

رَسُولٌ  için ikinci sıfat konumundaki cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

رِسَالَاتِ رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâf olan  رِسَالَاتِ  ve yine Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamirinin işaret ettiği Hud (as), şan ve şeref kazanmıştır.

Risalet kelimesinin çoğul olarak zikredilmesi,  ya vakitlerinin değişik  ya manalarının çeşitli olması itibariyledir; ya da bundan maksat, kendisine ve kendisinden önceki peygamberlere gönderilen vahiylerdir. (Ebüssuûd)  

Önceki ayette  رَبِّ الْعَالَم۪ينَ  buyurularak rububiyetin umumi olduğu belirtilmişken burada  رَبّ۪ي  şeklinde rububiyetin hususileştirilmesi, hükmün illetini zımnen bildirmek içindir. Çünkü Allah Teâlâ’nın onun Rabbi olması, tebliğ emrini yerine getirmesini mûcibdir.(Ebüssuûd)

اُبَلِّغُكُمْ  fiili, tefîl babından olduğu için bu tebliği çok yaptığını ifade eder.

وَ ’la gelen  وَاَنَا۬ لَكُمْ نَاصِحٌ اَم۪ينٌ  cümlesi haldir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

(A’râf,62)’de Nuh (as), fiil sıygasını kullanarak, اَنْصَحُ لَكُمْ ”size nasihat ediyorum...” dediği halde, bu ayette Hud (as), ism-i fail sıygasını kullanarak, وَاَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ اَمٖينٌ ”ben sizin güvenilir bir tavsiyecinizim” demiştir. Yine Hz. Nuh, وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ”Ben sizin bilemeyeceklerinizi de Allah’tan (gelen vahiy ile) biliyorum” (A’râf, 62) dediği halde, Hud (as) böyle dememiş, ancak ne var ki o, ifadesine, kendisinin “emin ve güvenilir” olduğunu ilave etmiştir. Bu iki ifade arasındaki fark da şudur: Şeyh Abdu’l-Kahir en-Nahvî: “Delâilu’l-İ’caz” adlı eserinde, fiil sıygasının an be an yenilenmeye, teceddüde delalet ettiğini; ism-i fail kalıbının ise sübûta ve o fiildeki devama, istimrara delalet ettiğini söylemiştir. Bunun böyle olduğu sabit olunca biz deriz ki: “Hz. Nuh’un kavmi, Nuh (as)’ın sefih olduğunu iddia etmek konusunda çok aşırı davranıyorlardı. Buna rağmen Nuh (as), ikinci gün yine onların yanına gidiyor ve onları, Allah’a davet ediyordu. Cenab-ı Hak, bu hususu, onun namına şu şekilde belirtmiştir: “Dedi: “Ey Rabbim, ben kavmimi hakikaten gece gündüz davet ettim” (Nuh, 5). Binaenaleyh, Hz. Nuh’un âdeti, her gün ve her saat bu daveti yenilemeye başlamak şeklinde olunca, hiç şüphesiz bu hususu fiil sıyga ile ifade ederek, “size nasihat ediyorum., “demiştir. Hud (as)’ın “İyiliğinizi isteyen bir kişiyim” şeklindeki ifadesine gelince; bu, onun bu nasihat hususunda sebatkâr, kararlı ve azimli olduğuna delalet eder. Ama burada, onun bu nasihata zaman zaman ve gün be gün tekrar başladığına dair bir açıklama bulunmamaktadır. (Fahreddin er-Râzî)

اَم۪ينٌ  ikinci haberdir. اَمِنَ – يَاْمَنُ – اَمْنًا – آمِنًا - اَمِينٌ  fiilinden, “fa’îl” vezninde bir isimdir. “Amin” ve “emîn” aynı manayadır. “Güvenilir kimse” demektir.

لَكُمْ  takdim edilmiş, onların lehine olduğu vurgulanmıştır. 

Hz. Hud (as)’ın kavmi ona, “Biz seni muhakkak bir beyinsizlik içinde görüyoruz” deyince, O onların “beyinsizlik” ithamına, yine “beyinsizlik” ithamı ile karşılık vermemiş, aksine onlara, sabır ve görüp duymamazlıktan gelerek karşılık vermiş ve sadece bende hiçbir beyinsizlik yoktur” demiştir. Bu da, intikam almamanın daha evla olduğuna delalet eder. Nitekim Hak Teâlâ da, “Onlar boş ve kötü lakırdıya rastladıkları vakit, şerefli insanlar olarak (ondan yüz çevirip) geçerler” (Furkan, 72) buyurmuştur. Hud (as)’ın, “Fakat ben, âlemlerin Rabbinden bir peygamberim” şeklindeki sözü de, onun kendisini en büyük bir medih sıfatı ile övmesidir. Kavmine bu hususu bildirmesi gerekli olduğu için bunu söylemiştir ki bu da kişinin gerekli olduğu zaman kendisini medhetmesinin caiz olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)