Enfâl Sûresi 27. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ  ...

Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e hainlik etmeyin. Bile bile kendi (aranızdaki) emanetlerinize de hainlik etmeyin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 لَا
5 تَخُونُوا hiyanet etmeyin خ و ن
6 اللَّهَ Allah’a
7 وَالرَّسُولَ ve Elçisine ر س ل
8 وَتَخُونُوا hiyanet ederek خ و ن
9 أَمَانَاتِكُمْ emanetlerinize ا م ن
10 وَأَنْتُمْ ve siz
11 تَعْلَمُونَ bildiğiniz halde ع ل م
 

Hıyanet “emanete riayet etmemek, genellikle sahibinin bilgisi dışında hak yemek, hukuku çiğnemek, ödev ve görevi hakkıyla yapmamak”tır. Allah’a karşı kulluk ödevlerini yapmayanlar O’nun hakkını çiğnemiş, kullarına emanet ettiği yükümlülüklere hıyanet etmiş olurlar. Resul aynı zamanda ilk İslâm toplumunun lideri ve devletinin başkanıdır. Onu hakkıyla desteklemeyenler, devlet sırlarını yabancılara açanlar, şahsî menfaatlerini ümmetin menfaatine tercih edenler de ona hıyanet etmiş sayılırlar. İnsanlar arasında güvene dayalı alışveriş ve diğer ilişkilerde güveni kötüye kullananlar, başkalarının bilmeme ve görmemelerinden yararlanarak haklarını çiğneyenler de hemcinslerine hıyanet etmiş olurlar. Hıyanet bir ahlâkî kusurdur, ayıptır, yerine göre günahtır ve İslâm’da şiddetle yasaklanmıştır.

 

 Yahudilerden Kurayzaoğulları hicretin ilk yıllarında yapılan saldırmazlık ve dayanışma antlaşmasını bozmuş, müslümanları arkadan vurmaya kalkışmışlardı. Peygamberimiz onların kalesini kuşatıp sıkıştırınca anlaşma istediler, fakat “Senin hükmüne razı olmayız, Sa‘d b. Muâz’ı hakem tayin ediyoruz” dediler. Müslümanları temsilen görüşmeye giden Ebû Lübâbe’nin bazı yahudilerle menfaat ilişkisi ve orada bir kısım aile fertleri vardı; bu sebeple onlara, yanlış adamı hakem seçtiklerini söyledi, boğazını kesme işareti yaparak bunun kendilerini ölüme götüreceğini ifade etti. Sonra da bu yaptığını müslümanlara hıyanet sayarak pişman oldu, kendini mescidin direğine bağladı ve bağışlanmasına kadar açlık grevi yapacağını söyledi. Dokuz gün bağlı ve aç yaşadı. Sonra Hz. Peygamber onun bağışlandığını açıkladı, elleriyle çözdü. O da kefâret olsun diye bütün malını dağıtmak istedi, Resûlullah’ın tavsiyesi üzerine bunu üçte bire indirdi. Açıklanan âyetin bu veya buna benzer başka olaylar üzerine nâzil olduğuna dair rivayetler de vardır (Kurtubî, VII, 395; İbn Kesîr, III, 581).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 681-682

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ, münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  الَّذ۪ينَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.  اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  لَا تَخُونُوا’dur.  لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَخُونُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اللّٰهَ  lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  الرَّسُولَ  kelimesi atıf harfi   وَ ’la lafza-i celâle matuftur.

وَ  atıf harfi veya vav-ı maiyyedir.  تَخُونُٓوا  fiili  نَ ’un hazfiyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَمَانَاتِكُمْ  mef’ûlun bihtir.  Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ  cümlesi hal olarak mahallen mansubtur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  تَعْلَمُونَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

تَعْلَمُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olarak gelen  لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ  cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Sılası olan  ءَامَنُوا۟  mazi fiil sıygasında faidei-i haber ibtidaî kelamdır.

İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada bu iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez. 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra اَيُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’anî, s. 43)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.

Aynı üslupta gelen  وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ  cümlesi, nidanın cevabına hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

Mübteda ve haberden müteşekkil  وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ  cümlesi,  لَا تَخُونُوا fiilinin failinden hal olarak mansub mahaldedir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

لَا تَخُونُوا - تَخُونُٓوا  arasında tıbâk-ı selb vardır.

Bu ayete dikkat edildiğinde, müminlerin Allah ve Resulüne ihanet etmeleri söz konusu olmadığından buradaki nehiyden maksadın sadakate devam mesajı vermek olduğu anlaşılmaktadır. Mevcut bir eylemin devamlılığının istenmesi aynı zamanda zeminin çok kaygan olduğuna ve büyük bir hassasiyet gösterilmesi gereğine dikkat çekme amacına matuf olmalıdır. (Ensari, Esalibu’l Emr ve’n-Nehy, s. 382)

İbni Âşûr, ayetin Allah ve Resulüne itaati emrettikten sonra müminleri açık veya gizli isyandan sakındırmak maksadı güttüğünü belirtmektedir. Bu nedenle yalnızca bir sakındırma olup müminlerden sadır olan herhangi bir ihanet söz konusu değildir. Atıfla yetinmeye müsait bir bağlama rağmen fiilin ikinci kez tekrar edilmesi ise, hıyanetin bir başka türüne dikkat çekmek içindir. Allah ve Resulüne ihanet etmek onlara verilen itaat sözünü çiğnemektir. Emanete ihanet de sahiplerine verilen sözü çiğnemek anlamına geldiğinden mümin için çok büyük bir problem teşkil etmektedir. (İbni Âşûr, Tefsîru’t Tahrîr ve’t-Tenvîr, 321-324)

Ey iman edenler! şeklindeki bu hitapların böyle iman özelliği ile art arda tekrar edilmesi, gelecek emir ve tenbihlerin önemini ve onlara son derece özen göstermek gerektiğini açıklamak ve bunlara özen göstermenin imanın gereği olduğunu bilhassa anlatmak gibi bir özel belâgatı içerir. (Elmalılı Hamdi Yazır)