وَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاعْلَمُوا | ve bilin ki |
|
2 | أَنَّمَا | şüphesiz |
|
3 | أَمْوَالُكُمْ | mallarınız |
|
4 | وَأَوْلَادُكُمْ | ve çocuklarınız |
|
5 | فِتْنَةٌ | birer fitne(sınav)dır |
|
6 | وَأَنَّ | ve süphesiz |
|
7 | اللَّهَ | Allah(’a gelince) |
|
8 | عِنْدَهُ | o’nun yanındadır |
|
9 | أَجْرٌ | mükafat |
|
10 | عَظِيمٌ | büyük |
|
İslâm beş değerin korunmasına büyük önem vermiş, bu maksatla Kur’an’da ve Sünnet’te birçok hüküm, tâlimat ve tavsiyeye yer verilmiştir. Bu değerler hayat, din, mal, nesil ve akıldır. Mal ve nesil bir yandan korunması dinin hedefleri arasına girmiş değerlerdir, diğer yandan da müminler için imtihan araçlarıdır; müminler bu iki değerli varlıkla ilgili ödev ve sorumlulukları, bunlarla olan ilişkilerinin kulluklarına müsbet veya menfi etkisi bakımlarından sınanacaklar ve sonunda bu nimetlerin hesabını vereceklerdir. Mal ve servetle ilgili âyetlerde bunların “dünya hayatının ziyneti” (el-Kehf 18/46) olduğu bildirilmiş, “müminleri, mal ve çocuklarının Allah’ı anmaktan alıkoymaması istenmiş” (el-Münâfikn 63/9), “eşlerin ve çocukların bir kısmının insana düşman olabileceği” gerçeği hatırlatılmış, bunun da bir imtihan aracı olduğu tekrarlanmıştır (et-Tegåbün 64/14-15). Müminler Allah sevgisi ile servet ve evlât sevgisi arasında gerekli dengeyi kurmak, bunlara yönelik istek ve menfaatler ile Allah’ın emirleri çatıştığında O’na itaat etmek durumundadırlar. İnsanın servet ve evlâda düşkünlüğü bazan ilâhî emirlere uyma konusunda onu zor duruma düşürecek, her şeye rağmen Allah’a itaatte sebat edenler imtihanı kazanmış olacaklardır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 682-683
Riyazus Salihin, 376 Nolu Hadis
Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar:
Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesden fazla sevmek.
Sevdiğini Allah için sevmek.
Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”
(Buhârî, Îmân 9, 14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67.Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 10)
Bir başka hadisinde de şöyle buyurmuştur: “ Bir kimse beni ana babasından daha çok sevmedikçe gerçek mü’min olamaz. “
(Buhari, İman 8; Müslim, İman 70).
(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİ
PROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اعْلَمُٓوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanmayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelir, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. Bilmek, sanmak, kalp yani zihin işi olduğundan bu fiillere kalp fiilleri denir. Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen اَنَّ ’li ve اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar.
Bu ayette اعْلَمُٓوا fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir ve iki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak almıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنَّـمَٓا kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
اَمْوَالُكُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَوْلَادُكُمْ kelimesi atıf harfi وَ ‘la اَمْوَالُكُمْ’e matuftur.
فِتْنَةٌ haber olup lafzen merfûdur.
وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel, mukadder اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubtur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, اَنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubtur.
عِنْدَهُٓ اَجْر cümlesi اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. عِنْدَ mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Muttasıl zamir هُٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَجْرٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
عَظ۪يمٌ۟ kelimesi اَجْرٌ’un sıfatıdır.
وَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ
Nidanın cevabına hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Tekid ve kasr harfi اَنَّـمَٓا ’nin dahil olduğu اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ şeklindeki isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Mübteda ve haberden oluşan bu cümle, اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Kasr, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ ; mevsûf/maksûr, فِتْنَةٌۙ; sıfat/maksûrun aleyhtir. Evlat ve mal fitne olmaya kasredilmiştir.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Muhataba konunun bilindiği tenbih edilir. اِنَّمَا edatı; siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi)
اَمْوَالُكُمْ - اَوْلَادُكُمْ kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr vardır.
Ayette, “İki veya daha çok lafzı bir hüküm altında toplama” şeklinde tarif edilen cem’ sanatı vardır.
“Mallar” ve “çocuklar”, fitne (imtihan) hükmünde cem‘ edilmişlerdir. (Allân, el-Bedî‘ fi’l Kur’an, s. 382; Karamollaoğlu, Bedî‘ İlmi, s. 98)
Fitne kelimesi rafine işlemi manasındadır. Posa ile cevherin ayrışmasını ifade eder. Posa mı olacağız yoksa cevher mi? Biz çocuklarımızı eğitmeyi düşünürken bir taraftan da onlar bizi eğitirler.
Mallarımız bize hizmet mi ediyor, yoksa biz mi onlara hizmet ediyoruz?
Bunlar fitnedir, çünkü kalbi dünya ile meşgul eder ve insanı mevlâsının hizmetinden alıkoyar.
Cenab-ı Allah, daha sonra ahiret mutluluklarının, dünyevî mutluluklardan daha hayırlı olduğuna; çünkü ahiretin gerek şeref gerek mükâfat gerekse müddet bakımından daha fazla olduğuna ve ahiretin sonsuz ve baki olduğuna dikkat çekmek için وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟ buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
Burada malın evlada takdimi bu makamda ihanetin merkezi olması dolayısıyladır. İhanet sebeplerinin en kuvvetlisi olduğu için evlad, mallara atfedilmiştir. Çünkü insanların çoğunun mal toplamaktan maksadı kendilerinden sonra çocuklarına bırakma isteğidir. Bunun için Kur’an’daki uyarılarda bu iki kelime çoğunlukla birlikte gelir. Ayetteki şekil bunların fitne olduğunu mübalağalı olarak ispat için iddiaî kasr şeklinde gelmiştir. (Âşûr)
وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟
وَ atıf harfidir. Cümlenin başında takdiri اعْلَمُٓوا olan fiil mahzuftur. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟, faide-i haber inkârî kelamdır. اَنَّ ve masdar-ı müevvel, takdir edilen اعْلَمُٓوا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
اَنَّ’nin isminin lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma kastıyladır. Lafza-i celalde tecrîd sanatı vardır.
اَنَّ ’nin haberi isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelam olan cümlede عِنْدَهُٓ ’nun amili olan, mukaddem haber mahzuftur. Kasr ifade eden bu takdim, cümleyi tekid etmiştir. Azim ecrin, sadece ve sadece onun katında olduğu kasr üslubuyla belirtilmiştir.
Muahhar mübteda اَجْرٌ ‘un nekre gelişi ve عَظ۪يمٌ۟ ’le sıfatlanması, tazim ve özel bir nev olduğuna işaret eder.
عِنْدَهُٓ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması عِنْدَ için şan ve şeref ifade eder.