اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلاًۜ وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِذْ | hani |
|
2 | يُرِيكَهُمُ | sana onları gösteriyordu |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | فِي |
|
|
5 | مَنَامِكَ | uykunda |
|
6 | قَلِيلًا | az |
|
7 | وَلَوْ | ve eğer |
|
8 | أَرَاكَهُمْ | sana onları gösterseydi |
|
9 | كَثِيرًا | çok |
|
10 | لَفَشِلْتُمْ | çekinirdiniz |
|
11 | وَلَتَنَازَعْتُمْ | ve çekişirdiniz |
|
12 | فِي |
|
|
13 | الْأَمْرِ | (savaş) iş(in)de |
|
14 | وَلَٰكِنَّ | fakat |
|
15 | اللَّهَ | Allah |
|
16 | سَلَّمَ | kurtardı |
|
17 | إِنَّهُ | doğrusu O |
|
18 | عَلِيمٌ | bilir |
|
19 | بِذَاتِ | özünü |
|
20 | الصُّدُورِ | göğüslerin |
|
Allah hem bu savaşın olmasını hem de müslümanların yenmelerini istediği için bunun maddî, stratejik ve psikolojik sebeplerini de hazırlamış ve yaratmıştır. Savaştan önce Resûlullah rüyasında düşman askerlerinin sayısının az olduğunu müşahede etmişti. Rüyasını müslümanlara anlattı, fakat yorumlamadı. Dinleyenler anlatılanı olduğu gibi, açık bir bilgi olarak değerlendirdiler ve düşmanın sayısının az olduğunu anlayarak cesaret kazandılar. Halbuki rüya sembolik idi, yorumlanması gerekiyordu. Rüyadaki azlık, sayıca azlığa değil, zayıflık ve moralsizliğe delâlet ediyordu, ama Hz. Peygamber siyaseten rüyasını yorumlamadı.
Düşmanla fiilen karşılaşma gerçekleşince iki mûcizevî görüntü daha hâsıl oldu; bu defa gerçekte sayıları çok olan düşman askerleri müminlere az göründü, sayıları 300 civarında olan müslümanlar da müşriklere daha az gösterildi. Bu karşılıklı yanlış tesbitler, gerçek dışı görüntüler, Allah’ın murat ettiği sonucun gerçekleşmesine yönelik bulunuyordu; müminleri olduklarından da az gören müşrikler savaşı ciddiye almıyor, işe gerektiği gibi sarılmıyorlardı. 1000 kişilik tam donanımlı müşrik ordusunu olduğundan daha az ve zayıf gören müminlerin de moralleri güçleniyordu, hem imanları hem de gördükleri zulümden dolayı müşriklere nisbetle daha ziyade olan motivasyonları bir kat daha artıyordu.
Bütün bunlar Allah murat ettiği için böyle oluyor; yani fevkalâde hallerde müminlerin, ellerinden geleni eksiksiz yapmalarına rağmen, yine de yardıma ihtiyaçları olduğunda, tabii olguların üstünde ve onların yapıp yaratıcısı olan ilâhî irade, insanların algılarını da sonucu etkilemeye elverişli olacak şekilde değiştiriyordu. Böyle oluyordu; çünkü bütün işler O’na ait, O’na râci idi; kendi başına olup biten hiçbir şey yoktu.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 2 Sayfa: 693-694
اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلاًۜ
اِذْ zaman zarfı, mahzuf olan اذكر fiiline müteallıktır. يُر۪يكَهُمُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُر۪يكَهُمُ fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mecrurdur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
ف۪ي مَنَامِكَ car mecruru يُر۪يكَهُمُ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَل۪يلاً üçüncü mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ
وَ atıf harfidir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. اَرٰيكَهُمْ şart fiili olup elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
كَث۪يراً üçüncü mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
فَشِلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
تَنَازَعْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
فِي الْاَمْرِ car mecruru لَتَنَازَعْتُمْ fiiline müteallıktır.
وَ atıf harfidir. لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre لٰكِنَّ de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder.
اللّٰهَ lafza-i celâli, لٰكِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur. سَلَّمَ fiili لٰكِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
سَلَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
تَنَازَعْتُمْ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ babındadır. Sülâsîsi نزع ’dir.
Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür( görünmek ve zorlanmak), tedrîc (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiille aynı manada kullanılması) anlamları katar.
سَلَّمَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi سلم ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
هُ muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. عَل۪يمٌ ise haberi olup lafzen merfûdur.
بِذَاتِ car mecruru عَل۪يمٌ ’e müteallıktır. الصُّدُورِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَل۪يمٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلاًۜ
Zaman zarfı اِذْ , takdiri اذكر olan mahzuf fiile muteallıktır. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلاًۜ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
ف۪ي مَنَامِكَ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla uyku içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamış demektir. Çünkü uyku hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak durumun önemine dikkat çekmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
مَنَامِكَ izafeti az sözle çok mana ifadesi içindir.
يُر۪يكَهُمُ fiilinin üçüncü mef’ûlü olan قَل۪يلاًۜ ‘deki tenvin kıllet ifade eder.
مَنَامِ kelimesinden maksat, uykunun meydana geldiği yer olan gözdür (yani bu kelime ism-i mekândır)." (Fahreddin er-Râzî)
"Allah Hz Muhammed'e, uykusunda Kureyş kâfirlerini az gösterdi. O da bunu ashabına bildirdi. Bunun üzerine onlar, "Peygamberin rüyası haktır; düşman azdır" dediler. Bu da onların cesaretlenmesine ve kalplerinin kuvvetlenmesine sebep oldu. Bu, Allah Teâlâ'nın, Bedir'e katılan Müslümanlara vermiş olduğu nimetlerinin ikinci nev'idir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ
وَ ’la يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ cümlesine atfedilen bu şart cümlesi, haber manalıdır. Haberî manada olması haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır.
اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً şart cümlesi, rabıta harfi ile gelen لَفَشِلْتُمْ , cevap cümlesidir. Fiillerin mazi sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. كَث۪يراً ’deki tenvin kesret ifade eder.
وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ cümlesi, لَفَشِلْتُمْ ’a tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.
الْاَمْرِ deki marifelik, ahd içindir. (Âşûr)
İstidrak harfi لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً cümlesine matuftur.
Faide-i haber inkârî kelamdır.
لٰكِنَّ ’nin isminin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük, muhabbet ve mehabet duyguları uyandırmak içindir.
لٰكِنَّ ’nin haberinin mazi fiil sıygasında gelmesi, sübut, temekkün ve istikrar ifade etmektedir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, Düşündüren Ayetler, S.107)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri sübut ifade eder.İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلاًۜ cümlesiyle, اَرٰيكَهُمْ كَث۪يراً cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يُر۪يكَهُمُ - اَرٰيكَهُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قَل۪يلاًۜ - كَث۪يراً kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
İstidrak sözlükte; ‘telafi etmek, düzeltme, doğrulama, karşılama’ anlamlarına gelir. Terim olarak istidrak, önceki kelamdan kaynaklanan tevehhümü, istisnaya benzer bir şeyle –ki bu, lakin demektir– ortadan kaldırmaktır. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)
Bu ayette, psikolojik durumun önemi ortaya konmuştur.
اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle اِنَّ ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ cümlesi, makabli için bir zeyl olup takva emrinin illetini beyan eder.
اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ cümlesinde lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır.
Lâzım; Allah sinelerin özünü bilir. Melzûmu; Allah içinizdekilerini bilir ve bu fikirlerin tersine davranmanızdan dolayı sizi hesaba çeker.
Ayrıca bu cümlede tağlîb sanatı vardır. Allah Teâlâ her şeyi bilir. Özellikle ‘’sinelerin özünü bilir’’ buyurulması, kalpteki duyguların insanın hareketlerinde temel teşkil etmesindendir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ [Şüphesiz ki O,sinelerde olanı bilir] cümlesi; gizli günah işlemekten ve Allah’ın sadece görünen şeyleri bildiği vehminden sakındırmak için gelmiş bir tezyîl cümlesidir. (Âşûr)
اِنَّ harfi belâgatta geçen üsluba göre önceki cümlenin illetini ifade eder. (Âşûr)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Ayetin fasılası daha önceki ayetlerde de ufak değişikliklerle mevcuttur.
Böyle tekrarlanan öğeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murat sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 7, Ahkaf/29)