Enfâl Sûresi 56. Ayet

اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ  ...

Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını hiç çekinmeden bozan kimselerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِينَ kimseler
2 عَاهَدْتَ sen andlaşma yaptığın ع ه د
3 مِنْهُمْ kendileriyle
4 ثُمَّ sonra
5 يَنْقُضُونَ bozarlar ن ق ض
6 عَهْدَهُمْ andlaşmalarını ع ه د
7 فِي
8 كُلِّ her ك ل ل
9 مَرَّةٍ defasında م ر ر
10 وَهُمْ ve onlar
11 لَا hiç
12 يَتَّقُونَ çekinmeden و ق ي
 

Allah’a göre, fiilleri iyi veya kötü olarak değerlendirilebilen canlıların en kötüsü, en âdi ve aşağılık olanı, inkâr eden, bu şekilde yaşayan ve bir türlü imana gelmeyen, yaptıkları antlaşmaya, verdikleri söze sadık kalmayan, hiçbir şeyden çekinmeyerek her defasında sözünden dönen kimselerdir.

 Müşrik, münafık ve yahudilerden bazı grup ve kabileler Hz. Peygamber’le saldırmazlık, hak ve hukuka saygı, düşmanla iş birliği yapmama gibi konularda antlaşmalar yapıyor, sonra da bunu bozuyorlardı. Meselâ yahudilerden Benî Kaynukå‘, antlaşmaya aykırı olarak, bölgelerinde alışveriş yapmaya gelen bir müslüman kadına tacizde bulunmuşlar, kadın yere düşüp mahrem yerleri açılınca da gülüşüp eğlenmişlerdi. Orada bulunan bir müslüman sataşan yahudiyi öldürdü, diğerleri de müslümanı öldürdüler. Bedir’le Uhud savaşları arasında meydana gelen bu olay üzerine müslümanlar, Benî Kaynukå‘a karşı harekete geçtiler. Yine münafıkların reisi Abdullah b. Übey adamlarıyla beraber Uhud Harbi’nde müslümanların safında yer almış, sonra askerlerin üçte birini teşkil eden gücünü geri çekerek müslümanlara zarar vermişti (İbn Hişâm, Sîre, III, 68; İbn Âşûr, X, 48). Allah’tan korkmayanları cezalandırmak ve geride kalanlar için de caydırıcı bir örnek oluşturmak üzere sert tedbirler alınmış, savaşta yakalanmaları halinde aman verilmemesi istenmiştir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

Cilt: 2 Sayfa: 701-702

 

اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ

 

  

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  اَلَّذِينَ , birinci ism-i mevsûlden bedel veya onun sıfatıdır. İsm-i mevsûlün sılası  عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ’dur. İrabdan mahalli yoktur.

عَاهَدْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

مِنْهُمْ  car mecruru  عَاهَدْتَ  fiiline müteallıktır. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.

Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَنْقُضُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَهْدَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فٖي كُلِّ  car mecruru  يَنْقُضُونَ  fiiline müteallıktır.  مَرَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَا يَتَّقُونَ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَتَّقُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

Bu bab fiile, mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Kökü  وقي  olup, iftial babından gelmiştir. Not: a)  İftial babının fael fiili  ص ض ط ظ  olursa iftial babının  ت  si  ط  harfine çevrilir.

b)  İftial babının fael fiili  د ذ ز  olursa iftial babının  ت  si  د  harfine çevrilir.

c)  İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir.

İftial babı fiile şu manaları kazandırabilir:

1) Mutavaat, 2) İstek, 3) Gayret ve devamlılık, 4) Tadiye, 5) Edinmek ve tedarik etmek, 6) Müşareket, 7) Seçmek.

Burada gayret ve devamlılık manası kazandırmıştır.

İlgili Tefsir Yorumu: Takva günahlara devam etmeyi ve yaptığı ibadetlerle aldanmayı bırakmaktır.

Müttaki: Hz. Muhammed Mustafa (sav)’in yoluna girip, dünyayı arkasına atan, nefsini ihlas ve vefaya zorlayan, haram ve zulmü terk eden kimsedir. (Bk: Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir, Cilt:1, Sayfa:446) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَاهَدْتَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  عهد ’dir.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ

 

 

Ayet, kemâl-i ittisâl nedeniyle önceki ayetten fasl edilmiştir.  اَلَّذِينَ , önceki ayetteki mevsûlden bedeldir. Sılası  عَاهَدْتَ مِنْهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

 

Ayetteki  مِنْهُمْ  car-mecrurundaki  مِنْ  harf-i ceri, teb'iz (kısmîlik) ifade eder. Zira, antlaşma sadece onların ileri gelenleriyle yapılır. (Fahreddin er-Râzî)

 

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ فٖي كُلِّ مَرَّةٍ  cümlesi makabline (kendinden öncesine) matuftur. Atıf sebebi tezattır. 

 

Onların ahdi bozdukları ifadesinin muzari sıygasıyla gelmesi, bunun yenilendiğini ve bu ayetin indirilmesinden sonra tekrarlandığını belirtmek içindir. (Âşûr)

 

ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ فٖى كُلِّ مَرَّةٍ  cümlesi hakkında ehl-i meânî şöyle demektedir: Her seferinde ahdi bozmanın, onların âdet ve alışkanlıkları olduğunu beyan etmek için Cenab-ı Hak muzari fiili mazi fiile atfetmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

 

عَاهَدْتَ مِنْهُمْ  cümlesiyle,  يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ  cümlesi,  يَنْقُضُونَ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin menfi muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder.

Muzari fiil muhatabın muhayyilesinde (hayal gücünde) olayı canlandırarak onun dikkatini uyanık tutmayı sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.

 

يَتَّقُونَ  fiilinin olumsuz olarak gelmesi diğer takva cinslerini de kapsar. Bu murûet ehli kişileri ve dindarları suçlamakla bilinen bir cinstir. Allah'tan sakınmak ve dünya ve ahirette O’nun azabından korkmayı ve ayıplardan sakınmayı da kapsar. (Âşûr)

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 

Müsnedün ileyhin menfi fiil olarak gelen habere takdimi hükmü takviye eder ve kesin olarak gerçekleşeceğini ifade eder. Tıpkı  فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ (Onlar iman etmezler) sözündeki gibi. (Âşûr)

يَنْقُضُونَ - عَاهَدْتَ  ve  يُؤْمِنُونَ - كَفَرُوا   kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab,  عَهْدَهُمْ - عَاهَدْتَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

Burada bir istiare vardır.  نقض  aslında ipi çözmek,  عهد de anlaşma demektir. Anlaşmalar bağlanmış, düğümlenmiş bir ipe benzetilmiştir. Sonra onu çözdükleri ifade edilmiştir.  وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ  cümlesinden de anlaşıldığına göre verdiği sözden dönmek, takvalı olmamaya işaret eder. Takvaya aykırı bir durumdur.

يَنْقُضُونَ - يَتَّقُونَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)