Enfâl Sûresi 71. Ayet

وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ  ...

Eğer sana hainlik etmek isterlerse, (bil ki) onlar daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı (sana) imkân vermişti. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ eğer
2 يُرِيدُوا isterlerse ر و د
3 خِيَانَتَكَ sana hainlik yapmak خ و ن
4 فَقَدْ muhakkak
5 خَانُوا hainlik yapmışlardı خ و ن
6 اللَّهَ Allah’a da
7 مِنْ
8 قَبْلُ daha önce ق ب ل
9 فَأَمْكَنَ bu yüzden imkan verdi م ك ن
10 مِنْهُمْ onlara karşı
11 وَاللَّهُ Allah
12 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
13 حَكِيمٌ yerli yerince yapandır ح ك م
 

Esirler salınırken kendilerinden, bir daha müslümanlar aleyhine hareket etmeyeceklerine dair söz alınırdı. Erdemli kişilerin sözlerinde durma ihtimali yüksek olduğu için bunun da bir faydası vardı. Ancak bir kısmının sözünden cayması, yine müslümanlar aleyhine mücadele vermesi ihtimali yok değildi. Gerçekleşmediği halde böyle bir ihtimal var diye ele geçen esirleri öldürmek, “Allah’a kulluk ve O’nun yarattıklarına şefkat” dini olan İslâm’a yakışır mıydı! Kur’an’ın bu soruya verdiği cevap açıktır: Vehim ve ihtimale dayanılarak insan hakları çiğnenemez. Yaşama hakkı bunların başında gelir. Hıyanet ihtimali gerçekleşirse hainler er geç yine yakalanır ve hak ettikleri cezayı görürler.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 2 Sayfa: 710

 

وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ 

 

  

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  يُر۪يدُوا  şart fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

خِيَانَتَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

خَانُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اللّٰهَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  خَانُوا  fiiline müteallıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  atıf harfidir.  اَمْكَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

مِنْهُمْ  car mecruru  اَمْكَنَ  fiiline müteallıktır.

يُر۪يدُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındandır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

  

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.  عَل۪يمٌ  haber olup lafzen merfûdur.  حَك۪يمٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur.

عَل۪يمٌ -  حَك۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındadır. ‘Son derece affeden ve son derece merhamet eden’, demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ 

 

 

Bu kelam, Peygamberi (sav) teselli için,

- ona mükâfat,

- kâfirlere azap vadederek doğrudan Allah Teâlâ tarafından söylenmiştir. Yani :

-Ey Resulüm, eğer o esirler İslam üzere sana yaptıkları biati bozarlarsa üzülme! Çünkü daha önce küfürleri ve Allah Teâlâ'nın her akıl sahibinden aldığı misakı bozmakla O'na da hıyanet etmişlerdi de Allah (cc), seni onlara karşı muktedir kılmıştı. Nitekim Bedir Savaşında bunu gördün. Eğer onlar hıyanetlerini tekrarlarlarsa, bil ki senin Rabbin, yine seni onlara karşı üstün çıkaracaktır. (Ebüssuûd)

Önceki ayetteki nidanın cevabına matuf olan ayetin ilk cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. 

 يُر۪يدُوا  şart fiili müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi  فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ  mazi fiil cümlesi  فَ  ile …اِنْ يُر۪يدُوا  cümlesine atfedilmiştir.

Cenab-ı Allah,  فَاَمْكَنَ مِنْهُمْ  [O (sana) onlara karşı imkân ve kudret vermişti.] buyurmuştur. Ezherî şöyle der: Arapça'da,  أمكنني الأمر يمكنني فهو ممكن (İş bana el verdi.)  denir. Ayette  اَمْكَنَ /imkân  fiilinin mef'ûlu hazfedilmiştir. Buna göre mana,  فأمكن المؤمنين منهم  ‘’Allah onlara karşı, müminlere fırsat verdi" demektir.(Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

خِيَانَتَكَ - خَانُوا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مِنْ قَبْلُ  tabirinde  قَبْلُ ‘dan sonra genellikle gelen muzâfun ileyh mahzuftur. Bunun için  قَبْلُ  kelimesi esreyi kabul etmemiştir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

 

 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

  

وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ  tezyîl cümlesidir. Kalplerinde olanı bilendir. Bildiği şeylere göre onlara muamelede bulunan hikmet sahibidir. (Âşûr) 

Makabline matuf olan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması, telezzüz ve teberrük içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd, teşvik ve ikaz için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَل۪يمٌ  - حَك۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Allah’ın  عَل۪يمٌ  ve  حَك۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. 

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.