Enfâl Sûresi 72. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ  ...

İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ onlar ki
3 امَنُوا inandılar ا م ن
4 وَهَاجَرُوا ve hicret ettiler ه ج ر
5 وَجَاهَدُوا ve savaştılar ج ه د
6 بِأَمْوَالِهِمْ mallarıyla م و ل
7 وَأَنْفُسِهِمْ ve canlarıyla ن ف س
8 فِي
9 سَبِيلِ yolunda س ب ل
10 اللَّهِ Allah
11 وَالَّذِينَ ve onlar ki
12 اوَوْا barındırdılar ا و ي
13 وَنَصَرُوا ve yardım ettiler ن ص ر
14 أُولَٰئِكَ işte onlar
15 بَعْضُهُمْ bir kısmı ب ع ض
16 أَوْلِيَاءُ velisidir و ل ي
17 بَعْضٍ bir kısmının ب ع ض
18 وَالَّذِينَ ve kimseler
19 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
20 وَلَمْ ve
21 يُهَاجِرُوا hicret etmeyenler ه ج ر
22 مَا yoktur
23 لَكُمْ size
24 مِنْ -nden
25 وَلَايَتِهِمْ onların velayeti- و ل ي
26 مِنْ
27 شَيْءٍ bir şey ش ي ا
28 حَتَّىٰ kadar
29 يُهَاجِرُوا onlar hicret edinceye ه ج ر
30 وَإِنِ fakat
31 اسْتَنْصَرُوكُمْ yardım isterlerse ن ص ر
32 فِي
33 الدِّينِ dinde د ي ن
34 فَعَلَيْكُمُ sizin üzerinize borçtur
35 النَّصْرُ yardım etmeniz ن ص ر
36 إِلَّا yalnız olmaz
37 عَلَىٰ karşı
38 قَوْمٍ bir topluma ق و م
39 بَيْنَكُمْ aranızda ب ي ن
40 وَبَيْنَهُمْ ve aralarında ب ي ن
41 مِيثَاقٌ andlaşma bulunan و ث ق
42 وَاللَّهُ Allah
43 بِمَا
44 تَعْمَلُونَ yaptıklarınızı ع م ل
45 بَصِيرٌ görmektedir ب ص ر
 

Burada “yâr ve yakınlar” diye tercüme edilen evliyâ kelimesi vely mastarından gelen velî isminin çoğuludur. Bu kökten gelen vilâyet şeklindeki okunuşun yönetim ilişkisini, velâyet şeklindeki okunuşun ise fert ve gruplar arasındaki yakınlık, dayanışma, taraf ve yardımcı olmayı ifade ettiği hususunda daha önce birkaç yerde açıklama yapılmıştı (el-Bakara 2/257; en-Nisâ 4/2, 138-140, 144; el-En‘âm 6/14). Bazı müfessirler burada açıklanan velâyet ilişkisinin mirasla alâkalı olduğunu ileri sürmüşlerse de âyetlerin geniş kapsamlı olduğu açıktır. Çeşitli asırlarda, kültürlerde, coğrafya ve topluluklarda toplumu birleştiren, kaynaşma ve dayanışmayı sağlayan temel bağlar farklı olmuştur. Bunlar arasında klan ve totem, din, bölge veya yerleşim alanı, ırk, akrabalık, vatandaşlık öne çıkmaktadır. İslâm’a göre akrabalığa ve yerleşim yakınlığına da (komşuluğa, aynı köy veya şehirde oturma) bazı hak ve imtiyazlar tanınmış olmakla beraber temel, belirleyici, baskın siyasî ve sosyal birlik ve dayanışma bağı (velâyet) dine dayanmaktadır, fert ve grupların aynı dine bağlı bulunmasıdır. Bu sebepledir ki, yakın akraba olsalar bile, dinleri farklı olanlar arasında miras ilişkisi yürümemektedir.

 Din bağına dayalı yardımlaşma ve dayanışmanın kâmil mânada gerçekleşmesinin –en azından o çağda ve bölgedeki– şartı, müminlerin bir arada bulunmaları, belli bir toprak parçası üzerinde bir sosyal ve siyasî “bağımsız birlik” oluşturmalarıdır. Hz. Peygamber ve Mekke’deki müslümanlar, dinlerini seçme ve yaşama hürriyeti tehlikeye düşünce Medine’ye hicret ettiler. Bu muhacirleri, Yesrib’in (Medine) müslümanları topraklarına ve evlerine yerleştirdiler, mallarına ortak ettiler, ellerinden gelen bütün yardımı yaptılar ve bu sebeple “yardımcılar” mânasında ensar diye anıldılar. Bu bağın daha da güçlenmesi için Peygamberimiz, muhacirlerle ensarı bire bir kardeş yaptı, bu kardeşlerin birbirine vâris olmaya varıncaya kadar dayanışmalarını sağladı. Muhacirlerle ensar arasında hem genel hem de özel mânada (birbirine vâris olmaları anlamında) kurulan ve işleyen velâyet ilişkisinin, başka topluluklar içinde yaşayan müslümanlara da aynıyla uygulanması mümkün değildi, uygun da görülmedi. Ancak onlar da temel bağ olan dini paylaşıyorlardı, bunun dayanışma ve yardımlaşma bakımından bir etkisi olmalıydı. Bu etki, bir şarta bağlı olarak, temel bağ olan dinin, dinî hayatın, din özgürlüğünün tehlikeye düşmesine özgü kılındı; o şart da, kendilerine karşı müslümanlara yardım edilerek savaşılacak toplulukla müslüman topluluk (devlet) arasında bir saldırmazlık antlaşmasının bulunmamasıdır. Böyle bir antlaşmanın bulunması halinde buna sadık kalınacak, göç etmeyip başkalarının arasında azınlık olarak yaşamayı tercih eden müminlere yardım edilemeyecek, yani velâyet ilişkisi bu noktada işlerliğini kaybedecektir.

 

 Medine dönemi sosyal yapısında görüldüğü şekliyle velâyet ilişkisinin dine bağlı olarak yürümesi müslüman olmayan topluluklar için de geçerlidir; yani onlar da kendi dinlerine mensup olanlara öncelik verirler, birbirlerini korurlar, aralarında yardımlaşırlar. İnsan tabiatına ve sosyal realiteye uygun bulunan bu kural değiştirilir de, dini farklı olan kimselerle velâyet ilişkisi kurulursa, âyette bundan iki kötü sonuç doğacağı bildirilmektedir: Fitne ve fesat. Fitne birey ve toplumun dinî ve ahlâkî hayatının bozulması, kirlenmesi, değişmesi tehlikesidir. Fesat ise din birliğine dayalı dayanışma düzeninin değişmesi, dinleri farklı kimselerle –onlara, yukarıda açıklanan çerçevede velâyet yetkisi vererek– yardımlaşan grupların ortaya çıkması sonucu sosyal düzenin bozulması, asayişin sarsılması, hatta iç karışıklıkların çıkmasıdır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri

 Cilt: 2 Sayfa: 712-713

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ 

 

  

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

الَّذ۪ينَ  ism-i mevsûlu,  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  آمَنُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

هَاجَرُوا  fiili atıf harfi  وَ ’la sıla cümlesine matuftur.  هَاجَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

جَاهَدُوا  fiili atıf harfi  وَ ’la sıla cümlesine matuftur.  جَاهَدُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِاَمْوَالِهِمْ  car mecruru  جَاهَدُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَنْفُسِهِمْ  atıf harfi  وَ ’la  بِاَمْوَالِهِمْ ‘e matuftur.

ف۪ي سَب۪يلِ  car mecruru  جَاهَدُوا  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

هَاجَرُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  هجر ‘dur.

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

 

وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ

 

 

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu, atıf harfi  وَ ’la birinci ism-i mevsûle matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰوَوْا  ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰوَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

نَصَرُٓوا  atıf harfi  وَ ’la sılaya matuftur.  نَصَرُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ  cümlesi  اِنَّ ‘nin  haberi olarak mahallen merfûdur. 

اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işareti mübteda olarak mahallen merfûdur.  بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

بَعْضُهُمْ  ikinci mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوْلِيَٓاءُ  kelimesi  بَعْضُهُمْ ‘un haberidir.  بَعْضٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

اَوْلِيَٓاءُ  kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.

Gayri munsarif isimler kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ 

 

  

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ , mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا  cümlesidir.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

يُهَاجِرُوا  fiili,  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  لَكُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

مِنْ وَلَايَتِهِمْ  car mecruru  شَيْءٍ ‘in mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ  zaiddir.  شَيْءٍ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  يُهَاجِرُوا  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  حَتّٰى  ile birlikte  تَتَّخِذُوا  fiiline müteallıktır.  يُهَاجِرُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ 

 

  

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  اسْتَنْصَرُوكُمْ  şart fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  فِي الدّ۪ينِ  car mecruru   اسْتَنْصَرُوكُمْ  fiiline müteallıktır.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  عَلَيْكُمُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

النَّصْرُ  muahhar mübtedadır.  اِلَّا  istisna edatıdır.  عَلٰى قَوْمٍ  car mecruru mahzuf müstesnaya  müteallıktır. Takdiri;  إلا النصر على قوم  (Kavme karşı zafer haricinde) şeklindedir.

بَيْنَكُمْ  mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بَيْنَهُمْ  mekân zarfı, atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.  م۪يثَاقٌ  muahhar mübtedadır.

اسْتَنْصَرُوكُمْ  fiili sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  نصر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

 

 وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

 

  

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle  بَصِیرٌ ’ e müteallıktır.

İsm-i mevsûlun sılası  تَعْمَلُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

تَعْمَلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

بَصِیرٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.

بَص۪يرٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ 

 

  

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilen ayet, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve devam ifade eder.

İsm-i mevsûl  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim içindir..

Müphem yapısı gereği tevcih anlamı ihtiva eden mevsûlün sılası  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette,  بِاَمْوَالِهِمْ [mallar]  ifadesi,  اَنْفُسِهِمْ [nefisler] ifadesinden önce zikredilmiştir. Bu durum, cihadın, daha ziyade mallarla yapıldığına işaret eder. Malla mücadele vermeden, nefisle mücadele verilemez.  ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  [Allah yolu] ndan maksat, Allah'ın sevabına, cennetine, yakınlığına götüren ve manevî derecelere ulaştıran yol demektir. Buna da ihlasla ulaşılır. Gösteriş için mal ve canı feda etmek insanı Allah'ın rızasına ulaştırmaz. (Ruhu’l Beyan)

Aynı üslupla gelen  وَهَاجَرُوا  ve  وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ  cümleleri mevsûlün sılasına matuftur. 

ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah'ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafetinde, lafzâ-i celâle muzâf olması  سَب۪يلِ  için tazim ve şeref ifade eder.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresinde istiare vardır.  سَب۪يلِ  kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. 

Cümledeki ikinci ism-i mevsûl birinciye matuftur. Sılası  اٰوَوْا  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki  وَنَصَرُٓوا  cümlesi, sılaya matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

اِنَّ ’nin haberi olan  اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ , faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilenleri tazim ifadesinin yanında konunun önemini vurgular.

بَعْضُهُمْ  ikinci mübtedadır. Müsned olan  اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ  izafetle gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍ  sözündeki ism-i işaret, haklarındaki haberle onların ayırt etmelerinin önemini ifade eder. Onların şanını yücelterek tariz vardır. (Âşûr) 

Cümlede cem' ma’at-taksim sanatı vardır. Özellikleri sayılan kimseler, birbiriyle dost olmakta cem’ edilmişlerdir.

 

 وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ 

 

 

وَ  atıf harfidir. İsim cümlesi olup, faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi habere dikkat çekmek içindir.

Müphem yapısı gereği tevcih anlamı ihtiva eden mevsûlün sılası  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ  sözü, taksim üslubunda gelmiştir. Arkasından gelen cümleler gibi atıfla gelmiştir. Bununla birlikte, kendisinden önce bahsedilen topluluğun hükmünü tamamlamıştır.(Âşûr) 

Menfi muzari fiil sıygasında gelen  وَلَمْ يُهَاجِرُوا  cümlesi, sılaya matuftur.

Zaid  مِنْ  harfiyle tekid edilmiş  مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ  cümlesi,  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Bu, menfi isim cümlesinde takdim-tehir ve ‘icaz-ı hazif sanatları vardır.  لَكُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مِنْ شَيْءٍ  muahhar mübtedadır. 

مِنْ شَيْءٍ ’deki tenvin kıllet, nev ve hiçbir şey manasında umuma işaret eder .

Gaye bildiren harf-i cer  حَتّٰى ‘nin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  يُهَاجِرُواۚ  cümlesi, mecrur mahalde, mahzuf habere müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا…. - وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا  cümleleri arasında mukabele vardır.

لَمْ يُهَاجِرُوا  ile  هَاجَرُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb vardır.

 

 وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ

 

  

Cümle istînâfa matuftur. Şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet mazi fiil sıygasındaki  اسْتَنْصَرُوكُمْ  şart fiilidir. 

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi  فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ , faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir. Cümlede takdim tehir ve ‘icaz-ı hazif sanatları vardır.  عَلَيْكُمُ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  النَّصْرُ  muahhar mübtedadır.

عَلَيْكُمُ النَّصْرُ  sözü vücûb sıygasıyla gelmiştir. Onlara yardım etmek size vâciptir demektir.  عَلَيْكم  şeklindeki haberin takdim edilmesi ihtimam içindir. (Âşûr)

النَّصْرُ  kelimesindeki marifelik, ahd içindir. (Âşûr)

عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ  cümlesinde de takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. Mukaddem haber olan müstesna mahzuftur.  عَلٰى قَوْمٍ ‘in müteallakı bu mahzuf müstesnadır. Takdiri;  النصر على قوم (Zafer kavmindir.) şeklindedir.  م۪يثَاقٌۜ  muahhar mübtedadır. 

Tekrarlanan  الَّذ۪ينَ ,  اٰمَنُوا , هَاجَرُوا ,  بَعْضٍۜ , بَيْنَ ,  يُهَاجِرُواۚ  kelimelerinde reddü'l-acüz ale's-sadr sanatı vardır.

نَصَرُٓوا - اسْتَنْصَرُوكُمْ - النَّصْرُ, ve  اَوْلِيَٓاءُ - وَلَايَتِهِمْ  ve هَاجَرُوا - يُهَاجِرُواۚ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اٰوَوْا - نَصَرُٓوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 

 وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

 

  

وَ  istînâfiyyedir. Lafza-i celal mübteda,  بَص۪يرٌ  haberidir.

Müsnedün ileyhin zamir makamı olduğu halde bütün esma-i hüsnayı ve celâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, kalplere korku salmak ve itaate teşvik içindir. 

Cümle faide-i haber inkârî kelamdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

Cümlede car mecrur  بِمَا تَعْمَلُونَ , amili olan  بَص۪يرٌ ’un önüne geçmiştir. Bu takdim, tahsis ifade eder. Yani “O yaptıklarınızı görür. Görmediği hiçbir şey yoktur.” Bu cümle, mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu mananın yanında bir de olumsuz mana ifade eder. 

İsim cümleleri sübut ifade eder.İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müşterek ism-i mevsûl مَا ’da tevcih sanatı vardır.  تَعۡمَلُونَ  şeklindeki sıla cümlesi müspet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَص۪يرٌ  sözü, lafzen sarih olarak Allah’ın bütün yapılanları gördüğüne, bildiğine delalet eder. Ama maksat bu yapılanlara karşılık ahirette verilecek sevap ve cezayı hatırlatmaktır. Buna, lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel denir.