Tevbe Sûresi 102. Ayet

وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَاٰخَرَ سَيِّئاًۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...

Diğer bir kısmı ise, günahlarını itiraf ettiler. Bunlar salih amelle kötü ameli birbirine karıştırmışlardır. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاخَرُونَ ve başka bir kısmı da ا خ ر
2 اعْتَرَفُوا itiraf ettiler ع ر ف
3 بِذُنُوبِهِمْ günahlarını ذ ن ب
4 خَلَطُوا birbirine karıştırdılar خ ل ط
5 عَمَلًا ameli ع م ل
6 صَالِحًا iyi ص ل ح
7 وَاخَرَ diğer ا خ ر
8 سَيِّئًا kötüsüyle س و ا
9 عَسَى belki ع س ي
10 اللَّهُ Allah
11 أَنْ
12 يَتُوبَ tevbesini kabul eder ت و ب
13 عَلَيْهِمْ onların
14 إِنَّ çünkü
15 اللَّهَ Allah
16 غَفُورٌ bağışlayandır غ ف ر
17 رَحِيمٌ esirgeyendir ر ح م
 
Esasen samimi bir imana sahip olmakla beraber, zaman zaman hakla bâtıl arasında med cezirler yaşayan ve bu yüzden dış dünyaya yansıyan davranışlarında gerçek mümine yaraşan ve yaraşmayanları birbirine karıştıran, hem iyi hem kötü şeyler yapan tipler de vardır. Bunlar dış etkilerin uzağında bir nefis muhasebesi yaptıklarında davranışlarındaki bu uyumsuzluğu farkedip pişmanlık duyarlar. Yukarıdaki bazı âyetlerde belirtildiği üzere, bunlar gerçek mânada inanmadığı halde inanmış gibi görünenlerin girdiği yola girmeyip kendilerini mâzur göstermeye çalışmazlar, günahlarını itiraf ederler. İşte âyette bunların bu pişmanlıklarının kendilerine fayda sağlayacağı, yüce Allah’ın onları bağışlayacağı ifade edilmiştir. “Umulur ki” şeklinde tercüme edilen “asâ” yardımcı fiilinin Cenâb-ı Allah hakkında kullanılması, belirtilen hususun gerçekleşeceği anlamındadır; zira Allah’ın keremine sınır yoktur, O bir işle ilgili ümit verici ifade kullanmışsa, bu o işin olacağını gösterir (Taberî, XI, 12; Şevkânî, II, 454).
 Âyetin inmesine vesile olan olayla ilgili rivayetlerin ayrıntılarında farklılıklar bulunmakla beraber bunlar, âyette, durumları müsait olduğu halde Tebük Seferi’ne katılmaktan kaçınıp sonra samimi olarak pişmanlık duyan ve mazeret üretme cihetine gitmeksizin hatalarını itiraf eden kişilere işaret edildiği noktasında birleşirler. Sayıları ve kimlikleri ile ilgili farklı rivayetler bulunan bu kişiler sefere çıkmaktan geri kalanlarla ilgili âyetleri duyunca öylesine bir vicdan azabı ve pişmanlık hissetmişlerdi ki, kendilerini Mescid-i Nebevî’nin direklerine bağlamışlar ve Resûlullah kendilerini çözmedikçe orayı terketmeyeceklerine yemin etmişlerdi. Hz. Peygamber seferden döndüğünde âdeti üzere önce mescide gitti, onları bu halde görünce sebebini sordu. Çevredekiler durumu açıklayınca, Resûlullah vahiy gelinceye kadar kendisinin de onları çözmeyeceğine ve özürlerini kabul etmeyeceğine yemin etti. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu ve Hz. Peygamber adam gönderip onları çözdürdü ve özürlerini kabul etti (Taberî, XI, 12-16).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 54-55
 
مرّ Merra : مُرُورٌ kelimesi yol almak, bir şeyi geçip gitmek ve uğramak demektir.مَرَّةٌ sözcüğü zamandan bir cüzü ifade eder. مُرٌّ ise tatlının zıddı olan acı demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 35 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri istimrar, murur(-u zaman) ve mırra( kahve) dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَاٰخَرَ سَيِّئاًۜ 

 

اٰخَرُونَ   kelimesi atıf harfi  وَ ‘la önceki ayetteki  مُنَافِقُونَ ’ye matuf olup ref alameti  وَ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

اعْتَرَفُوا  fiili  اٰخَرُونَ ’nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.  اعْتَرَفُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِذُنُوبِهِمْ  car mecruru   اعْتَرَفُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

خَلَطُوا   fiili  اٰخَرُونَ ’nin ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.  خَلَطُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَمَلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  صَالِحاً  kelimesi  عَمَلاً ’in sıfatıdır.

اٰخَرَ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  عَمَلاً ’e matuf olup  أفعل  vezninde  gayri munsarif olduğu için nasb alameti fethadır.  سَيِّئاً  kelimesi اٰخَرَ ’nin sıfatıdır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اعْتَرَفُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  عرف ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ

 

عَسَى  elif üzere mukadder fetha ile mebni nakıs fiildir.  كَانَ  gibi ismini ref haberini nasb eder.

اللّٰهُ  lafza-i celâli,  عَسَى nın ismi olup lafzen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  عَسَى ’nın haberi olarak mahallen mansubtur.  يَتُوبَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

عَلَيْهِمْ  car mecruru   يَتُوبَ  fiiline müteallıktır. 

 

 اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubtur.

غَفُورٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin  haber olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur.

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındandır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَاٰخَرَ سَيِّئاًۜ

 

اٰخَرُونَ, önceki ayette mübteda olan  مُنَافِقُونَ ’ye matuftur. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اعْتَرَفُوا  cümlesi,  اٰخَرُونَ  için sıfattır.

Aynı üslupla gelen  خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَاٰخَرَ سَيِّئاً  cümlesi,  اٰخَرُونَ ’nin ikinci sıfatıdır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ cümlesi veciz bir şekilde kısaca münafık olmadığı halde günah işleyip ve günahını itiraf edenlere delalet eder. Çünkü  ذُنُوبِ  ibaresi, iman durumundaki  kötü amelleri ifade eden cemi sıygasıyladır. Bu durumda günah işlemek ifadesi, salih amelin seyyie ile karışması anlamındadır. (Âşûr)

بِذُنُوبِهِمْ -  سَيِّئاً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

صَالِحاً - سَيِّئاً  arasında tıbâk-ı îcab vardır.

اعْتِرافُ  fiili, عَرَفَ fiilinin ifti’al babıdır. Marifetteki mübalağa içindir. Bundan dolayı bir şeyi kabul ve inkârı terk etmeyi ifade eder. Günahı itiraf etmek tabiri, tövbe etmekten kinayedir. Çünkü geçmiş günahı kabul etmek ancak pişmanlık ve bir daha yapmamaya kesin karar vermekle olur.

Bu ayet ihtibâk sanatı için gayet güzel bir örnektir. Her iki cümlecikten de mukabilleri hazfedilmiştir. Birinci cümlede bir karışımdan bahsedilmektedir, karışım için ise en az iki şey gereklidir. Birinci cümledeki  سَيِّئاًۜ , صَالِحاً’i; ikinci cümledeki  سَيِّئاًۜ  de  صَالِحاً ’i gerektirmektedir. Dolayısıyla burada birinci cümlecikte  سَيِّئاًۜ , ikincide de صَالِحاً  diğer zıtlarının kendilerine delalet etmesinden dolayı hazf edilmiştir.

İhtibâk bir belâgat terimi olarak: “İkinci cümlede benzeri zikredilen kelime veya ifadenin birinci cümleden, birinci cümlede benzeri zikredilenin de ikinci cümleden hazf edilmesi” şeklinde tanımlanır. Buna göre ihtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Beyzâvî)

Bu ayete konu olanlar, gazaya katılmayan fakat gazaya katılmayanlar hakkında nazil olan ayetleri duyduklarında affedilmeleri için kendilerini Medine Mescidinin direklerine bağlayan Müslümanlardır. (Ebüssuûd) 


 عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, gayr-ı talebî inşâî isnaddır.  عَسَى  terecci harfidir.

Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle gelmesi kalplerde korku hissettirmek içindir. Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır. 

اَنْ ’den sonra gelen müspet muzari fiil cümlesi, masdar teviliyle  عَسَى ’nın haberi konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Şayet “Ayette henüz tövbeleri zikredilmemişken nasıl, [Allah bunların tövbesini kabul edecek.] buyurulmuş?” dersen şöyle derim: Günahlarını itiraf etmiş oldukları zikredilmiştir; bu da onların tövbesine delalet ettiği için, tövbeleri zikredilmiş sayılmaktadır. (Keşşâf)


اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittsâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş cümle faide-i haber talebî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve telezzüz içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.  اِنَّ  ,غَفُورٌ ’nin birinci  رَح۪يمٌ  ikinci haberidir.

Allah’ın  غَفُورٌ ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

غَفُورٌ -  رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Ayetin fasılası olan bu cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.