Tevbe Sûresi 106. Ayet

وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ  ...

(Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın emrine bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَاخَرُونَ ve başkaları da var ki ا خ ر
2 مُرْجَوْنَ bırakılmışlardır ر ج و
3 لِأَمْرِ emrine ا م ر
4 اللَّهِ Allah’ın
5 إِمَّا ya
6 يُعَذِّبُهُمْ onlara azabeder ع ذ ب
7 وَإِمَّا ya da
8 يَتُوبُ affeder ت و ب
9 عَلَيْهِمْ onları
10 وَاللَّهُ Allah
11 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
12 حَكِيمٌ hüküm ve hikmet sahibidir ح ك م
 
Tefsirlerde genellikle, Tebük Seferi’ne katılmadıkları için pişmanlık duymakla beraber 102. âyette belirtilenlerin aksine hatalarını itiraf etmeyen ve süratle tövbeye yönelmeyen bir gruba işaret edildiği belirtilir. Yaygın rivayete göre burada sözü edilen kimseler, 118. âyette–çileli bir bekleyişten sonra– tövbelerinin kabul edildiği bildirilen üç kişidir (Taberî, XI, 21-22; bu kişiler hakkında bilgi için 118. âyetin tefsirine bk.). Bu husus dikkate alınarak âyetin baş kısmına, “Bir diğer grup ise umutlarını Allah’ın buyruğuna bağlamış beklemektedirler” şeklinde mâna vermek de mümkündür. Yine, âyetin “tövbelerini kabul edecektir” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmını “onlara tövbe nasip edecektir” şeklinde çevirmek de mümkündür. Bu âyetle 107. âyet arasında bağ kurarak orada değinilen münafıklardan bir grubun kastedildiği yorumunu yapanlar olmuşsa da (İbn Atıyye, III, 80), bu yorum zayıf görünmektedir. Zira 101, 102 ve 106. âyetlerde üç farklı gruptan söz edilmekte, bunlardan ikinci ve üçüncü gruptakilerin sefere katılmamaktan ötürü pişmanlık duydukları anlaşılmakta, sonuncular hakkında ise kesin hüküm belirtilmemektedir; oysa müteakip âyetlerde değinilecek olan münafıklar kesin ifadelerle mahkûm edilmektedirler.
 Âyette değinilen kişilerin âkıbeti hakkında kullanılan ihtimalli ifade, kuşkusuz Cenâb-ı Allah açısından bir tereddüde işaret için değil, o kimselerin ruh hallerini açıklamak ve korku ile ümit arasında bulunduklarını belirtmek içindir (Râzî, XVI, 191-192).

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 58-59
 

وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  اٰخَرُونَ  mübteda olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

مُرْجَوْنَ  kelimesi  اٰخَرُونَ ’nin sıfatı olup  ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

لِاَمْرِ  car mecruru  مُرْجَوْنَ ’ye müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اِمَّا  yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır.  اِمَّا  ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî talebî cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّا  edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan  اِمَّا  edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi))

يُعَذِّبُهُمْ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يُعَذِّبُهُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

وَ  atıf harfidir. Buradaki  اِمَّا  iki şeyden veya konudan birini seçmekte serbestlik ifade eder.

يَتُوبُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  عَلَيْهِمْ  car mecruru  يَتُوبُ  fiiline müteallıktır.

مُرْجَوْنَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûludur.

يُعَذِّبُهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  عذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.   


 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. عَل۪يمٌ  haber olup lafzen merfûdur.  حَك۪يمٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur.

عَل۪يمٌ -  حَك۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındandır. Son derece bilen ve son derece hüküm ve hikmet sahibidir, demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ

 

وَ, atıftır. İsim cümlesi formunda gelen ayet, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

مُرْجَوْنَ, mübtedanın sıfatıdır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

لِاَمْرِ  kelimesinin Allah lafzına muzâf oluşu, şeref ve itibarının yüksekliğini gösterir. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ  cümlesi haberdir. 

Cümleye dahil olan  اِمَّا  edatı, eylemdeki ibhamdan dolayı şek ve tereddüt ilişkisi ifade etmiştir.

Tebük seferine katılmayan Medine halkından ve çevresindeki bedevi Araplardan günahlarını itiraf edenlerden başka diğer bir grup daha vardı ki onların durumu, Allah'ın (emrine ta'lik edilmişti. İbn Abbâs diyor ki: Bunlar Ka’b b. Mâlik, Mürare b. Rebî' ve Hilâl b. Ümeyye idi. Adları geçenler, Ebû Lübâbe ve arkadaşlarının yaptığı gibi tövbe ve özür beyanında acele etmeyen, kendilerini Mescidin direklerine bağlamayan; pişmanlık, üzüntü ve ıstıraplarını açıkça göstermeyenlerdi. (Ebüssuûd)

Aynı üsluptaki  وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ  cümlesi makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

Fiillerdeki muzari sıygası hudûs, teceddüt ve tecessüme işaret eder. 

اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْ  ayetindeki  اِمَّا  [Ya, ya da, yahut] Arapçada iki işten birisi için kullanılır. Şanı yüce Allah da işlerin akıbetinin ne olacağını elbetteki bilendir. Fakat burada kullara onların bildikleri üslup ile hitap edilmiştir. Yani size göre onların durumu (iyi şeyler) ümit etmek şeklinde olsun. Çünkü kullar için bundan fazla yapabilecekleri bir şey yoktur. (Ebüssuûd)

وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْ  cümlesiyle  اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

يَتُوبُ عَلَيْ - يُعَذِّبُهُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

وَاٰخَرُونَ  tabirinden maksat Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye ve Mürare b. Rebi’dir. Resulullah (s.a.) ashabına bunlara selam vermemelerini ve bunlarla konuşmamalarını emretmiştir. Bunlar da bu durumu görünce niyetlerini temiz tutmuş ve işlerini Allah’a havale etmişlerdir. Allah da onlara merhamet etmiştir. (Beyzâvî)

Taksimden sıhhatü-l aksam sanatı vardır. Bütün ihtimaller sayılmıştır.


وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

 

Müstenefe olan cümle, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâllerin tecrîd, teşvik ve ikaz için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

عَل۪يمٌ  - حَك۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Haber olan iki vasfın aralarında و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Allah’ın  عَل۪يمٌ  ve  حَك۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. 

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ  cümlesinde zamir yerine Allah lafzının gelmesi konunun heybetini artırmak ve kalplere korku salmak içindir. (Safvetu’t Tefasir)

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.