اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـٔاً وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَداً فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِلَّا | ancak hariç |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | عَاهَدْتُمْ | andlaşma yaptığınız |
|
4 | مِنَ | -den |
|
5 | الْمُشْرِكِينَ | müşrikler- |
|
6 | ثُمَّ | sonra |
|
7 | لَمْ |
|
|
8 | يَنْقُصُوكُمْ | size eksik bırakmayan |
|
9 | شَيْئًا | hiçbir şeyi |
|
10 | وَلَمْ | ve |
|
11 | يُظَاهِرُوا | arka çıkmayanlar |
|
12 | عَلَيْكُمْ | size karşı |
|
13 | أَحَدًا | hiç kimseye |
|
14 | فَأَتِمُّوا | tamamlayın |
|
15 | إِلَيْهِمْ | onların |
|
16 | عَهْدَهُمْ | andlaşmalarını |
|
17 | إِلَىٰ | kadar |
|
18 | مُدَّتِهِمْ | tanıdığınız süreye |
|
19 | إِنَّ | şüphesiz |
|
20 | اللَّهَ | Allah |
|
21 | يُحِبُّ | sever |
|
22 | الْمُتَّقِينَ | korunanları |
|
اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
اِلَّا istisnâ harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl olan الَّذ۪ينَ, müstesna olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası عَاهَدْتُمْ cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
عَاهَدْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ car mecruru عَاهَدْتُمْ fiiline müteallıktır. الْمُشْرِك۪ينَ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُشْرِك۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَاهَدْتُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi عهد’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـٔاً وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَداً فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ
ثُمَّ Hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.) açısından terahi ifade eder. (Âşûr)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَنْقُصُوكُمْ şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
شَيْـٔاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يُظَاهِرُوا şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلَيْكُمْ car mecruru يُظَاهِرُوا fiiline müteallıktır. اَحَداً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كانوا فعلوا ذلك فأتمّوا (Eğer bunu yaparlarsa tamamlayın.) şeklindedir.
اَتِمُّٓوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِلَيْهِمْ car mecruru اَتِمُّٓوا fiiline müteallıktır. عَهْدَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلٰى مُدَّتِهِمْ car mecruru عَهْدَهُمْ kelimesinin mahzuf haline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُظَاهِرُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi ظهر ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. يُحِبُّ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
الْمُتَّق۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
الْمُتَّق۪ينَ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُحِبُّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حبب ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـٔاً وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَداً
Müstesna konumundaki الَّذ۪ينَ ’nin sılası عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müstesna minh, önceki ayettir.
Sıla cümlesine ثُمَّ ile atfedilen يَنْقُصُوكُمْ شَيْـٔاً, menfi muzari fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupla gelen وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَداً cümlesi, makabline وَ ’la atfedilmiştir.
اَحَداً ve شَيْـٔاً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Menfi siyakta nekre umuma işaret eder.
فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ
فَ rabıtadır. Cümle, takdiri إن كانوا فعلوا ذلك (Eğer bunu yaparlarsa...) olan mahzuf şartın cevabıdır.
Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mahzuf şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Rivayet olunduğuna göre Resulullah ile müşrikler arasında “Kâbe'yi tavaftan kimseyi engellememek ve Mekke şehrinde kimse tehdit edilmemek ve korkutulmamak” üzere bir genel sözleşme, ayrıca Huzaa, Müdlic vs. Arap kabileleri ile o kabilelerin özelliklerine göre yapılmış olan ve belli süreleri içeren ikili sözleşmeler vardı. Ne zaman ki Hz Peygamber Tebük Seferi’ne çıktı, o zaman savaşa katılmayıp Medine'de kalan münafıklar, etrafa çeşitli yalan haberler yaymaya başladılar. Bunun üzerine de müşrikler ahitlerini bozmaya başladılar. Öyle ki Hz. Peygamber Tebük'ten döndüğünde onların birçoğu ahitlerini bozmuş bulunuyorlardı. Bunun üzerine yukarıda da anlatıldığı şekilde bu sure nazil olmuş, ahitleri yüzlerine fırlatılıp atılmış ve “nebz” edilmiş oldu. Ancak Beni Damra ve Beni Kinâne gibi pek az kabile ahitlerini bozmamıştı. İşte genel bir “nebz”den sonra bu ayette özel ve ikili anlaşmalara temas edilerek ahitlerine riayet etmiş olan bu gibi kimselere, anlaşmaların özelliğine göre o anlaşmalarda belirtilen sürenin sonuna kadar süre tanınması istisnai bir durum olarak bildirilmektedir. Onlar bir noksan iş yapmadıkça antlaşmada belirlenen sürenin sonuna kadar onlara mühlet tanınması emrolunmaktadır. Yukarıda geçtiği üzere Hz. Ali tarafından dördüncü madde olarak ilan edilen ve “Her ahit sahibine ahd-i itmam olunacaktır.” fıkrası da bunu içermekteydi. (Elmalılı)
اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır. Ayette muhatap müminler olduğu için bu haber malumdur.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr, 1)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması, teberrük, telezzüz ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
Şartın cevabı, mesel tarikinde tezyîl olarak ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Ayetin son cümlesiyle ahde vefa gösterenlerin müttakiler olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kelam, ilâhî buyruğa uyma zaruretinin sebebini açıklar.
Antlaşma hukukunu gözetmek takvadandır. Karşı taraf müşrik bile olsa, ahde vefa etmelidir. Ahde vefa edenle etmeyen hiçbir zaman bir değildir. (Ebüssuûd)
عَاهَدْتُمْ - عَهْدَهُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.