فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِذَا | zaman |
|
2 | انْسَلَخَ | geçtiği |
|
3 | الْأَشْهُرُ | aylar |
|
4 | الْحُرُمُ | haram |
|
5 | فَاقْتُلُوا | öldürün |
|
6 | الْمُشْرِكِينَ | ortak koşanları |
|
7 | حَيْثُ | nerede |
|
8 | وَجَدْتُمُوهُمْ | bulursanız onları |
|
9 | وَخُذُوهُمْ | ve onları yakalayın |
|
10 | وَاحْصُرُوهُمْ | ve hapsedin |
|
11 | وَاقْعُدُوا | ve otur(up) bekleyin |
|
12 | لَهُمْ | onları |
|
13 | كُلَّ | her |
|
14 | مَرْصَدٍ | gözetleme yerinde |
|
15 | فَإِنْ | eğer |
|
16 | تَابُوا | tevbe ederlerse |
|
17 | وَأَقَامُوا | ve kılarlarsa |
|
18 | الصَّلَاةَ | namazı |
|
19 | وَاتَوُا | ve verirlerse |
|
20 | الزَّكَاةَ | zekatı |
|
21 | فَخَلُّوا | serbest bırakın |
|
22 | سَبِيلَهُمْ | yollarını |
|
23 | إِنَّ | çünkü |
|
24 | اللَّهَ | Allah |
|
25 | غَفُورٌ | bağışlayandır |
|
26 | رَحِيمٌ | esirgeyendir |
|
فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ
فَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
انْسَلَخَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْاَشْهُرُ fail olup lafzen merfûdur. الْحُرُمُ kelimesi الْاَشْهُرُ’nun sıfatıdır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اقْتُلُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الْمُشْرِك۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
الْمُشْرِك۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
حَيْثُ mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.
وَجَدْتُمُوهُمْ şeklinde başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Cemi müzekker muhatap mazi fiiller, mansub muttasıl zamirle kullanıldığında fiil ile zamir arasına bir و harfi getirilir. وَجَدْتُمُوهُمْ fiilinde olduğu gibi. Buna işbâ vavı/işbâ edatı denilir.
وَ atıf harfidir. خُذُوهُمْ fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. احْصُرُوهُمْ fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. اقْعُدُوا fiili ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
لَهُمْ car mecruru اقْعُدُوا fiiline müteallıktır. كُلَّ mekân zarfı, اقْعُدُوا fiiline müteallıktır. مَرْصَدٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
انْسَلَخَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfiâl babındadır. Sülâsîsi سلخ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, mücerred yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.
فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ
فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. تَابُوا şart fiili olup damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اَقَامُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. اٰتَوُا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الزَّكٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. خَلُّوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
سَب۪يلَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
خَلُّوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi خلو’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. غَفُورٌ haber olup lafzen merfûdur. رَح۪يمٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ isimleri mübalağa sıygasındadır. “Son derece affeden ve son derece merhamet eden” demektir.
Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ
فَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart harfi, müstakbel manalı zaman zarfı اِذَا, şart cümlesi olan … انْسَلَخَ cümlesine muzâf olmuştur.
Rabıta harfi فَ ile gelen cevap cümlesi فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. اقْتُلُوا zaman zarfı اِذَا ’nın müteallakıdır.
انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ ifadesinde güzel bir istiare vardır. سَلَخَ ’nın aslı hayvan derisini, eti ortaya çıkıncaya kadar çekip soymaktır. انْسَلَخَ bu ayette tasrîhi istiare yoluyla “geçti, sona erdi” manasında kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)
Şerîf er-Radî bu istiareyi şöyle açıklamıştır: “سَلَخَ ’nın asıl anlamı, ‘bir şeyi birleştiği ve karıştığı şeyin içerisinden sıyırıp çıkarmak’tır. Görmez misin sen, koyunu derisinden sıyırıp çıkardığında سَلَخْتُ الشاةَ ‘koyunu yüzdüm’ dersin ama gömleğini üzerinden çıkardığında سَلَخْتُ القميص ‘gömleği yüzdüm’ demezsin. Çünkü gömlekle bedenin arasında birbirine kaynama ve birleşme durumu söz konusu değildir. Bu yüzden burada haram ayların ‘sıyrılıp çıkması’nı انْسَلَخَ -diğer ayların aksine- ‘haram ayların sona ermeleriyle öbür aylardan meşhur ve maruf halde sıyrılıp çıkmaları’ şeklinde anlamak caizdir. Çünkü (haram aylar) başlangıçları ve sonlarıyla birbirini izler. Önleri ve sonları meşhur ve maruftur; o yüzden başlamaları meşhur olduğu gibi sona ermeleri de aynı şekilde apaçık bilinir.” (Kur’an Mecazları, Şerîf er-Radî)
سَلَخَ, bir şeyin belli bir mekândan ayrılıp çıkmasıdır. Binaenaleyh bu, o şeyin, belli bir zamandan çıkıp ayrılması hakkında da kullanılmıştır. Zira mekân ile zaman arasında çok sıkı ve tam bir ilgi vardır. Binaenaleyh bir şey derisinden sıyrılıp çıktığında, o derinin iç yüzeyinden, o satıhtan sıyrılıp çıkmış olur ki işte bu yüzey gerçekte onun mekânıdır. Tıpkı bunun gibi bir ay tamam olduğunda, kendisini kuşatan şeyden sıyrılıp başka bir aya girilmiş olur. (Fahreddin er-Râzî)
Mekân zarfı اقْتُلُوا ,حَيْثُ fiiline mütealıktır. Muzâfun ileyh olan وَجَدْتُمُوهُمْ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَخُذُوهُمْ ,احْصُرُوهُمْ ,اقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ cümleleri cevap cümlesine matuftur.
Allah Teâlâ, bu aylar sona erince şu dört şeye müsade etmiştir:
a. “Artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün.” Bu ayet mutlak manada yani nerede ve ne zaman olursa olsun müşriklerin öldürülmelerini emretmektedir.
b. “Onları esir olarak yakalayın.”
c. “Onları hapsedin.” “Hasr”, bir şeyi, kendini kuşatan şeyin dışına çıkmaktan men etmektir. İbni Abbas (r.a.), Cenab-ı Hakk'ın bu tabir ile “Eğer kendinizi koruyabilirseniz onları engelleyin, muhasara edin.” manasını kastettiğini söylemiştir. Ferrâ da onların “hasr”ının (احْصُرُو), Beytullah'tan uzak tutulmaları ve men edilmeleri olduğunu söylemiştir.
d. “Onların bütün geçit yerlerini tutun.” مَرْصَدٍۚ, düşmanın rasat edildiği (gözetildiği) yer demektir. (Fahreddin er-Râzî)
فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ
Ayetin bu cümlesi istînâfa فَ ile atfedilmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تَابُوا cümlesi, şarttır.
Aynı üsluptaki وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ ve وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ cümleleri, şart cümlesine tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88.)
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Rabıta harfi فَ ile gelen cevap cümlesi فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
الصَّلٰوةَ - الزَّكٰوةَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Tövbe, namaz ve zekat onların artık din kardeşi olduklarının en önemli göstergeleridir.
Allah, tövbe edip iman edenleri bağışlar ve onlara rahmet eder. Burada şöyle bir incelik vardır: Allah Teâlâ, bütün hayır yollarını onlar için daraltmış ve onları çeşitli belaların içine atmış, sonra da onların küfürden tövbe etmeleri, namazı kılmaları ve zekatı vermeleri halinde dünyevî her türlü afetten kurtulacaklarını beyan etmiştir. Binaenaleyh biz de kıyamet günü durumumuzun böyle olmasını fazl-ı ilahîden umarız. Dolayısıyla tövbe, nazarî (fikri) kuvveti, cehaletten; namaz ile zekat da amelî kuvveti uygun olmayan şeylerden temizlemektir. Bu da en mükemmel saadetin bunlara bağlı olduğunu gösterir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Fasılla gelen bu son cümle ta’liliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş cümle faide-i haber talebî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve telezzüz içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır. اِنَّ ,غَفُورٌ ’nin birinci, رَح۪يمٌ ikinci haberidir.
Allah’ın غَفُورٌ ve رَح۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Ayetin fasılası olan bu cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.