لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَا |
|
|
2 | تَعْتَذِرُوا | hiç özür dilemeyin |
|
3 | قَدْ | andolsun |
|
4 | كَفَرْتُمْ | siz inkar ettiniz |
|
5 | بَعْدَ | sonra |
|
6 | إِيمَانِكُمْ | inandıktan |
|
7 | إِنْ | eğer |
|
8 | نَعْفُ | affetsek bile |
|
9 | عَنْ |
|
|
10 | طَائِفَةٍ | bir kısmını |
|
11 | مِنْكُمْ | sizden |
|
12 | نُعَذِّبْ | azab edeceğiz |
|
13 | طَائِفَةً | bir kısmına da |
|
14 | بِأَنَّهُمْ | dolayı |
|
15 | كَانُوا |
|
|
16 | مُجْرِمِينَ | suç işlediklerinden |
|
Bu âyetlerde münafık karakteri ve münafıkların davranışlarıyla ilgili tasvire yeni kesitler eklenmekte, bir taraftan müslümanlar onların görünen yüzlerine aldanmamaları için uyarılmakta, diğer taraftan da Allah’ın âyetleri, peygamberi ve müslümanlarla alay eden münafıklarakendilerinden önceki inkârcı kavimlerin acı sonları hatırlatılmaktadır. Burada işaret edilen münafıklara ait söz ve davranışlar, tefsirlerde daha çok Tebük Seferi öncesinde ve bu sefer esnasında yaşanan olaylarla açıklanır; bu konudaki rivayetler âyetlerin yorumuna ışık tutmakla beraber, âyetlerin üslûbu ve sözün akışından daha çok münafık tiplemesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır (münafıklar hakkında ayrıca bk. Bakara2/8-20; Nisâ 4/138-140, 142-146; Münâfikun 63/1-8). Tefsirlerde 61. âyetin inişi ile ilişkilendirilen bazı rivayetlere yer verilir. Bunlardan biri şöyledir: Bazı münafıklar özel sohbetlerinde Resûlullah’ı çekiştiriyorlardı, sonra içlerinden biri “Aman bunlar onun kulağına gitmesin” diye ikazda bulununca, “O her söze kolayca kanar, söylediklerimizi inkâr ederiz, üstüne bir de yemin ettik mi bize inanır” şeklinde cevaplar veriyorlardı (Taberî, X, 168-169). Resûl-i Ekrem’in, münafıkların yalanlarını yüzlerine vurmadığı ve özellikle yemine çok değer verdiği gerçeğinden hareketle söz konusu rivayetlerle âyet arasında bağ kurulabilir. Fakat burada asıl amacın münafıkların tutumlarından bir kesit verip onların zihniyetini mahkûm etmek ve bu vesileyle dikkatleri Hz. Peygamber’in yüksek ahlâkına yöneltmek olduğu anlaşılmaktadır. Diğer taraftan münafıkların, “O her söylenene kulak veriyor” anlamındaki sözleriyle, Resûlullah’ın bazı sesler işitip onu vahiy olarak yansıttığı iddiasında bulunmuş oldukları yorumu da yapılmıştır. “Allah’ın resulünü incitenler” şeklinde tercüme edilen kısmı “peygamberi yerip kınayanlar” şeklinde anlamak da mümkündür (Esed, I, 366). Âyetin, “O sizin için hayırlı olana kulak veriyor” şeklinde tercüme edilen kısmı şöyle izah edilebilir: Resûlullah gelişigüzel tahminlerle insanlar hakkında yargıda bulunmaz, Allah’a olan derin imanının yanı sıra müminlere de büyük bir güven duyar ve söylenenleri böyle iyi niyet temeline dayanan bir anlayışla değerlendirir. Bu cümlede onun kulak verdiği bildirilen şeyle kastedilenin, bütün insanlığın hayrına olan “vahiy” olduğu da söylenmiştir. Allah’ın mesajını ileten elçi olması itibariyle 62. âyette Hz. Peygamber de Allah’ın yanı sıra zikredilmiş fakat kimin hoşnut kılınması gerektiğini belirten zamir tekil kullanılmıştır. Bazı müfessirler bununla ilgili olarak, resulünün rızâsını kazanmanın Allah’ın da rızâsını kazanma mânasına geldiği yönünde açıklamalar yaparken, bazıları da burada hoşnutluğuna erişilmesi hedeflenecek yegâne varlığın Cenâb-ı Allah olduğuna işaret bulunduğunu belirtmişlerdir (Şevkânî, II, 429). 63 ve 64. âyetler arasında şöyle bir bağ kurulabilir: Allah ve resulüne karşı çıkan, din özgürlüğünü yok etmek için uğraş veren kimseler, bu durumları dünyada açığa çıkmış olsa da olmasa da içinde ebedî olarak kalacakları cehennem azabına çarptırılacaklardır, en büyük rezil-rüsvâ olma aslında budur. Münafıklar bunu bilip dururken, sadece dünyada rezil olmaktan, haklarında bir sûre indirilip kalplerindekinin ortaya dökülmesinden endişe etmektedirler. Münafıkların ileri sürdükleri mazeretin geçersizliğini belirten 65. âyet, dolaylı bir tarzda müminlere yönelik olarak da dinî ve itikadî konuların şaka ve eğlence konusu edilemeyeceği hususunda ciddi bir uyarı ihtiva etmektedir. Münafıkların bir kısmı iman ile küfür arasında bocalayan, diğer bir kısmı ise bilinçli olarak ve ısrarla inkârcılığını sürdüren fakat müslümanlara karşı bunu gizlemeye çalışan kişilerdir. İşte 66. âyette, aklını ve iradesini doğru yönde kullanmayı, içindeki hak-bâtıl mücadelesini imanın galibiyetiyle sonuçlandırmayı başaranlara yüce Allah’ın bağış kapısının açık bulunduğu, inkârcılıkta ısrar edenler için ise kötü âkıbetin kaçınılmaz olduğu haber verilmektedir. 67. âyette münafık karakterine ve 68. âyette münafıkların acı âkıbetlerine değinildiği gibi, 71. âyette mümin karakterine ve 72. âyette de onların mutlu sonlarına işaret edilerek iki grup arasında bir mukayese yapılmasına imkân sağlanmıştır. 69-70. âyetlerde, gerçekte inkârcı oldukları halde iman etmiş gibi görünen münafıkların âkıbetlerinin açıktan açığa peygamberlere karşı mücadele veren inkârcılardan daha iyi olmayacağı belirtilmekte, güç ve servet sahibi olsalar da inkârcıların boş davalar uğruna yaptıklarının gerek dünyada gerekse âhirette ziyan olup gittiği (bu konuda bk. Âl-i İmrân3/10, 116-117) hatırlatılıp münafıkların da bundan ders almaları gerektiği uyarısı yapılmaktadır.
(Kuran Yolu/Diyanet tefsiri)
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ
Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَعْتَذِرُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
كَفَرْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بَعْدَ zaman zarfı, كَفَرْتُمْ fiiline müteallıktır.
ا۪يمَانِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَعْتَذِرُوا fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındadır. Sülâsîsi عذر ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. نَعْفُ şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
عَنْ طَٓائِفَةٍ car mecruru نَعْفُ fiiline müteallıktır. مِنْكُمْ car mecruru طَٓائِفَةٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
Şartın cevabı نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً ’dir. نُعَذِّبْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
طَٓائِفَةً kelimesi mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup بِ harf-i ceriyle birlikte نُعَذِّبْ fiiline müteallıktır.
هُمْ muttasıl zamiri أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَنَّ ’nin haberi ise كَانُوا ‘nun dahil olduğu isim cümlesi olup mahallen merfûdur.
كَانَ isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا damme üzere mebni nakıs mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı كَانَ ‘nin ismi olup mahallen merfûdur.
مُجْرِم۪ينَ۟ kelimesi كَانُوا ’nun haberidir. Nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
مُجْرِم۪ينَ۟ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُعَذِّبْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi عذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
لَا تَعْتَذِرُوا
İstînâfiyye olarak gelen ayetin ilk cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Muzari fiil sıygasında gelerek, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelen bu cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Tahkik harfiyle tekid edilmiş mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Mazi fiile dahil olan قَدْ kesinlik ifade eder. Ayrıca mazi fiildeki sebat ve temekkün manası onların küfürde ne kadar istikrarlı olduklarına işaret etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
Müstenefe cümlesidir. Şart üslubunda haberî isnaddır. نَعْفُ şart cümlesi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi de aynı üsluptadır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟ cümlesi, masdar tevilinde بِ harfiyle birlikte نُعَذِّبْ fiiline müteallıktır. Cümlede اَنَّ ’nin haberi, كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. كَان ’nin haberi ism-i fail kalıbında gelerek bu özelliğin devamlı olduğuna işaret etmiştir. كَان ile birlikte cümlede ism-i faile isnad, onların mücrimlik vasfını vurgulamıştır.
Şart ve cevap cümleleri arasında müzâvece sanatı vardır.
طَٓائِفَةً ’deki tenvin ‘herhangi bir’ manasında cins ifade eder.
طَٓائِفَةٍ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
مُجْرِم۪ينَ۟ - كَفَرْتُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ cümlesi ile نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
كَفَرْتُمْ - ا۪يمَانِكُمْ ve نَعْفُ - نُعَذِّبْ kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
اَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟ cümlesinde müsnedin fiil cümlesi olarak gelişi hükmü takviye ifade eder.
بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟ deki ب , sebebiyyedir. (Âşûr)
مُجْرِم۪ي ism-i fail olarak geldiği için devamlılık ifade eder, ayrıca bir de كَان gelmiştir.
Allah Teâlâ, bu istihzanın bir küfür olduğunu beyan buyurmuştur. Akıl da eğlence olsun diye küfür (inkâr) olacak bir şeyi yapmanın caiz olmadığını gösterir. Binaenaleyh onların, “Biz lafa dalmış, şakalaşıyorduk.” şeklindeki sözlerinin, istihza hususunda geçerli bir mazeret olmadığı sabit olmuş olur. Dolayısıyla aslında bu bir özür olmayınca Allah Teâlâ onları mazeret olarak bunu ileri sürmekten men etmiştir. Çünkü batıl sözlerden men etmek gerekir. İşte bundan dolayı Cenab-ı Allah, “Özür dilemeye kalkmayın.” yani “Bu suçu savuşturmak için böyle bir mazeret ileri sürmeyiniz.” buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
Burda ikinci grubun suçunun, birincisinden daha ağır ve daha çok olduğuna dikkat çekmek vardır. Binaenaleyh hüküm, bu ağır suça bağlanmış olur. Hem bu ifade de bu suçun hâlâ devam ettiğine, bitmediğine ve dolayısıyla da azap etmeyi gerektirdiğine bir dikkat çekme bulunmaktadır. (Fahreddin er-Râzî)