Zilzâl Sûresi 7. Ayet

فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُۜ  ...

Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَنْ artık kim
2 يَعْمَلْ yapmışsa ع م ل
3 مِثْقَالَ ağırlığınca ث ق ل
4 ذَرَّةٍ zerre ذ ر ر
5 خَيْرًا hayır خ ي ر
6 يَرَهُ onu görür ر ا ي
 

Herkesin eninde sonunda yaptıklarının karşılığını bulacağını belirten bu âyetler, bütün insanlığın paylaştığı bir gerçeği dile getirmesi bakımından özlü ve hikmet dolu ifadelerden (cevâmiu’l-kelim) sayılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber de bu âyetleri, kuşatıcı anlamıyla eşsiz bir ifade olarak nitelemiştir (Buhârî, “Şürb”, 12; “Tefsîr”, 99). Âyetler, dünyada yapılan en küçük hayır veya şerrin bile kaybolmayacağını, âhiret gününde bunların insanların önüne serilip hesabının sorulacağını, karşılığının da ödül veya ceza şeklinde görüleceğini ifade eder (krş. Kehf 18/49; Enbiyâ 21/47). Nitekim Hz. Peygamber, “Bir yarım hurma veya bir güzel sözle olsun ateşten korunun!” (Buhârî, “Edeb”, 34; “Zekât”, 10; “Tevhîd”, 36) buyruğuyla kişinin, karşılığını Allah’tan bekleyerek iyi niyetle ve insan sevgisiyle yaptığı en küçük bir hayrın dahi onu âhirette ateşten koruyabileceğine dikkat çekmiştir.

İnanmayanların dünyada yaptıkları iyiliklerin hükümsüz, âhiret hayatı bakımından faydasız olduğunu bildiren âyetler (meselâ bk. Nûr 24/39) “zerre miktarı da olsa iyiliğin karşılığının görüleceği”ni bildiren bu âyetle çelişiyor gibi göründüğü için bu hususta tereddüdü gidermek üzere değişik yorumlar yapılmıştır; bunların bir kısmı şöyle özetlenebilir: a) İnançsızlar yaptıkları iyiliklerin karşılığını dünyada görürler ve böylece yaptıkları karşılıksız kalmamış olur. b) Mümine de inkârcıya da yaptıkları gösterilir; Allah müminin günahlarını bağışlar, iyiliklerini ödüllendirir. Kâfirin iyi işleri reddedilir; çünkü bunları Allah rızası için yapmamıştır; böylece ortada sadece günahları kalır. c) İnanmayanın ameli de hesaba girer, inkârına ait büyük günahından düşülür ama iyilikleri bu günahı karşılayamaz ve bu bakımdan boşa gider (Râzî, XXXII, 58-59). Akaid ve kelâm esaslarına göre konu bu ve daha başka şekillerde açıklanmaya çalışılmışsa da, netice itibariyle –İslâm âlimlerinin genel kabulüne göre– âhiret âleminin ve orada olup biteceklerin hakikat ve mahiyetini Allah Teâlâ bilir. O, kullarının âhir ve âkıbetinin ne olacağını da kendi adalet ve hikmetine göre takdir ve tayin eder. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:669-670
 

فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُۜ


Fiil cümlesidir. فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَعْمَلْ  şart fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَعْمَلْ  sükun üzere meczum muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو'dir. مِثْقَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ذَرَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  خَيْراً  temyiz olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfuz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhuz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  karînesi olmadan gelen   يَرَهُ  cümlesi şartın cevabıdır. 

يَرَهُ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘ dir. Muttasıl هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

 

فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُۜ


فَ , atıf harfidir. Şart üslubunda gelen ayet önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vaslda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir.  Fakat burada şart cümlesi fiil cümlesine atfedilmiştir. Şart cümlesinin haber manalı olması bu atfı mümkün kılmıştır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَعْمَلْ مِثْقَالَ  cümlesi haberdir.

Müsnedin muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يَرَهُ  , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

مِثْقَالَ ذَرَّةٍ  izafeti  يَعْمَلْ  fiilinin mef’ûludur. خَيْراً  temyiz veya مِثْقَالَ ’den bedeldir.

ذَرَّةٍ  ve  مِثْقَالَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Muzafun ileyh olan  ذَرَّةٍ ‘in nekreliği kıllet ve nev ifade eder.

Şart ve cevap cümleleri arasında müzavece ve müşakele sanatları vardır. Cevap cümlesindeki  هُۜ  zamiri, kişinin yaptığı hayır amellerine ait olsa da gördüğü, hayırlı fiillerin karşılığı olan mükafattır. 

ذَرَّةٍ ,  sorumluluğun en az derecesi, beşeri hissin ilgilenebileceği en küçük ölçü ile ifade edilmiştir. Asıl maksat ise en küçük bir hayır veya şerrin bile Allah katında kaybolmayacağını açıklamaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır)