Zilzâl Sûresi 8. Ayet

وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ  ...

Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kim
2 يَعْمَلْ yapmışsa ع م ل
3 مِثْقَالَ ağırlığınca ث ق ل
4 ذَرَّةٍ zerre ذ ر ر
5 شَرًّا şer ش ر ر
6 يَرَهُ onu görür ر ا ي
 

Herkesin eninde sonunda yaptıklarının karşılığını bulacağını belirten bu âyetler, bütün insanlığın paylaştığı bir gerçeği dile getirmesi bakımından özlü ve hikmet dolu ifadelerden (cevâmiu’l-kelim) sayılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber de bu âyetleri, kuşatıcı anlamıyla eşsiz bir ifade olarak nitelemiştir (Buhârî, “Şürb”, 12; “Tefsîr”, 99). Âyetler, dünyada yapılan en küçük hayır veya şerrin bile kaybolmayacağını, âhiret gününde bunların insanların önüne serilip hesabının sorulacağını, karşılığının da ödül veya ceza şeklinde görüleceğini ifade eder (krş. Kehf 18/49; Enbiyâ 21/47). Nitekim Hz. Peygamber, “Bir yarım hurma veya bir güzel sözle olsun ateşten korunun!” (Buhârî, “Edeb”, 34; “Zekât”, 10; “Tevhîd”, 36) buyruğuyla kişinin, karşılığını Allah’tan bekleyerek iyi niyetle ve insan sevgisiyle yaptığı en küçük bir hayrın dahi onu âhirette ateşten koruyabileceğine dikkat çekmiştir.

İnanmayanların dünyada yaptıkları iyiliklerin hükümsüz, âhiret hayatı bakımından faydasız olduğunu bildiren âyetler (meselâ bk. Nûr 24/39) “zerre miktarı da olsa iyiliğin karşılığının görüleceği”ni bildiren bu âyetle çelişiyor gibi göründüğü için bu hususta tereddüdü gidermek üzere değişik yorumlar yapılmıştır; bunların bir kısmı şöyle özetlenebilir: a) İnançsızlar yaptıkları iyiliklerin karşılığını dünyada görürler ve böylece yaptıkları karşılıksız kalmamış olur. b) Mümine de inkârcıya da yaptıkları gösterilir; Allah müminin günahlarını bağışlar, iyiliklerini ödüllendirir. Kâfirin iyi işleri reddedilir; çünkü bunları Allah rızası için yapmamıştır; böylece ortada sadece günahları kalır. c) İnanmayanın ameli de hesaba girer, inkârına ait büyük günahından düşülür ama iyilikleri bu günahı karşılayamaz ve bu bakımdan boşa gider (Râzî, XXXII, 58-59). Akaid ve kelâm esaslarına göre konu bu ve daha başka şekillerde açıklanmaya çalışılmışsa da, netice itibariyle –İslâm âlimlerinin genel kabulüne göre– âhiret âleminin ve orada olup biteceklerin hakikat ve mahiyetini Allah Teâlâ bilir. O, kullarının âhir ve âkıbetinin ne olacağını da kendi adalet ve hikmetine göre takdir ve tayin eder. 


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5 Sayfa:669-670
 
Peygamber aleyhisselam hiçbir iyiliğin önemsiz olmadığını, hiçbir günahı basit görmemek gerektiğini şöyle ifade buyurmuştur:

Senden birşey isteyeni eli boş göndermeyiniz, kızarmış koyun veya sığır tırnağı bile olsa veriniz. 
( Mâlik, Muvatta’Sıfatü’n-nebi5; Nesâi, Zekât 70).


Riyazus Salihin, 547 Nolu Hadis
Adî İbni Hâtim radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun!”
(Buhârî, Zekât 9, 10, Menâkıb 25, Rikak 49, 51, Edeb 34, Tevhîd 36; Müslim, Zekât 66-68. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 1, Zühd 37; Nesâî, Zekât 63, 64; İbni Mâce, Mukaddime 13; Zekât 28)

Riyazus Salihin, 308 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey müslüman kadınlar! Komşu hanımlar birbiriyle hediyeleşmeyi küçümsemesin! Alıp verdikleri şey bir koyun paçası bile olsa!..”
(Buhârî, Hibe 1, Edeb 30; Müslim, Zekât 90. Ayrıca bk. Tirmizî, Velâ’ 6)
 

وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَعْمَلْ  şart fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَعْمَلْ  sükun üzere meczum muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو'dir. مِثْقَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ذَرَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  شَراًّ  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz 2’ye ayrılır:

1. Melfuz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhuz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  karînesi olmadan gelen   يَرَهُ  cümlesi şartın cevabıdır. 

يَرَهُ  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو'dir. Muttasıl هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

 

وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ


وَ , atıf harfidir. Şart üslubunda gelen ayet önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ  cümlesi haberdir.

Müsnedin muzari sıygada cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يَرَهُ  , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

مِثْقَالَ ذَرَّةٍ  izafeti  يَعْمَلْ  fiilinin mef’ûludur. شَراًّ  temyiz veya مِثْقَالَ ’den bedeldir.

ذَرَّةٍ  ve  مِثْقَالَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Muzafun ileyh olan  ذَرَّةٍ ‘in nekreliği kıllet ve nev ifade eder.

فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُۜ [Kim, zerre ağırlığı bir hayır işlerse onu görür.] cümlesi ile وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ [Kim de zerre ağırlığı bir kötülük işlerse onu görür.] cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Şart ve cevap cümleleri arasında müzavece ve müşakele sanatları vardır. Cevap cümlesindeki  هُ  zamiri, kişinin yaptığı şer amellerine ait olsa da gördüğü, kötü fiillerin karşılığı olan cezadır.

Sekiz ayetten oluşan bu kısa sure, irade sahibi insanın eylemleriyle kıyamet günü arasındaki bağlantıyı gözler önüne sererek insanoğlunu uyarmaktadır.  

Zerre, en küçük karıncadır. Diğer bir görüşe göre ise, zerre, güneş ışınlarında görülen toz zerrecikleridir. (Ebüssuûd)