هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O’dur |
|
2 | الَّذِي |
|
|
3 | جَعَلَ | yapan |
|
4 | الشَّمْسَ | güneşi |
|
5 | ضِيَاءً | bir ışık |
|
6 | وَالْقَمَرَ | ve ayı |
|
7 | نُورًا | bir nur |
|
8 | وَقَدَّرَهُ | ve düzenleyen |
|
9 | مَنَازِلَ | belli menzillere göre |
|
10 | لِتَعْلَمُوا | bilmeniz için |
|
11 | عَدَدَ | sayısını |
|
12 | السِّنِينَ | yılların |
|
13 | وَالْحِسَابَ | ve hesabını |
|
14 | مَا |
|
|
15 | خَلَقَ | yaratmamıştır |
|
16 | اللَّهُ | Allah |
|
17 | ذَٰلِكَ | bütün bunları |
|
18 | إِلَّا | dışında |
|
19 | بِالْحَقِّ | hak olmak |
|
20 | يُفَصِّلُ | etraflıca açıklıyor |
|
21 | الْايَاتِ | ayetlerini |
|
22 | لِقَوْمٍ | bir topluluk için |
|
23 | يَعْلَمُونَ | bilen |
|
Meâldeki “aydınlatıcı” kelimesinin metindeki karşılığı zıyâ, “aydınlık”ın karşılığı ise nurdur. Sözlük mânası bakımından zıyâ “güçlü ışık”, nur ise “güçlü olsun olmasın ışık” demektir. Bilimsel araştırmalar güneşin ışığının kendinden olduğunu, ayın –güneşe nisbetle zayıf olan, gece gerektiği kadar aydınlık veren, ama istirahati de engellemeyen– ışık ve aydınlığının ise güneşten geldiğini ve aydan yansıdığını ortaya koymuştur.
Dünya kendi etrafında günde bir, güneş etrafında ise yılda bir defa dönmektedir. Günlük dönüş gece ile gündüzü, yıllık dönüş ve eğim ise mevsimleri oluşturmaktadır. Ay, yörünge düzlemine oranla 83 derece 30 dakikalık eğime sahip bir eksen etrafında döner. Dönüş süresi, ayın yer etrafındaki dolanım süresine eşittir. Yerin, ay üzerindeki çekim etkisinin sebep olduğu gelgit olayı bu eşitliği sağlamıştır. Bu sebeple ayın yeryüzünden daima aynı yüzü gözlenir. Ayın yer etrafındaki dönüşü 27 gün7 saat 43 dakika 25 saniyedir; fakat yerin, güneşin çevresinde dönmesi sebebiyle bu hareketini 29 gün 12 saat 44 dakika 3 saniyede tamamlar. Ay, güneş ve dünyanın birbirine nisbetle açısal durumu, konumu ve ışık etkisi sebebiyle biz ayı, o değişmediği halde her gece ayrı bir yerden doğarken ve farklı şekillerde görürüz. Ayın gökyüzündeki hareketi için, her biri bir günlük yola tekabül etmek üzere 13’er derecelik yaylardan oluşan 28 menzil tesbit edilmiş ve bu kavram, ayın safhalarını tanımlamak için kullanılmıştır. Menzilin sözlük mânası “inilecek yer ve durak”tır (ay ve güneş hakkında bilgi için bk. Mahmut Kaya-Muammer Dizer, “Ay”, DİA, IV, 182-186; Celal Yeniçeri-Yavuz Unat, “Güneş”, DİA, XIV, 288-294; ayrıca bk. Yâsîn 36/38-40). Güneş ve ayın doğup batması, ayın menzil ve şekil değiştirerek görünmesi insanların takvim yapmalarını, gün, ay ve yıl hesapları yapabilmelerini, işlerini plan ve programa bağlayabilmelerini mümkün kılmıştır. Sahip oldukları zihnî melekelerini doğru kullanabilenler, varlığın ve hayatın anlamını derinden kavramaya çalışanlar; gerçek, kararlı ve iyi niyetli arayış içinde olanlar için Allah’a imana götüren deliller, işaretler ve imanı güçlendiren kanıtlar vardır. Bilimin her keşfi, her buluşu âlemdeki ilâhî sanatı, incelikleri, güzellikleri gittikçe daha açık ve detaylı olarak, gören gözlerin önüne sermektedir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri
Cilt: 3 Sayfa: 84-85
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. الشَّمْسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
ضِيَٓاءً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri; ذات ضياء şeklindedir.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette bir halden başka bir hale geçmek manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْقَمَرَ نُوراً cümlesi atıf harfi وَا ’la makabline matuftur.
وَ atıf harfidir. قَدَّرَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَنَازِلَ mekân zarfı, قَدَّرَهُ fiiline müteallıktır.
لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ
لِ harfi, تَعْلَمُٓوا fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara
çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte قَدَّرَ fiiline müteallıktır.
تَعْلَمُٓوا fiili ن ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَدَدَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. السِّن۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْحِسَابَ kelimesi atıf harfi وَ ’la عَدَدَ ’ye matuftur.
مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ
Fiil cümlesidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. خَلَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. İşaret ismi ذٰلِكَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
اِلَّا hasr edatıdır. بِالْحَقّ car mecruru lafza-i celâlin mahzuf haline müteallıktır.
يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Fiil cümlesidir. يُفَصِّلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
الْاٰيَاتِ mef’ûlun bih olup cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
لِقَوْمٍ car mecruru يُفَصِّلُ fiiline müteallıktır.
يُفَصِّلُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi فصل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
يَعْلَمُونَ fiili قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t (النَّعَتُ)dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat,
2. Sebebi sıfat.
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar,
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik-nekrelik ve îrab bakımından uyar:
Not: Gayr-ı âkil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar üçe ayrılır:
1. İsim cümlesi olan sıfatlar,
2. Fiil cümlesi olan sıfatlar,
3. Şibh-i cümle olan sıfatlar. Burada sıfat, fiil cümlesi şeklinde gelmiştir.
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir.
Cümle kasrla tekid edilmiştir. İki taraf yani mübteda ve haber marife olduğu için kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuf babında hakiki kasrdır. (Âşûr, Enam Suresi, 2)
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Aynı üslupta gelen …وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا cümlesi, sıla cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ’nin gizli أنْ ’le masdar yaptığı لِتَعْلَمُوا cümlesi, mecrur mahalde قَدَّرَهُ fiiline müteallıktır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً [Güneşi ziya, kameri ay kıldı.] cümlesinde teşbih-i mefruk vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Beyân İlmi)
جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً [Güneşi ziya, ayı nur kıldık.] cümlesinde müteaddit şeyler zikredildikten sonra herbirine ait hallerin sayılması olarak tarif edilen taksim sanatı vardır.
الشَّمْسَ - الْقَمَرَ ve ضِيَٓاءً -نُوراً , ve جَعَلَ - خَلَقَ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
تَعْلَمُوا - يَعْلَمُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ضِيَٓاءً kelimesi kıyam gibi masdardır ya da ضواء kelimesinin çoğuludur. “Ayı da nur yaptı.” Nurlu yaptı ya da mübalağa için ona nur dedi. نُوراً , bilindiği gibi ضواء ’dan daha geneldir. Doğrudan olana ziya, dolaylı olana da nur denilir. (Beyzâvî)
وَقَدَّرَهُ ’daki zamir güneş ve ayın her birine veya sadece aya raci olabilir. Onu özel olarak zikretmesi hızlı hareket etmesinden ve menzillerinin gözle görülmesinden ve hükümlerin ona bağlanmasındandır. Bunun içindir ki illetini belirtmiş ve “yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için” buyurmuştur. (Beyzâvî)
مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi ve istisna edatıyla oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir.
Kasr, fail ile hal arasındadır. Fail, hale hasredilmiştir. Kasr-ı mevsûf ale’l- sıfattır. اللّٰهُ maksûr/mevsuf, بِالْحَقِّۜ ’nın müteallakı olan mahzuf hal, maksûrun aleyh/sıfattır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
İşaret ismi ذٰلِكَ ’de istiare vardır. ذٰلِكَ ile Allah Teâlâ’nın yaratmasına işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
الْحَقّ sözündeki بِ mülabese içindir. Hak burada batılın mukabilidir. Hikmet ve fayda anlamındadır. (Âşûr)
خَلَقَكُمْ - جَعَلَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
جَعَلَ الشَّمْسَ ve اللّٰهُ arasında izmar ve izhar şeklinde güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı) Yani Allah Teâlâ’dan bir kere هُوَ şeklinde gizli zamir, bir kere de Allah ismiyle bahsedilmiştir.
Lafza-i celâlden hal olan يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ cümlesi, fasılla gelmiş hal-i müekkededir. Muzari fiille gelerek teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Cümle müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetin sonundaki muzari fiil sıygasındaki يَعْلَمُونَ cümlesi, لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.
قَوْمٍ ’deki tenvin nev ve tazim ifade eder.