وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَوْ | ve şayet |
|
2 | أَنَّ | şüphesiz |
|
3 | لِكُلِّ | her |
|
4 | نَفْسٍ | nefis |
|
5 | ظَلَمَتْ | zulmeden |
|
6 | مَا | ne varsa |
|
7 | فِي |
|
|
8 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
9 | لَافْتَدَتْ | fidye olarak verirdi |
|
10 | بِهِ | onu |
|
11 | وَأَسَرُّوا | ve açığa vururlar |
|
12 | النَّدَامَةَ | pişmanlıklarını |
|
13 | لَمَّا | zaman |
|
14 | رَأَوُا | gördükleri |
|
15 | الْعَذَابَ | azabı |
|
16 | وَقُضِيَ | ve hüküm verilir |
|
17 | بَيْنَهُمْ | aralarında |
|
18 | بِالْقِسْطِ | adaletle |
|
19 | وَهُمْ | ve onlar |
|
20 | لَا |
|
|
21 | يُظْلَمُونَ | haksızlığa uğratılmazlar |
|
وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ
وَ istînâfiyyedir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri, ثبت (sabit oldu) şeklindedir.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
لِكُلِّ car mecruru اَنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. نَفْسٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
ظَلَمَتْ fiili, نَفْسٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur. ظَلَمَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
مَا müşterek ism-i mevsûl, اَنَّ ’nin muahhar ismi olup mahallen mansubtur. فِي الْاَرْضِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
افْتَدَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
بِه۪ car mecruru افْتَدَتْ fiiline müteallıktır.
افْتَدَتْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi فدي ’dır.
Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَسَرُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
النَّدَامَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
رَاَوُا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَاَوُا mahzuf elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. الْعَذَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
وَ atıf harfidir. قُضِيَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili mahzuftur. Takdiri, القضاء şeklindedir.
بَيْنَهُمْ mekân zarfı, قُضِيَ fiiline müteallıktır.
بِالْقِسْطِ car mecruru naib-i failin mahzuf haline müteallıktır.
وَ haliyyedir. Muttasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
لَا, nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُظْلَمُونَ fiili, ن ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
لَا يُظْلَمُونَ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ
وَ istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu …اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ cümlesi masdar tevili ile takdiri ثبت (sabit oldu) olan mahzuf şart fiilinin failidir. Şart fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Masdar-ı müevvel olan isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لِكُلِّ نَفْسٍ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
ظَلَمَتْ mazi fiil cümlesi نَفْسٍ için sıfattır. Sıfat mevsufunun bir özelliğini bildiren ıtnâb sanatıdır.
Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası mahzuftur. فِي الْاَرْضِ, bu mahzuf sılaya müteallıktır.
Cevap harfi لَ ile gelen لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ cümlesi, şartın cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivciler لَوْ edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)
İstînâfiyye olan ilk cümleye matuf olan وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidai kelamdır.
اَسَرُّوا fiilinin zamiri لِكُلِّ نَفْسٍ ’e aittir. Müzekker gelen fiil, tağlîb yoluyla müennesi de kapsamıştır. (Aşûr)
ظَلَمَتْ fiilinde irsâd sanatı vardır.
اَسَرُّوا, “hem gizlediler hem açığa vurdular” anlamı taşır. Arapçada zıt anlamlı kelimeler grubundandır. (Hüseyin Tural, Arap Dilinde Ezdad)
Gizleme, sabır ve sebat göstermelerinden değil şaşırıp kalmalarından dolayıdır.
Bir diğer görüşe göre ise onlar, samimi olarak yaptıklarından, inkâr ve istihzalarından pişmanlık duyarlar.
Başka bir görüşe göre ise duydukları bu pişmanlığı da açıklarlar. Ebüssuûd
اَسَرُّوا النَّدَامَةَ [Pişmanlık izhar ettiler.] ifadesi, mazi sıygasındadır. Halbuki kıyamet, gelecek zamanda olacak şeylerdendir. Fakat kıyametin meydana gelmesi çok kesin olduğu için Cenab-ı Allah, gelecekte olacak bu işi sanki mazide olup bitmiş gibi kabul etmiştir.
اَسَرَّ fiili, hem gizlemek hem de izhar etmek, göstermek manasına gelen, ezdâd kelimelerdendir. Burada “gizlemek” manasına geldiğini açıktır. (Fahreddin er-Râzî)
لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ
Şart manalı zaman zarfı لَمَّا ’nın muzâf olduğu رَاَوُا الْعَذَابَۚ şart cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Müstakbel, vukuunun kesinliğini ifade için mazi sıygada gelmiştir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 88)
Azabın el takısıyla marife olması bu özelliğin kemâl derecede olduğunu ifade eder.
Cevap cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Ayetin son cümlesi başındaki istînâfa atfedilmiştir.
قُضِيَ بَيْنَهُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
هُمْ لَا يُظْلَمُونَ cümlesine dahil olan وَ, haliyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidai kelamdır. Müsnedin menfi muzari sıygada gelmesi hükmü takviye, tecessüm, teceddüt ve istimrar ifade eder.
يُظْلَمُونَ - الْقِسْطِ arasında tıbâk-ı îcab vardır.
قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ [Aralarında adaletle hüküm verilir.] sözünden sonra gelen وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ “Onlara zulmedilmez.” ifadesi, hükmetmedeki hassasiyeti vurgulamak kastıyla yapılmış ıtnâbdır.
قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ibaresi 47. ayette de geçmişti, aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
لَا يُظْلَمُونَ - ظَلَمَتْ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.