Yunus Sûresi 87. Ayet

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتاً وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ  ...

Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da (sığınak olarak) evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri müjdele” diye vahyettik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَوْحَيْنَا ve vahyettik و ح ي
2 إِلَىٰ
3 مُوسَىٰ Musa’ya
4 وَأَخِيهِ ve kardeşine ا خ و
5 أَنْ diye
6 تَبَوَّا hazırlayın ب و ا
7 لِقَوْمِكُمَا kavminiz için ق و م
8 بِمِصْرَ Mısır’da م ص ر
9 بُيُوتًا evler ب ي ت
10 وَاجْعَلُوا ve edinin (diye) ج ع ل
11 بُيُوتَكُمْ evlerinizi ب ي ت
12 قِبْلَةً ibadethane ق ب ل
13 وَأَقِيمُوا ve kılın (diye) ق و م
14 الصَّلَاةَ namaz ص ل و
15 وَبَشِّرِ ve müjdele ب ش ر
16 الْمُؤْمِنِينَ Mü’minleri ا م ن
 

Hz. Mûsâ ve kardeşinden Mısır’da kavimleri için evler hazırlamalarının istenmesi değişik şekillerde yorumlanmıştır. Bazı müfessirler daha sonra gelen namaz kılma emriyle de bağ kurarak “kıble” kelimesini “mâbedler” anlamıyla açıklamışlar ve bu buyruğu, “Evlerinizi ibadet mahalleri yapın” şeklinde yorumlamışlardır. Bazı müfessirler ise “kıble” kelimesinin sözlük anlamından yola çıkarak burada, karşılıklı evler yapıp dayanışma içinde bulunmalarının kastedildiği kanaatini taşımaktadırlar (Taberî, XI, 153-156; İbn Atıyye, III, 138-139). İbn Âşûr bu yorumların tarihî bilgilerle bağdaşmadığını belirtip kendi kanaatini şöyle açıklar: Burada evler hazırlama buyruğu anılan iki peygamberin kendi kavminden olanlara bu yönde tâlimat vermelerinin istenmesi anlamındadır. İsrâiloğulları daha önce Mısır’ın güney bölgesinde Menfis şehri yakınlarında oturmakta olduklarına göre, âyette onların yine Mısır’da başka meskenler edinmeleri kastedilmiş olmalıdır. Kısa bir süre sonra İsrâiloğulları’nın –kendi izni ve yardımıyla– Mısır’dan ayrılacağını bilen yüce Allah’ın onlardan mâbedler yapmalarını istemesi anlamlı olmaz; bu emirle onlardan, göçe hazırlık amacıyla, bulundukları yerin dışında bir mahalde muhtemelen çadır veya baraka türü meskenler edinmeleri istenmiş olmalıdır. Tevrat’ta da bu yorumu destekleyen bilgiler vardır. Kıble’den maksat da güney istikametidir. Bu istikametten kıble diye söz edilmesinin sebebi, Hz. Mûsâ’nın o dönemde Hz. İbrâhim’in kıblesine yönelmekte bulunuşu olabilir; fakat Hz. Mûsâ’nın güney anlamını ifade eden bir kelime kullanmış ve Kur’an’ın bunu, Araplar arasında güney kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanımı yaygın olan kıble kelimesiyle ifade etmiş olması da muhtemeldir. Evlerin bu yöne dönük yapılmasının istenmesindeki amaç ise, bütün mevsimlerde gündüzün büyük bir kısmında kapılarından güneşin girmesi olmalıdır ki bunun birçok yararları vardır (XI, 265-266).

İbn Âşûr’un işaret ettiği üzere, Hz. Mûsâ’nın –ibadet ederken Kudüs yönüne dönmesi emri gelmeden önce– Hz. İbrâhim’in kıblesi olan Kâbe’ye yönelmekte olduğu ve âyette geçen “kıble” kelimesiyle Kâbe’nin kastedildiği kanaatini taşıyanlar bulunduğu gibi, burada maksadın Beytülmakdis olduğu yorumunu yapan müfessirler de vardır (Zemahşerî, II, 200; Şevkânî, II, 530). Âyetteki buyrukların önce ikil, sonra çoğul ve sonunda tekil kalıbında olması müfessirlerce şöyle açıklanmıştır: Önce kendi toplumları için evler hazırlamaları hususunda Hz. Mûsâ ve Hz. Hârun’a hitap edilmiştir; çünkü yer seçimi ve toplumların yönlendirilmesi peygamberlerin işidir. Sonra çoğul kalıbı kullanılarak hem onlardan hem de toplumlarındaki bütün yükümlülerden kendi evlerinin, ibadet yerlerinin hazırlanmasına katkı sağlamaları veya kıbleye yönelmeleri ve Allah’a kulluk görevini yerine getirmede ihmal göstermemeleri istenmiştir. Nihayet Hz. Mûsâ’ya hitap edilerek, önceki âyette endişelerini dile getiren müminleri müjdelemesi, sonunda kurtuluşa erişeceklerini bildirmesi emredilmektedir. Peygamberlik görevinde Hz. Hârun tâbi durumda olduğu için hitap Hz. Mûsâ’ya yapılmıştır. Bu hitabın Hz. Muhammed’e yönelik olduğu yorumunu yapanlar olmuşsa da, bu yorum genellikle zayıf bulunmuştur. Âyetteki namaz buyruğunun mahiyeti hakkında kaynaklarda kesin bilgiler bulunmamakla beraber, İsrâiloğulları’nın Hz. Mûsâ’nın gelmesinden önce de Hz. İbrâhim’e ve onu izleyenlere uyarak kılmakta oldukları namazın kastedilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Göç hazırlığının işaretlerini taşıyan ilâhî buyruğun hemen ardından namazı kılmalarının emredilmiş olması, bu dönemde artacak meşguliyet sebebiyle ibadet görevini ihmal etmemeleri için özel bir ikaz anlamını hatıra getirmektedir (Zemahşerî, II, 200; Şevkânî, II, 530; İbn Âşûr, XI, 266-267).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri 

Cilt: 3 Sayfa: 131-132

 

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتاً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اَوْحَيْنَٓا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Muzari fiillerin (أَنَا – أَنْتَ – نَخْنُ ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ - هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücûben değil cevazendir yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلٰى مُوسٰٓى  car mecruru  اَوْحَيْنَٓا  fiiline müteallıktır.  مُوسٰٓى  elif üzere mukadder fetha ile mecrur olup gayri munsarif olduğu için esre almamıştır.

İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından 2’ye ayrılır:

1. Munsarif isimler: Tenvin ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.

2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.

Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir.  اَخ۪يهِ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَنْ  tefsiriyye harfidir.  تَبَوَّاٰ  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Muttasıl zamir olan elif fail olarak mahallen merfûdur.

لِقَوْمِ  car mecruru  تَبَوَّاٰ  fiiline müteallıktır.

Muttasıl zamir  كُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بِمِصْرَ  car mecruru  تَبَوَّاٰ  fiiline müteallıktır. مِصْرَ  kelimesi gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.

بُيُوتاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  اَجْعَلُوا  fiili  ن ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بُيُوتَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قِبْلَةً  kelimesi  اَجْعَلُوا  fiilinin ikinci mef’ûlü olup fetha ile mansubdur.

و catıf harfidir. اَق۪يمُوا  fiili,  نَ ’un hazfıyla emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الصَّلٰوةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. بَشِّرِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.  الْمُؤْمِن۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

الْمُؤْمِن۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَشِّرِ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  بشر ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتاً وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ

 

وَ  istînâfiyyedir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Tefsiriyye olan  اَنْ ’i takip eden  تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا  cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üslupta gelen  وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً  cümlesi ve  وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ  cümlesi, tefsir cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

قِبْلَةً  ve  بُيُوتاً  kelimelerindeki tenvin, tazim ifade eder.

Hz. Musa ve kardeşine vahyedilenlerin Mısır’da evler kurmak, evlerini kıble yapmak, namazı ikame etmek şeklinde sayılması taksim sanatıdır.

Muktezâ-i zâhir, ayetin وَاجْعَلا بُيُوتَكُماَ قِبْلَةً şeklinde devam etmesini gerektirirken, ayet çoğul zamir ile devam etmiştir. Çünkü durum risaletin ulaştığı herkese şamildir. Musa ve Harun’a  (a.s.) mahsus değildir. Tağlîb yoluyla cemi zamir, müsenna zamiri de kapsamıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette hitap çeşit çeşit yapılmış; önce tesniye, sonra cemi ve daha sonra müfrede hitap edilmiştir. Bunun sebebi; önce, (tesniye olarak) Hz. Musa ve Harun’a bazı evleri kavimleri için karargâh yapıp ibadete tahsis etmeleri hitabında bulunulmuştur ki bu gibi meseleler peygamberlere havale edilir. Sonra çoğul olarak o ikisine ve kavimlerine hitap edilerek, mabetler yapıp orada namaz kılmaları emredilmiştir. Zira bu, herkesin üzerine farz olan bir ibadettir. En sonunda da müjdenin ve müjdelenen şeyin önemini göstermek için Hz. Musa’ya asıl hedef olan müjde vahiyle özel (tekil) olarak hitap edilmiştir. (Keşşâf)

Mısır'da Musa'nın  (a.s.), kavmine, evlerini namazgâh edinmelerinin emredilmiş olması, kâfirlerin, kendilerine saldırıp onlara eziyet etmemeleri ve dinlerinden döndürmek için onlara işkence yapmamaları içindir. (Ebüssuûd)

لِقَوْمِكُمَا - اَق۪يمُوا  ve  بُيُوتاً - بُيُوتَكُمْ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak, reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları,  بُيُوتَ  kelimesinin tekrarında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

تَبَوَّاٰ ; hazırladı, yerleştirdi demektir. Bir yerdeki parçaların birbirine eşit düzeyde olmasını ifade eder. (Müfredat)  

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin son cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Bu cümlede müjdesi verilen şeyin hazfedilmesi tazim içindir. Sanki, onları fehimlerin anlamayacağı ve sözlerin ifade edemeyeceği şeylerle müjdele buyurmuştur. (Beyzâvî)

وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ  ifadesinde önemlerine ve şereflerine binaen, zamir yerine zahir isim getirilmiştir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)