Hûd Sûresi 40. Ayet

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ  ...

Nihayet emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حَتَّىٰ sonunda
2 إِذَا zaman
3 جَاءَ geldiği ج ي ا
4 أَمْرُنَا emrimiz ا م ر
5 وَفَارَ ve kaynadığında ف و ر
6 التَّنُّورُ tandır
7 قُلْنَا dedik ki ق و ل
8 احْمِلْ bindir ح م ل
9 فِيهَا ona
10 مِنْ
11 كُلٍّ her şeyden ك ل ل
12 زَوْجَيْنِ çifti ز و ج
13 اثْنَيْنِ ikişer ث ن ي
14 وَأَهْلَكَ ve aileni ا ه ل
15 إِلَّا dışındaki
16 مَنْ olanlar
17 سَبَقَ önceden س ب ق
18 عَلَيْهِ aleyhlerine
19 الْقَوْلُ hüküm verilmiş ق و ل
20 وَمَنْ ve
21 امَنَ iman edenleri ا م ن
22 وَمَا ve
23 امَنَ zaten iman etmemişti ا م ن
24 مَعَهُ onunla beraber
25 إِلَّا dışında
26 قَلِيلٌ çok az kimse ق ل ل
 
“Sular coşup yükseldi” şeklinde tercüme ettiğimiz “fâre’t-tennûr”, fışkırarak yeryüzünü kaplayan azgın suları ve selleri ifade eder (İbn Kesîr, IV, 254). Aynı ifade “Allah’ın gazabı şiddetlenince” veya azabın sabaha doğru geldiğini ifade etmek için “şafak atınca, sabah olunca” şeklinde de tercüme edilmiştir.
 Hz. Nûh geminin yapımını tamamlayınca beklenen azabın gelmekte olduğuna dair belirtiler gözükmeye başladı. Yer ve göklerin kapıları açıldı. Yerden sular fışkırıyor, gökten sular boşalıyordu. Bu durum Kamer sûresinde şöyle tasvir edilir: “Derken, göğün kapılarını bardaktan boşanırcasına inen bir yağmura açtık. Yerden de sular fışkırttık; derken sular önceden belirlenmiş bir iş için birleşti” (Kamer 54/11-12). Allah Nûh’a erkekli dişili olmak üzere hayvanlardan birer çiftini gemiye bindirmesini, inkârları sebebiyle boğulmayı hak edenler dışında kalan aile efradını ve diğer iman edenleri de gemiye almasını buyurdu. Ailesinden maksat yakınları yani eşleri, çocukları ve bunların eşleridir. Eşlerinin sayısı ve isimleri hakkında bilgimiz olmamakla birlikte kaynaklar onun Hâm, Sâm, Yâfes ve Yâm adlarında dört oğlu olduğunu kaydetmektedir (Taberî, XII, 42-45). Peygamberler tarihiyle ilgili eserlerde boğulan oğlunun adı Yâm, eşinin adı da Vâile olarak geçmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 172
 

فار Fevera : فَوْرٌ galeyana gelmek ve şiddetle kaynamak demektir. Bu kelime parlamış ateş, tencere ve öfke için kullanılır. Türkçede de kullanılan fevr sözcüğü hemen/sıcağı sıcağına gibi manalara gelir. Fare anlamına gelen فاْرٌ sözcüğü de buradan gelir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece 4 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri fevrîve feverandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

تنّور Tennûr : تَنُّورٌ içinde ekmek pişirilen şeyin adıdır. Kuan-ı Kerim’de geçtiği iki ayeti kerimede de kelamın zahiri Nuh a.s. ‘a hitaben ”fırının kaynamaya başlamasından itibaren” demektir. Buradan da bundan muradın ya bizzat Hz. Nuh ‘un evindeki ona has bir tandır olduğu ya da O’nun gözü önünde olan bildiği bir fırın olduğu anlaşılmaktadır. Tennurun özelliği ise onun ateşten bir oda ve sıcaklık merkezi olduğudur. Aslında suyun kaynaması ( فارَ ) sözcüğüyle tennur arasında bir bağlantı yoktur ama bu kelimenin ( فارَ ) ekmeğin pişirildiği mahalle izafe edilmesinin amacı ekmeğin insan için en değerli yemek olmasıdır ve kaynama buradan başlamıştır, dolayısıyla bu da artık onların hayatlarının sona ermekte olduğuna bir işaretttir. (Tahkik) Kuran’ı Kerim’de tennûr olarak 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri tennure ve tandırdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ 

 

حَتّٰٓى  ibtida harfidir.  حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: 

Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. 

Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. Cümleye muzâf olur. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.

إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a. إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b. إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف)’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır. (Bk. Meczum muzariler, Cümle Kuruluşu, s. 114, 118)

c.  Sükun üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 جَٓاءَ  şeklinde mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اَمْرُنَا  fail olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَارَ التَّنُّورُ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline (kendinden öncesine) matuftur. فَارَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. التَّنُّورُ  fail olup lafzen merfûdur. 


قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ 

 

Cümle şartın cevabıdır. قُلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavl cümlesi  احْمِلْ ف۪يهَا ’dir.  احْمِلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir.

ف۪يهَا  car mecruru  احْمِلْ  fiiline müteallıktır.  مِنْ كُلٍّ  car mecruru  زَوْجَيْنِ ’in mahzuf haline müteallıktır.

زَوْجَيْنِ  mef’ûlun bih olup müsenna olduğu için ي ile mansubdur. اثْنَيْنِ  kelimesi  زَوْجَيْنِ ’nin sıfatı olup müsennaya mülhak olduğu için  ي  ile mansubdur.

اَهْلَكَ  kelimesi atıf harfi  وَ  ile  زَوْجَيْنِ ’ye matuftur.

اِلَّا  istisna harfidir.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûl, müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

سَبَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَلَيْهِ  car mecruru  سَبَقَ  fiiline müteallıktır.  الْقَوْلُ  fail olup lafzen merfûdur.

مَنْ اٰمَنَ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline (kendisinden öncesine) matuftur.

  

 وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ

 

وَ  haliyyedir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اٰمَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.

مَعَ  mekân zarfı,  اٰمَنَ  fiiline müteallıktır.  هِ  zamiri muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِلَّا  hasr edatıdır.  قَل۪يلٌ  fail olup lafzen merfûdur.

 

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ

 

حَتّٰٓى  burada ibtida harfidir. Akabindeki cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart fiili olan  جَٓاءَ , müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üsluptaki  وَفَارَ التَّنُّورُۙ  cümlesi, şart cümlesine matuftur.

Şartın cevabı olan …قُلْنَا احْمِلْ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قُلْنَا  fiilinin mef’ûlü olan mekulü’l-kavl cümlesi  احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Müstesna konumunda olan ism-i mevsûl  مَنْ ’nin sılası olan  سَبَقَ عَلَيْهِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İkinci ism-i mevsûl birinciye matuftur. Atıf sebebi temâsüldür.

Keşşâf sahibi şöyle demiştir: “Ayetin başındaki  حَتّٰٓى , kendisi ile yeni bir cümleye başlanılan ibtidaiyyedir. Burada, şart ve ceza cümlesinin başına gelmiş ve geçen ayetteki, “Ve (Nuh) gemiyi yapıyordu.” cümlesinin gayesi olmuştur. Yani “Nuh o gemiyi, vadedilen o tufan vakti gelinceye kadar yaptı.” demektir.”

Ayetteki,  جَٓاءَ اَمْرُنَا [emrimiz gelip]  ifadesindeki  اَمْرُ  kelimesi şu iki manaya muhtemeldir:

a. Allah Teâlâ, her şeyin kendi emri ile olduğunu beyan buyurmuştur. Nitekim O, “Bir şeyin olmasını dilediğimiz zaman sözümüz ancak ona ‘ol’ demektir. O da derhal oluverir.” (Nahl Suresi, 40) buyurmuştur. İşte bu ayetteki ”emir” ile de bu mana kastedilmiştir.

b. Bununla vadedilen o azap irade edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî) 

وَفَارَ التَّنُّورُ  (Tandır kaynadı.) ifadesi, şiddetten kinayedir. Bu, Arapla­rın, tandır kızıştı, yani savaş başladı sözüne benzer. Bazı alimler  التَّنُّورُۙ  kelimesini, mecaz yoluyla ‘yeryüzü’ manasına almışlardır. (Safvetü’t Tefasir,  Müminun Suresi 27 )

Ayette geçen  التَّنُّورُۙ  ile ilgili çeşitli görüşler vardır: Bu, içinde ekmek pişirilen tandır manasındadır. Kelimenin, “İş şiddetlendi (hızlandı).” manasına olması da muhtemeldir. Nitekim Arapçada,”Tandır kızdı.” yani “(iş kızıştı)” denir.

Eğer denilse ki:  التَّنُّورُ  kelimesi elif-lam'lıdır, bu da o tandırın muhataplarca belli ve malum bir tandır olduğunu gösterir. Halbuki yeryüzünde böyle belli bir tandır yoktur. Dolayısıyla bunun, “İşin kızıştığını, suyun fışkırdığını gördüğün zaman hem kendini hem beraberindekileri kurtar.” manasına hamledilmesi gerekir. Biz cevaben deriz ki: “Bu tandır, Hz. Adem'in veya Hz. Havva'nın yahut da Allah'ın Nuh (as) için belirleyip gösterdiği bir tandır olup Cenab-ı Allah'ın ona, ‘Sen, o tandırdan su fışkırdığını gördüğünde bil ki iş tamamdır.’ demiş olması muhtemeldir. Böyle olması halinde ayetin lafzını zahiri manadan mecazi manaya çevirmeye gerek yoktur.” (Fahreddin er-Râzî) 

الْقَوْلُ ’deki marifelik ahd içindir. (Âşûr) 

 

وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ

 

Hal konumundaki  مَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ  cümlesi menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Cümle kasrla tekid edilmiştir.  مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiille fail arasındadır.  اٰمَنَ  maksûr/sıfat,  قَل۪يلٌ  maksûrun aleyh/mevsuftur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur. 

اٰمَنَ  - مَٓا اٰمَنَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

اِلَّا - مَنْ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr,  مِنْ  ve  مَنْ  kelimeleri arasında ise cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.