تِلْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَٓا اَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هٰذَاۜۛ فَاصْبِرْۜۛ اِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | تِلْكَ | bunlar |
|
2 | مِنْ |
|
|
3 | أَنْبَاءِ | haberlerindendir |
|
4 | الْغَيْبِ | gayb |
|
5 | نُوحِيهَا | vahyettiğimiz |
|
6 | إِلَيْكَ | sana |
|
7 | مَا | değildin |
|
8 | كُنْتَ | sen |
|
9 | تَعْلَمُهَا | onu biliyor |
|
10 | أَنْتَ | (ne) sen |
|
11 | وَلَا | ve ne de |
|
12 | قَوْمُكَ | senin kavmin |
|
13 | مِنْ |
|
|
14 | قَبْلِ | önce |
|
15 | هَٰذَا | bundan |
|
16 | فَاصْبِرْ | sabret |
|
17 | إِنَّ | şüphesiz |
|
18 | الْعَاقِبَةَ | sonuç |
|
19 | لِلْمُتَّقِينَ | takva sahiplerinindir |
|
تِلْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ
İsim cümlesidir. İşaret ismi تِلْكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
مِنْ اَنْـبَٓاءِ car mecruru mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
الْغَيْبِ kelimesi muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
نُوحٖيهَٓا cümlesi mübtedanın ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.
نُوحٖيهَٓا mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
Muttasıl zamir هَٓا mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. اِلَيْكَ car mecruru نُوحٖيهَٓا fiiline müteallıktır.
مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَٓا اَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هٰذَاۜۛ فَاصْبِرْۜۛ
مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَٓا cümlesi تِلْكَ ’nin üçüncü haberi olarak mahallen merfûdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كُنْتَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كُنْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir.
تَ muttasıl zamiri, كَاَنَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تَعْلَمُهَٓا fiili, كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
تَعْلَمُهَٓا merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
Muttasıl zamir هَٓا mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. اَنْتَ munfasıl zamir تَعْلَمُهَٓا’deki faili tekid etmek için olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.
قَوْمُكَ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline (kendisinden öncesine) matuftur.
Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنْ قَبْلِ car mecruru تَعْلَمُ fiiline müteallıktır.
هٰذَا ism-i işaret muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ف istînâfiyyedir. اصْبِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
اِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
الْعَاقِبَةَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur.
لِلْمُتَّقٖينَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. الْمُتَّقِينَ ’nin cer alameti ي harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُتَّقِينَ sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تِلْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ
Fasılla gelen ayet müstenefedir. İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede مِنْ اَنْبَٓاءِ ’nin müteallakı olan haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. İşaret ismi işaret edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder.
İşaret isminde istiare vardır. Ayette Allah’ın koyduğu kurallara işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)
Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ cümlesi, تِلْكَ ’nin ikinci haberidir. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَٓا اَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هٰذَاۜۛ فَاصْبِرْۜۛ
تِلْكَ ’nin üçüncü haberi olan cümle, menfi كاَن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidâî kelamdır.
كُنْتَ ’nin haberinin muzari fiil olması, hükmü takviye, hudûs, tecessüm, istimrar ve teceddüt ifade eder.
Cümlede هٰذَاۜۛ ile zamana işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.
Ayette “Bundan önce bunları ne sen bilirdin ne de kavmin…” denilmesi, Hz. Peygamberin bunu başkalarından öğrenmediğini ifade eder.
Bu kıssa, genel hatlarıyla herkesçe biliniyordu. Ama bahsedilen tafsilatlara gelince bunlar onlar tarafından bilinmiyordu. (Fahreddin er-Râzî)
فَاصْبِرْ cümlesine dahil olan فَ istînâfiyyedir. Cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَعْلَمُهَٓا - الْغَيْبِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
“O halde sabret” yani Nuh’un sabrettiği gibi sen de risalet görevinin zorluklarına ve kavminin eziyetlerine sabret, demektir. (Beyzâvî)
تِلْكَ kelimesi mahallen merfû, mübteda; مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ kısmı birinci haber, نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ kısmı ikinci haber; bundan sonra ayetin sonuna kadar olan ifade ise üçüncü haberdir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur لِلْمُتَّق۪ينَ, mahzuf habere müteallıktır.
“Öyleyse ilâhi mesajı tebliğ etmeye ve kavminin sana verdiği ezaya Nuh’un sabrettiği gibi sabret.” Nuh ve kavminin başına sardırılan şeyi, kendin için ve seni yalanlayanlar için de bekle. Şüphesiz kurtuluş, zafer ve üstün olma bakımından akıbet, muttakilerindir. (Keşşâf)
الْعَاقِبَةَ ’deki marife cins içindir. (Âşûr)
Bu ayet, Resulullah için teselli ve sabır emrinin gerekçesi mahiyetindedir. Çünkü:
- Güzel akıbetler takva sahiplerinindir.
- Resulullah (s.a.) takva derecelerinin zirvesindedir.
- Müminler de takva sahibi olmalıdır.
İşte bunlar Resulullah'ı (s.a.) teselli eder; O’nun sıkıntılarını hafifletir ve olması muhtemel huzursuzluğu önler. (Ebüssuûd)
Burada Nuh kıssasından alınacak ibret ihtar olunurken Yunus Suresi'nin sonuna da bir işaret ve teyid yapılmış ve böylece sureye adını veren Hud kıssasına geçilmiştir. Bu kıssaların burada böyle ardarda anlatılması, her birisi bir başka yönden Hz Muhammed'in Mekkeli müşriklere karşı verdiği mücadeleyi andırmasından dolayıdır. Bir de o müşriklere, yaptıkları hırçınlıkların daha önceki devirlerde kâfirlerin tutumlarına benzediğini ihtar etmek içindir. (Elmalılı)