Yusuf Sûresi 76. Ayet

فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ  ...

Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a böyle bir plan öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَبَدَأَ (aramağa) başladı ب د ا
2 بِأَوْعِيَتِهِمْ onların yüklerini و ع ي
3 قَبْلَ önce ق ب ل
4 وِعَاءِ yükünden و ع ي
5 أَخِيهِ kardeşinin ا خ و
6 ثُمَّ sonra
7 اسْتَخْرَجَهَا (tası) çıkardı خ ر ج
8 مِنْ
9 وِعَاءِ yükünden و ع ي
10 أَخِيهِ kardeşinin ا خ و
11 كَذَٰلِكَ işte böyle
12 كِدْنَا bir çare öğrettik ك ي د
13 لِيُوسُفَ Yusuf’a
14 مَا
15 كَانَ idi ك و ن
16 لِيَأْخُذَ yoksa alamaz ا خ ذ
17 أَخَاهُ kardeşini ا خ و
18 فِي göre
19 دِينِ dini(kanunu)na د ي ن
20 الْمَلِكِ kralın م ل ك
21 إِلَّا dışında
22 أَنْ eğer
23 يَشَاءَ dilemesi ش ي ا
24 اللَّهُ Allah’ın
25 نَرْفَعُ biz yükseltiriz ر ف ع
26 دَرَجَاتٍ derecelerle د ر ج
27 مَنْ kimseyi
28 نَشَاءُ dilediğimiz ش ي ا
29 وَفَوْقَ ve üstünde (vardır) ف و ق
30 كُلِّ her ك ل ل
31 ذِي sahibinin
32 عِلْمٍ bilgi ع ل م
33 عَلِيمٌ daha bir bilen ع ل م
 
Mısır kanunlarında hırsıza sopa vurulur ve çaldığı malın iki misli ödettirilirdi. Hz. Ya‘kub’un şeriatında ise hırsız yakalanarak çaldığı malın karşılığında mal sahibine hizmet ettirilirdi. Hz. Yûsuf, işte bu kanundan yararlanıp kardeşi Bünyâmin’i alıkoymak istedi. Planını buna göre hazırladı; dikkat çekmemek için aramaya önce üvey kardeşlerinin yüklerinden başladı. Sonunda su kabını Bünyâmin’in yükünden bulup çıkardı. Dolayısıyla onu Mısır’da alıkoydu.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 249
 

فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

بَدَاَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdirهُوَ dir.

بِاَوْعِيَتِهِمْ  car mecruru  بَدَاَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

قَبْلَ  zaman zarfı,  بَدَاَ  fiiline müteallıktır.  وِعَٓاءِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  بَعْدَ  ve  قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince zamme üzere mebni olurlar. 

Ayette  قَبْلَ  başına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduğu için mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخ۪ي  muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biri olup cer alameti  ي ’dır. Aynı zamanda  هِ  zamirine muzâftır.

Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ 

 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir.Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَخْرَجَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdirهُوَ ’dir.

Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. 

مِنْ وِعَٓاءِ  car mecruru  اسْتَخْرَجَ  fiiline müteallıktır.  اَخ۪يهِ  muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biri olup cer alameti  ي ’dır.

Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اسْتَخْرَجَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.


كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ 

 

Fiil cümlesidir.  كَ  harf-i cerdir.  مثل  “gibi” demektir. Bu ibare, amili  كِدْنَا  olan mahzuf mef’ûlün mutlaka müteallıktır.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

كِدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  لِيُوسُفَ  car mecruru  كِدْنَا  fiiline müteallıktır.  يُوسُفَ  kelimesi gayri munsarif olduğundan cer alameti fethadır.

يُوسُفَ  kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf  (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarif kısma girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ 

 

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. 

كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir.

لِيَأْخُذَ  fiiline dahil olan  لِ, lam-ı cuhûddur. Muzariyi gizli  أن ’le nasb ederek masdara çevirmiştir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harfi ile birlikte  كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

يَأْخُذَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ dir.

اَخَا  mef’ûlün bih olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Nasb alameti  ا  (elif)’tir. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ف۪ي د۪ينِ  car mecruru  يَأْخُذَ  fiiline müteallıktır.  الْمَلِكِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan  اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren  لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lam-ı cuhûddan sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّٓا  istisna harfidir. İstisna; bir nesneyi, kişiyi veya hükmü istisna edatlarından biriyle cümledeki hükmün dışında tutmaktır.

İstisnanın 3 unsuru vardır:

1. İstisna edatı: Cümlede kullanılan edatlardır.

2. Müstesna: İstisna edatından sonra gelen kelimedir. İstisna edilen, hariç tutulan kelimedir.

3. Müstesna minh: İstisna edatından önce gelen kelimedir. Kendisinden bir şeyin hariç tutulduğu, genellikle çoğul olan bir kelimedir.

Not: Müstesna minh;

a) Ya birden fazla olmalı, b) Ya umumi manalı bir kelime olmalı,

(Bir ismin umumi manalı olması için nefy, nehy veya istifhamdan sonra nekre olarak gelmesi gerekir.) c) Ya kısımları bulunan müfred bir lafız olmalı.

(Kısımları bulunan müfred: Mesela sahifeleri olan kitap, saatleri olan gün, günleri olan hafta, ay, mevsim, mevsimleri olan sene, seneleri olan ömür… gibi isimlerdir.)

Not: Müstesna istisna edatından hemen sonra gelen kelimedir. Ancak müstesna minh hemen önce gelen kelime olmayabilir. Müstesna mansubdur. Bununla birlikte istisna edatlarının türlerine göre farklı şekillerde îrablanabilir. Türkçeye “ama, ancak, -den başka, -sız, fakat, hariç, müstesna, yalnız, sadece” gibi kelimelerle tercüme edilir.

İstisnanın kısımları üçe ayrılır:

1. Muttasıl istisna

2. Munkatı’ istisna

3. Müferrağ istisna

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, müstesna olup mahallen mansubdur.

يَشَٓاءَ  fiili, mansub muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celali fail olup lafzen merfûdur.

Fiil-i muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. Kur’an-ı Kerim’de çok nadir de olsa bazen cümlede  اَنْ ’den önce (لِ) harf-i cerini ve  اَنْ ’den sonra da nâfiye lâ’sını (لَا) görebiliriz.  لِئَلَّا  şeklinde yazılır. Bazen ise bu  اَنْ ’den önce (لِ)  harf-i ceri ve nâfiye lâ’sının (لَا) hazf edildiğini görebiliriz. Ancak lafızda olmadığı halde manaları geçerlidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ

 

Fiil cümlesidir.  نَرْفَعُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdir نحن ’dur. 

دَرَجَاتٍ  mekân zarfı,  نَرْفَعُ  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlün sılası  نَشَٓاءُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

نَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muzari fiillerin (أَنَا  –  أَنْتَ  –  نَخْنُ...) zamirleri fail (özne) konumunda olduklarında vücûben (zorunlu olarak) müstetir olurlar yani bariz zamir olarak açık şekilde yazılmaları mümkün olmadığı gibi bunların yerine açık bir isim söylenmesi de mümkün değildir. (هُوَ  -  هِيَ) zamirlerinin müstetir oluşu ise mazi fiilde de muzari fiilde de vücuben değil cevazendir yani bunların müstetir zamir olarak kullanılmaları zorunlu olmayıp bu zamirlerin yerine istenildiği takdirde açık isim getirilmesi de mümkündür. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ

 

وَ  atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَوْقَ  mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

كُلِّ  muzâfun ileyh olarak lafzen mecrurdur.  ذ۪ي  muzâfun ileyh olup harfle îrab olan beş isimden biri olup cer alameti  ي ’dır.

عِلْمٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

عَل۪يمٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

عَل۪يمٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ 

 

Cümle, takdiri …فأرجعوا إلى يوسف  (Böylece Yusuf’a döndüler.) olan mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ  cümlesi tertip ve mühlet ifade eden  ثُمَّ  ile öncesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وِعَٓاءِ  -  اَوْعِيَتِهِمْ  -  وِعَٓاءِ  kelimeleri arasınsda iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

قَبْلَ  -  ثُمَّ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


 كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede, îcâz-ı hazif vardır.  كَذٰلِكَ, mahzuf bir mef’ûlün mutlaka müteallıktır. 

كِدْنَا لِيُوسُفَ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَذٰلِكَ  kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem  كَ  hem de  ذٰ  işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi, s. 101)

كَذٰلِكَ  (İşte böyle), aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Buradaki istimali (kullanımı), işaret edilen nimetin derecesinin faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd) 

كَذٰلِكَ  ibaresinde  كَ  mahzuf masdarın naatıdır. (Muhyiddin Derviş, Îrab)

كِدْنَا  fiilindeki  نَا  zamiri Allah’a ait azamet zamiridir. 

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)


مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir.  كَانَ ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Lam-ı cuhûdun dahil olduğu  لِيَأْخُذَ  cümlesi, masdar teviliyle  كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Müsnedin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مَا كَان li olumsuz sıygalar, gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)

ومَعْنى لامِ الجَحُودِ هُنا نَفْيُ أنْ يَكُونَ في نَفْسِ الأمْرِ سَبَبٌ يُخَوِّلُ يُوسُفَ عَلَيْهِ السَّلامُ أخْذَ أخِيهِ عِنْدَهُ

Burada lam-ı cuhûd, Yusuf’un (a.s.) kardeşini yanında tutmayı hayal etmesi sebebiyle nefsindeki işin olmayacağı manasındadır. (Âşûr)

اَنْ ve akabindeki  يَشَٓاءَ اللّٰهُ  cümlesi, masdar teviliyle müstesna olarak mahallen mansubdur. Masdar-ı müevvel olan cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibhâm; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi )

ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla din, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü din, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir.  ف۪ي  harfi mübalağa ifadesi için kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

اَخ۪  (kardeş) lafzının ayette üç kez tekrarlanması, konunun önemli kişisi olduğuna vurgu içindir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.


نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen müspet muzari fiil cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

نَرْفَعُ  fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası  نَشَٓاءُ, teceddüt ve tecessüm ifade eden müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

دَرَجَاتٍ deki tenvin nev ve tazim ifade eder.


دَرَجاتٍ  (dereceler) şerefin kuvveti için müsteardır. Hissi bir şey akli bir şeye benzetilmiştir. (Âşûr)

نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ  cümlesi Yusuf’un (a.s.) kardeşini tutma kıssası için tezyîldir. (Âşûr)

Öncesine matuf olan  وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ  cümlesi sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr üslubuyla tekid edilmiştir.

Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ, mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  عَل۪يمٌ  muahhar mübtedadır. Mübalağalı ism-i fail kalıbında gelmiştir.

وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ  şeklindeki izafet veciz ifade kastına matuftur.  عِلْمٍ deki tenvin nev, tazim ve kesret ifade eder.

Müsnedün ileyhdeki tenvinle, ilim kuvvetiyle vasıflanmışların hepsini kapsayan, cins kastedilmiştir. Bu kapsam, Allah Teâlâ’ya nispet edildiğinde tahsis ifade eder. (Âşûr) 

فَوْقَ  halin şerefi için mecazdır. Şeref yüksekliğe benzetilmiştir. (Âşûr)

وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ  (Her bilgi sahibinin üstünde bir bilen var!) Üstünde ondan daha üst ilim mertebesinde olan biri var. Ya da bütün alimlerin üzerinde “Alîm” olan zat var. O, ilimde onların hepsinin üzerindedir ki o da Yüce Allah’tır. (Keşşâf)

وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ  cümlesi ayetin  كَذَلِكَ كِدْنا لِيُوسُفَ  cümlesi için 2. tezyîldir. (Âşûr)

عِلْمٍ - عَل۪يمٌ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

نَرْفَعُ  -  دَرَجَاتٍ  -  فَوْقَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يَشَٓاءَ  -  نَشَٓاءُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ  ibaresi istiaredir. Çünkü burada gerçekte kurulan bir bina ve yükseltilen basamaklar (derecât) yoktur. Bununla kastedilen, dünyada (hayırla) anılmak, ahirette ise sevap mevkilerinin yükseltilmesidir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)