لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَقُّۚ وَمَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَهُمْ | onlar için vardır |
|
2 | عَذَابٌ | azab |
|
3 | فِي |
|
|
4 | الْحَيَاةِ | hayatında |
|
5 | الدُّنْيَا | dünya |
|
6 | وَلَعَذَابُ | ve azabı ise |
|
7 | الْاخِرَةِ | ahiret |
|
8 | أَشَقُّ | daha zordur |
|
9 | وَمَا | ve yoktur |
|
10 | لَهُمْ | onlar için |
|
11 | مِنَ | -dan |
|
12 | اللَّهِ | Allah- |
|
13 | مِنْ | hiçbir |
|
14 | وَاقٍ | koruyacak (kimse) |
|
لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَقُّۚ
İsim cümlesidir. لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
عَذَابٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. فِي الْحَيٰوةِ car mecruru عَذَابٌ ‘un mahzuf sıfatına müteallıktır.
الدُّنْيَا kelimesi, الْحَيٰوةَ ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ve mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. لَ ibtidâiyyedir. Tekid ifade ifade eder. عَذَابُ mübteda olup lafzen merfûdur.
الْاٰخِرَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَشَقُّ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
اَشَقُّۚ kelimesi ism-i tafdil kalıbındadır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مِنَ اللّٰهِ car mecruru وَاقٍ ‘e müteallıktır.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. وَاقٍ lafzen mecrur, mübteda olarak mahallen merfûdur.
وَاقٍ kelimesi sülâsî mücerred olan وقي fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمْ عَذَابٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَقُّۚ
İstînafiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesidir. Cümlede takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan عَذَابٌ ’un nekre gelişi bu azabın tasavvur edilemez nitelikte olduğuna işarettir.
وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَقُّۚ cümlesi ibtida lamı ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. İstînâfa وَ ‘la atfedilmiştir. Müsnedün ileyhin, izafet formunda gelmesi az sözle çok anlam ifade kastına matuftur.
عَذَابٌ ‘ın tenkiri tazim içindir. Azap da öldürme, utanç ve esir olma azabıdır. (Âşûr)
الدُّنْيَا ve الْاٰخِرَةِ arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
اَشَقُّۚ ism-i tafdildir. Gayri munsarif olması sebebiyle tenvin almamıştır.
وَمَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ
Ayetin istinâfiyyeye matuf son cümlesi sübut ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
Zaid مِنْ harfinin dahil olduğu مِنْ وَاقٍ muahhar mübtedadır. Car mecrur مِنَ اللّٰهِ ism-i fail olan وَاقٍ ’e müteallıktır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
“Onları Allah'tan (koruyacak) hiçbir kurtarıcı da yoktur.” tavsifinin ifade ettiği husus şudur: Bil ki ne dünyada ne de ahirette kişileri Allah'ın azabından koruyacak hiç kimse yoktur. Zira Allah'ın hükmü, kazası bütün kâinatı kuşatmış olup kaderi de bütün varlıklarda geçerlidir. Ancak ne var ki asi karakterlerde baskın olan vasıf, onların bu dünyada kendi amel ve muratlarıyla meşgul olmalarıdır. Ama öldükten sonra herkes kendisine Allah'tan gelecek şeylere karşı bir koruyucu olmadığını kabul ve ikrar eder.(Fahreddin er-Râzî)
عَذَابُ ve مِنَ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.