اَفَمَنْ هُوَ قَٓائِمٌ عَلٰى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۚ وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ قُلْ سَمُّوهُمْۜ اَمْ تُنَبِّؤُ۫نَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْاَرْضِ اَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِۜ بَلْ زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَفَمَنْ | kimse gibi midir? |
|
2 | هُوَ | o |
|
3 | قَائِمٌ | duran |
|
4 | عَلَىٰ | üzerinde |
|
5 | كُلِّ | her |
|
6 | نَفْسٍ | nefsin |
|
7 | بِمَا |
|
|
8 | كَسَبَتْ | yaptığı işin |
|
9 | وَجَعَلُوا | onlar koştular |
|
10 | لِلَّهِ | Allah’a |
|
11 | شُرَكَاءَ | ortaklar |
|
12 | قُلْ | de ki |
|
13 | سَمُّوهُمْ | onları isimlendirin |
|
14 | أَمْ | yoksa |
|
15 | تُنَبِّئُونَهُ | siz haber mi veriyorsunuz? |
|
16 | بِمَا | bir şeyi |
|
17 | لَا |
|
|
18 | يَعْلَمُ | (Allah’ın) bilmediği |
|
19 | فِي |
|
|
20 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
21 | أَمْ | yoksa |
|
22 | بِظَاهِرٍ | boş |
|
23 | مِنَ |
|
|
24 | الْقَوْلِ | söz mü (söylüyorsunuz)? |
|
25 | بَلْ | hayır |
|
26 | زُيِّنَ | süslü gösterildi |
|
27 | لِلَّذِينَ | kimselere |
|
28 | كَفَرُوا | inkar eden(lere) |
|
29 | مَكْرُهُمْ | tuzakları |
|
30 | وَصُدُّوا | ve çıkarıldılar |
|
31 | عَنِ | -dan |
|
32 | السَّبِيلِ | yol- |
|
33 | وَمَنْ | ve kimi |
|
34 | يُضْلِلِ | şaşırtırsa |
|
35 | اللَّهُ | Allah |
|
36 | فَمَا | artık olmaz! |
|
37 | لَهُ | ona |
|
38 | مِنْ | hiçbir |
|
39 | هَادٍ | yol gösteren |
|
اَفَمَنْ هُوَ قَٓائِمٌ عَلٰى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۚ وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ
Hemze istifham harfi, فَ istînâfiyyedir.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası هُوَ قَٓائِمٌ cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. قَٓائِمٌ mübtedanın haberi olarak damme ile merfûdur.
Haber mahzuftur. Takdiri; كمن ليس كذلك (böyle olmayan gibi) şeklindedir.
عَلٰى كُلِّ car mecruru قَٓائِمٌ ‘a müteallıktır. نَفْسٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte كَسَبَتْ fiiline müteallıktır.
كَسَبَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
وَ istînâfiyyedir. جَعَلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لِلّٰهِ car mecruru جَعَلُوا fiiline müteallıktır. شُرَكَٓاءَ mef’ûlun bih olarak fetha ile mansubdur.
شُرَكَٓاءَ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَٓائِمٌ kelimesi sülâsî mücerred olan قوم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ سَمُّوهُمْۜ اَمْ تُنَبِّؤُ۫نَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْاَرْضِ اَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Zamiri müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulül kavli, سَمُّوهُمْ cümlesidir. قُلْ fiilinin mef’ûlu bihi olarak mahallen mansubdur.
سَمُّوهُمْ fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır.
تُنَبِّؤُ۫نَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle birlikte تُنَبِّؤُ۫نَ fiiline müteallıktır.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasınadır. يَعْلَمُ merfû muzari fiildir. Zamiri müstetir olup takdiri هُوَ ‘dir.
فِي الْاَرْضِ car mecruru يَعْلَمُ fiilinin mahzuf ikinci mef’ûlune (mef’ûlun bih) müteallıktır.
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır. بِظَاهِرٍ car mecrurun müteallıkı mahzuftur.Takdiri; تسمّونهم (Onları isimlendiriyorsunuz) şeklindedir.
مِنَ الْقَوْلِ car mecruru بِظَاهِرٍ ‘ın mahzuf sıfatına müteallıktır.
ظَاهِرٍ kelimesi sülâsî mücerred olan ظهر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُنَبِّؤُ۫نَهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındadır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlün çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.
بَلْ زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّب۪يلِۜ
بَلْ idrâb harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
زُيِّنَ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu لِ harf-i ceriyle birlikte اَمْلَيْتُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ‘dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَكْرُهُمْ kelimesi زُيِّنَ fiilinin naib-i fail olarak lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
صُدُّوا fiili atıf harfi وَ ‘la كَفَرُوا fiiline matuftur.
صُدُّوا damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
عَنِ السَّب۪يلِ car mecruru صُدُّوا fiiline müteallıktır.
وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. يُضْلِلِ şart fiili olup meczum muzari fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli fail olarak lafzen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَهُ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. هَادٍ lafzen mecrur, mahallen muahhar mübteda olup mahzuf ى üzerine mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de ي olan isimlere mankus isimler denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir:
a) Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b) Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c) Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) îrab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdîri îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzî olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür.
Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki ي harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هَادٍ kelimesi sülâsî mücerred olan هدي fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَفَمَنْ هُوَ قَٓائِمٌ عَلٰى كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۚ
فَ istînâfiyye, hemze takriri istifham harfidir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Takrirde; muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede îcaz-ı hazif sanatı vardır. مَنْ ’in, takdiri …كمن ليس كذلك (Böyle olmayan gibi) olan haberi mahzuftur.
Müsnedün ileyh konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘in sılası هُوَ قَٓائِمٌ عَلٰى كُلِّ نَفْسٍ şeklinde sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
عَلٰى كُلِّ نَفْسٍ ‘in müteallakı olan قَٓائِمٌ haberdir. نَفْسٍ ’deki tenvin nev ifade eder.
Mecrur mahaldeki masdar harfi مَا ve akabindeki كَسَبَتْۚ cümlesi masdar teviliyle قَٓائِمٌ ’a müteallıktır. Fiilin mazi fiil sıygasında gelişi, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama, azarlama ve takrir kastı taşıdığı için cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bu ayette takrar gaib zamire iltifat edilmiştir.
Burada gizlenmiş, takdir edilmiş bir teşbih vardır. Takdiri şöyledir: İşte o Allah, bu sıfatlara haiz olmayan, işitmeyen ve menfaat veremeyen putlar gibi midir? Yani Allah onların, ortak koştukları gibi midir? (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
هُوَ قَٓائِمٌ [O kaimdir] ifadesi istiaredir. Bununla kastedilen, Allah Teâlâ’nın her kişinin kazandığının karşılığını vermek için hesabını ve sayımını yapmasıdır. Bunun delili Al-i İmran/75.ayettir. Yani ”hile ve kurnazlık yapmasına fırsat vermeden onu sıkıştırmaya ve durumu takip etmeye ısrarla devam etmedikçe’’ demektir. ‘’Kıyam’’ nitelemesinin gerçek anlamıyla Yüce Allah için söylenmesi doğru olmadığına göre, bu ayette kastedilen, Yüce Allah’ın herkese, yaptıklarının miktarına göre mükâfat ve ceza vermek için amellerin hesabını ve sayımını gerçekleştirmesidir. Bu ifadelerde geçen القيام ve الدوام aynı manadadır. Nitekim الماء الدائم sözü, ‘’akmayan’’ durgun su’’ demektir. (Kur’an Mecazları Şerîf er-Radî)
“Her nefsin kazandığının hepsini bilen Allah’a mı?” Bu, “Allah Teâlâ her şeye kādirdir. Ve her şeyi cüziyat ile ve külliyat ile bilir. O, böyle olduğuna göre her nefsin hallerinin tamamını bilir, nefislerin istekleri olan faydalı şeyleri vermeye, zararlı şeyleri def etmeye, yaptıkları taatlara mükafat vermeye ve işledikleri bütün günahlara ceza vermeye kādirdir” demektir.
Keşşâf sahibi şöyle demiştir: “Mübtedaya haber olabilecek bir şeyin takdir edilmesi caizdir. Yahut ayetteki “Allah’a şirk koştular” ifadesi bunun üzerine atfedilmiş olup, takdiri: ‘‘Böyle olan kimse Allah’ı birlememiş, O’nu ululamamış ve O’na ortak koşmuş olur” şeklindedir.”
وَجَعَلُوا لِلّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
قُلْ سَمُّوهُمْۜ اَمْ تُنَبِّؤُ۫نَهُ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي الْاَرْضِ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelen cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümleye dahil olan اَمْ harfi بل ve hemze manasındadır.
Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl مَا ve sılası olan لَا يَعْلَمُ فِي الْاَرْضِ cümlesi menfi muzari fiil sıygasında gelmiş, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. İsm-i mevsûl, başındaki harfi-cerle birlikte تُنَبِّؤُ۫نَهُ fiiline müteallıktır. Fiilin mazi fiil sıygasında gelişi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
قُلْ سَمُّوهُمْۜ şeklindeki emir cümlesi meydan okuma, tahkir, taciz manalarında, arkasından gelen soru cümlesi de inkâri istifham olarak, tahkir ve azarlama maksatlı mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayrıca istifhamda tecahül-i arif sanatı vardır.
Bil ki Allah Teâlâ bu delili izah edince, yeni bir delil getirerek, “De ki: “Bunlara bir ad verin bakalım!” buyurmuştur. Bu söz, kendine ad verilmeyecek ve bir isim konulmayacak kadar değersiz olan şey hakkında söylenir. (Fahreddin er-Râzî)
قُلْ سَمُّوهُمْۜ [De ki: Onlara ad verin!] cümlesi, onlar için susturma üstüne susturmadır. Yani onları adlandırın! Kimdir onlar? isimleri nedir?’’ yahut, ‘’Onları vasıflandırın ve bakın, kendileriyle ibadete müstehak olacak, ortak olmaya ehil olacak vasıfları var mı?’’ anlamındadır. (Ebüssuûd)
Ayetteki قُلْ emri, mekûlu-l kavlin Allah katında bir önemi ve şanı, ciddiyeti bulunduğuna işaret eder. Aslında bu emir Kur'an-ı Kerim'de pek çok kez geçmiş ve Resulullah'ın kendinden bir tek kelime bile söylemediğine işittiği her şeyin Allah'tan olduğuna kuvvetle delalet etmiştir. Resulullah’a قُلْ diyen emrin arkasında görkemli, muhteşem bir ses fark edilir. Kur'an-ı Kerim'in ne kadar saflıkla bize ulaştığını ve dokunulmazlığının önemini gösterir. Böyle yerlerde Resulullah'ın bize tebliğ eden sesinden önce kendisine bunu indiren Allah'ın ona قُلْ dediğini işitiriz. Bunun etkisi çok kuvvetlidir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 7, Ahkaf/10)
اَمْ بِظَاهِرٍ مِنَ الْقَوْلِۜ
İstînafiyye olarak fasılla gelen cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur بِظَاهِرٍ , takdiri تسمّونهم [Onları isimlendiriyorsunuz] olan fiile müteallıktır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama, azarlama ve takrir kastı taşıdığı için cümle mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
بَلْ زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ وَصُدُّوا عَنِ السَّب۪يلِۜ
Müstenefe olan cümleye dahil olan بَلْ , idrâb harfidir. Müspet mazi fiil formundaki زُيِّنَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مَكْرُهُمْ cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لِلَّذِینَ , naib-i fail olan مَكْرُهُمْ ‘a takdim edilmiştir.
Mecrur mahaldeki ism-i mevsûlün sılası كَفَرُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Zemmedilmek ve küfürlerinin tescili için onlar, burada kâfir vasfıyla zikredilmişlerdir. Onların hileleri, batılı yaldızlamaları yahut şirkleriyle müslümanlığa karşı tertip içinde olmaları demektir. (Ebüssuûd)
Hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiş müteakip cümle وَصُدُّوا عَنِ السَّب۪يلِۜ , faide-i haber ibtidâi kelamdır.
İki cümlede de fiiller meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü ma’lum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olmuştur.
السَّب۪يلِۜ kelimesi ‘din’ manasında istiaredir. السَّب۪يلِۜ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırmak bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstearun leh) hazf edilmiş müstearun minh kalmıştır. (Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Bil ki السَّب۪يلِۜ kelimesi lügatte ‘yol’ manasındadır. Araplar, inançları, insanın üzerinde yürüyüp cennete gideceği yola benzettiler. (Fahreddin er-Râzî)
وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
İstînafiyye olarak fasılla gelen cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُضْلِلِ اللّٰهُ cümlesi, مَنْ ’in haberidir.
Cümlede müsnedin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesi etkilenir.
فَ karînesiyle gelen cevap cümlesi فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ ise, faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. Menfi siyaktaki cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cümledeki takdim kasr ifade etmektedir.
فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ cümlesinde, ihtisas manası vardır. Allah’ın saptırdığı kişi için hiçbir hidayetçi yoktur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri Gâfir/33, S.181 )
İsim cümleleri sübut ifade eder.İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
هَادٍ ’deki tenvin, hiçbir manasında kıllet ve nev ifade eder. İstiğrak ifade eden مِنْ de bu manayı pekiştirir.
مَا ; لِلَّذ۪ينَ ve مَنْ ism-i mevsûlleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مَنْ ve مَا ’lar ayette iki farklı anlamda gelmişlerdir. Aralarında tam cinas sanatı vardır.
السَّب۪يلِۜ - هَادٍ ve يُضْلِلِ - كَفَرُوا kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı,
تُنَبِّؤُ۫نَ - لَا يَعْلَمُ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî, هَادٍ - يُضْلِلِ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatları vardır.
قُلْ ve قَوْلِۜ kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, مَنْ , مِنَ , مَا ’ların tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
Ayetteki يُضْلِل [saptırır] ve هَادٍ [yol gösterici] sözcükleri arasında gayr-ı mütecânis tıbâk vardır. Çünkü her iki sözcük birbirinin zıddı olmanın yanı sıra birincisi fiil, ikincisi isimdir.