İbrahim Sûresi 7. Ayet

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ  ...

Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ ve hani
2 تَأَذَّنَ size bildirmişti ا ذ ن
3 رَبُّكُمْ Rabbiniz ر ب ب
4 لَئِنْ eğer
5 شَكَرْتُمْ şükrederseniz ش ك ر
6 لَأَزِيدَنَّكُمْ elbette size daha fazla veririm ز ي د
7 وَلَئِنْ ve eğer
8 كَفَرْتُمْ nankörlük ederseniz ك ف ر
9 إِنَّ şüphesiz
10 عَذَابِي azabım ع ذ ب
11 لَشَدِيدٌ pek çetindir ش د د
 
Şükür, “verdiği nimetlerden dolayı kulun Allah’a minnettarlık duyması, bunu sözleri ve amelleriyle göstermesi” anlamında kullanılmaktadır. Kur’an’da kulluğun gereği olarak değerlendirilmiş, Allah’ın nimetlerine mazhar oldukları halde şükretmeyenler kınanmıştır (bk. A‘râf 7/10; Nahl 16/78; Gafir 40/61). Hz. Peygamber de yaptığı ibadetleri Allah’ın verdiği nimetlere karşılık bir şükran ifadesi olarak değerlendirmektedir (Buhârî, “Teheccüd”, 6; Müslim, “Münâfikun”, 79-81). Şükür sadece sözle değil, eldeki nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğuna gönülden inanarak bu nimetleri Allah’ın rızasına uygun şekilde kullanmakla olur. Servetin şükrü muhtaçlara yardım etmek, ilmin şükrü bilgiyi insanların yararına kullanmak, sıhhatin şükrü ise Allah’a kulluk ve insanlara hizmet etmektir. Yüce Allah burada olduğu gibi başka âyetlerde de şükrünü yerine getirenlere daha çok nimet vereceğini vaad etmiştir (krş. Âl-i İmrân 3/144-145; Zümer 39/7). Âyette Allah Teâlâ İsrâiloğulları’na verdiği çeşitli nimetleri Hz. Mûsâ vasıtasıyla onlara hatırlatarak şükredenlere bu nimetleri kat kat arttıracağına, nankörlük edenleri de şiddetli bir şekilde cezalandıracağına işaret etmektedir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 305
 
زيد Zeyede : زِيادَة birşeyin üzerine başka birşeyin eklenmesidir. Bu bazen yerilen ya da istenmeyen bir artış olabilir, örneğin parmaklardaki fazlalık gibi yeteri kadar olanın üzerine ekleme şeklinde; bazen de övülmeye değer bir artış olabilmektedir. Örnek olarak Yunus 10/26 ayetinde geçen tasavvuru mümkün olmayan birtakım nimetler ve haller şeklinde düşünülebilir. زادٌ hali hazırda ihtiyaç duyulanın fazlası olup depolanan azıktır. Kuran-ı Kerim’de de geçen تَزَوَّدَ fiili ise azık almak demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 62 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri ziyade, zâdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
 

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ

 

وَ  atıf harfidir.  اِذْ  zaman zarfı, takdiri  اذكروا  olan mahzuf fiile müteallıktır. 

إِذْ : Yalnız cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَاَذَّنَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

تَاَذَّنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  رَبُّكُمْ  fail olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.

شَكَرْتُمْ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

لَ kasemin cevabına gelen muvattie harfidir.  اَز۪يدَنَّكُمْ  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ‘dir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

وَ  atıf harfidir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  إِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.

 كَفَرْتُمْ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir.Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ  cümlesi kasemin cevabıdır.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

عَذَاب۪ي  kelimesi  إِنَّ ’nin ismi olup mukadder fetha ile mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzhalakadır.

شَد۪يدٌ  kelimesi  إِنَّ ’nin  haberi olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.

تَاَذَّنَ   fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  أذن ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شَد۪يدٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ

 

وَ  istînâfiyyedir. Musa (as)’ın kavmine söylediği sözlere dahil olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  اِذْ ’in takdiri  اذكر (hatırla, düşün) olan müteallakı mahzuftur.

Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan  تَاَذَّنَ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.

Müsnedin ileyh olan  رَبُّكُمْ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Bu izafette Rab isminin muzâf olduğu  كُمْ  zamiri dolayısıyla muhataplar, şan ve şeref kazanmıştır.

Takdiri يقول  [der] olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavli olan  لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ  cümlesi, kasem üslubunda gayrı talebî inşaî isnaddır.  لَ  harfi mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

Şart cümlesi olan  لَئِنْ شَكَرْتُمْ ‘ün cevabı, kasemin cevabının delaletiyle hazfedilmiştir. Mahzuf cevapla birlikte, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasem lamının dahil olduğu  لَاَز۪يدَنَّكُمْ  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır.

Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Zaman ismi olan  اِذْ ‘in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac/26) 

Aynı üslupta gelen  وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ  cümlesi, makabline  وَ ‘la atfedilmiştir.

İkinci kasemin cevabı olan  اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ  cümlesi,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَاَز۪يدَنَّكُمْ  cümlesiyle  وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

Allah’a ait mütekellim zamirine muzâf olması  عَذَاب۪ ‘ın  tazimi içindir.

شَكَرْتُمْ - كَفَرْتُمْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

لَئِنْ شَكَرْتُمْ  ile اِنَّ عَذَاب۪ي لَشَد۪يدٌ  arasında gramer yapısı bakımında güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger)/Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)

لَئِنْ شَكَرْتُمْ  ve وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ  cümlelerindeki  لَ , mahzuf bir kasem olduğuna işaret etmektedir.

Ayet-i kerime şükrün, nimetin artışına sebep olduğu hususunda açık bir nastır. (Kurtubî)

لَاَز۪يدَنَّكُمْ  fiilinin sonundaki nun, nûn-u tekid-i sakîledir. Kasem ve tekid nunu; Allah’ın, şükredenlerin mükâfatını artıracağını, aynı şekilde küfredenlerin de cezasının şiddetli olacağını kesin bir dille ifade etmiştir.

Şükür makamında Allah Teâlâ sonucu açıkça söylemiş, fakat küfrün akıbetini açıkça belirtmemiştir. Bu îcazdaki amaç, akıbetin korkunçluğunu bildirmek olabilir. Ayrıca azabın şiddetindeki mübalağa, Allah’a ait mütekellim zamirine muzâf olmasından da anlaşılmaktadır.

Cevabın isim cümlesi olması dolayısıyla başında olması gereken rabıta  فَ ’si mahzuftur. Şartın cevabı başında gelmesi gereken  فَ  harfinin; ‘Hiç şüphesiz’ manasındaki yemin ifadesinin cümlenin başından hazf edilmesi bu husustaki şöhret ve açıklıktan dolayıdır. (Kurtubî)

تَاَذَّنَ  fiili,  آذن  manasınadır, tıpkı  توعد 'nin  أوعد  manasına olduğu gibi. Ancak şu var ki bu daha beliğdir, çünkü  التفعل  babında tekellüf ve mübalağa vardır. (Beyzâvî)