Nahl Sûresi 30. Ayet

وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا خَيْراًۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ  ...

Allah’a karşı gelmekten sakınan kimselere, “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde, “Hayr indirdi” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara bir iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’a karşı gelmekten sakınanların yurdu ne güzeldir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقِيلَ ve dendi ki ق و ل
2 لِلَّذِينَ kimselere
3 اتَّقَوْا korunan(lara) و ق ي
4 مَاذَا ne?
5 أَنْزَلَ indirdi ن ز ل
6 رَبُّكُمْ Rabbiniz ر ب ب
7 قَالُوا dediler ق و ل
8 خَيْرًا hayr خ ي ر
9 لِلَّذِينَ kimseler için vardır
10 أَحْسَنُوا güzel iş yapan(lara) ح س ن
11 فِي
12 هَٰذِهِ bu
13 الدُّنْيَا dünyada د ن و
14 حَسَنَةٌ güzellik ح س ن
15 وَلَدَارُ ve yurdu ise د و ر
16 الْاخِرَةِ ahiret ا خ ر
17 خَيْرٌ daha hayırlıdır خ ي ر
18 وَلَنِعْمَ ve ne güzeldir ن ع م
19 دَارُ yurdu د و ر
20 الْمُتَّقِينَ korunanların و ق ي
 
Yukarıda 24. âyette inkârcılara, “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda “eskilerin masallarını!” diyerek küstahça bir cevap verdikleri bildirilmiş, daha sonra da ölüm sırasında veya âhirette cehenneme atılmakla noktalanan durumları anlatılmıştı. Burada ise aynı sorunun bu defa müminlere sorulduğu, onların bu soruya “Hayır indirdi” (doğru ve gerçek bilgiler gönderdi) diye cevap verdikleri ifade edilmektedir. Bu suretle onlar, gerektiği şekilde güzel bir davranış sergilediklerinden dolayı bu dünyada güzelliği hak ettikleri gibi kendileri için âhiret hayatı daha da hayırlı ve güzel olacak, onlar hakkındaki uhrevî gelişmeler de pek çok nimetlere ve mânevî iltifatlara mazhar olacakları cennete kabul buyurulmalarıyla noktalanacaktır.
“Allah’a karşı gelmekten sakınma” anlamını verdiğimiz 30. âyetteki ittika kavramı, genel olarak “bütün haramlardan kaçınıp vecîbeleri yerine getirmek” diye açıklanmakta olup amelin imandan cüz olduğunu savunan Mu‘tezile müfessirleri âyeti bu anlayış çerçevesinde yorumlamışlardır. Ancak, Râzî’nin de ifade ettiği gibi (XX, 23) burada ittika kavramı, özellikle şirk ve inkâra sapmış olanların tutumlarından ve âkıbetlerinden bahseden âyetlerin ardından kullanılmıştır. Şu halde bağlamı dikkate alındığında buradaki ittikanın, “küfür ve şirkten sakınma” anlamıyla sınırlı olduğunu düşünmek daha isabetli görünmektedir. Taberî, 30. âyetin “Bu dünyada iyi işleri en güzel şekilde yapanlar” diye çevirdiğimiz bölümünü, “Bu dünyada Allah ve resulüne inanan, Allah’a itaat eden, insanları imana ve Allah’ın emrettiği iyilikleri yapmaya davet eden kimseler” diye açıklamıştır (XIV, 100). “Bu dünyada iyi olanlar” bölümü, “bu dünyada kelime-i tevhid ile imanlarını ikrar edenler” diye de anlaşılmış olup amelin imandan cüz olmadığı anlayışının ürünü olan bu yorum, “Lâ ilâhe illallah diyen cennete girecektir” (Tirmizî, “Îmân”, 17, “Cehennem”, 9) anlamındaki hadise dayanmaktadır. Bununla birlikte 32. âyette müminlere hitaben meleklerin ağzından ifade edilen, “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” hitabından ve başka âyetlerle hadislerden anlaşıldığı gibi müminlerin cennete girmelerinde ve böylece onlar hakkında, “âhiret yurdunun daha hayırlı olması”nda amellerinin de rolü olacağı muhakkaktır. 
Bu dünyada iyi işleri en güzel biçimde yapanların hakkı olan “güzellikler”den maksat, “Müslüman olmanın kazandırdığı onur, inkârcılara karşı elde edilen başarılar, İslâm’ın gerektirdiği şekilde yaşanan dinî ve ahlâkî hayatın ruhlarda meydana getireceği huzur, mutluluk, gönül ve zihin aydınlığı gibi dünyevî güzelliklerdir” diye düşünülebilir (Râzî, XX, 24). İslâm’ı doğru anlayıp inancıyla, ameliyle gerektiği şekilde uygulayan birey ve toplumların dünya hayatlarının da güzel, mutlu ve başarılı olacağı, onların zaman zaman yaşadıkları sıkıntıların ya kendi kusurlarından kaynaklandığı veya geçici bir imtihan olduğu muhakkaktır. Allah’ın müminlere âhiretteki ikramı dünyadakine göre her bakımdan daha üstün olacağı için 30. âyette “…âhiret yurdu ise daha da hayırlıdır” buyurulmuş, ardından özetle başlıca âhiret nimetleri zikredilmiştir.

Kaynak :Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 391-393
 

وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  ق۪يلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.

اَلَّذِينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  ق۪يلَ  fiiline müteallıktır. 

İsm-i mevsûlun sılası  اتَّقَوْا ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اتَّقَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Naib-i fail,  مَاذَٓا اَنْزَلَ  cümlesi olarak mahallen merfûdur.

لَهُمْ  car mecruru  ق۪يلَ  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli,  مَاذَٓا اَنْزَلَ ‘dir.  مَا  istifhâm harfi mübteda olup mahallen merfûdur.

ذَٓا  ism-i mevsûlu mübtedanın haberi olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlu sılası اَنْزَلَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  رَبُّكُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اتَّقَوْا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 قَالُوا خَيْراًۜ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  خَيْراً ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

خَيْراً  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri; أنزل خيرا ( İyilik indirdi.) şeklindedir.

خَيْراً  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr)

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.

خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur'an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. ‘Daha’ manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. ‘En’ manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ

 

اَلَّذِينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf mukaddem habere müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اَحْسَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اَحْسَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

ف۪ي هٰذِهِ  car mecruru  اَحْسَنُوا  fiiline müteallıktır.  الدُّنْيَا  işaret isminden bedel veya onun sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

حَسَنَةٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.


 وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  لَ  ibtidaiyyedir. Tekid ifade eder. الدَّارُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  الْاٰخِرَةُ  kelimesi الدَّارُ ‘nun sıfatıdır.

خَيْرٌ  haber olup lafzen merfûdur. خَيْرٌ  kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir. (Âşûr)


وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ

 

وَ  atıf harfidir.  لَ  ibtidâiyyedir. Tekid ifade ifade eder.  نِعْمَ  camid fiildir. Medih fiillerindendir.  دَارُ  kelimesi  نِعْمَ ’nin failidir.  الْمُتَّق۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

نِعْمَ  fiilinin mahsusu mahzuftur. Takdiri; دار الآخرة  şeklindedir.

Bu fiil medih fiilidir ve çekimi yoktur. Methedilen cinsi ifade eden bir faili ref eder, arkasından mahsusu denilen başka bir merfû kelime gelir. Bu da haberi mahzuf bir mübteda veya mübtedası mahzuf bir haberdir. Burada olduğu gibi mahsusa delalet eden bir kelime geçtiyse artık bir daha zikredilmez.  ولَدارُ الآخِرَةِ  sözü mahsusa delalet eder, mana  ولَنِعْمَ دارُ المُتَّقِينَ دارُ الآخِرَةِ  (müttakilerin yeri olan ahiret yurdu ne güzeldir) şeklindedir. (Âşûr)

الْمُتَّق۪ينَ  kelimesi, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ 

 

وَ  istînâfiyedir. Ayetin ilk cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  ق۪يلَ  fiili, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder.

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl  الَّذٖينَ ’nin sılası olan  اتَّقَوْا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

الَّذٖينَ  ile bahsi geçen kimseleri tazim murad edilmiştir.

ق۪يلَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bu ayetteki muttakilerle ilgili soru cevapla, 24.ayetteki müşriklerle ilgili soru cevap arasında mukabele vardır.

اتَّقَوْا  lafzında irsâd sanatı vardır.

Kādî şöyle der: “Takva sözünün muhtevasına, bütün muharrematı terkedip bütün vâcipleri işleyen kimseler girer. Kim bu iki hususu bir arada yaparsa, o, imanı kâmil bir mümin olur.”  Alimlerimiz de şöyle demişlerdir: “Cenab-ı Hak bu ifadeyle, şirkten korunan ve Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna kesinkes inananları kastetmiştir.”(Fahreddin er-Râzî)

والَّذِينَ اتَّقَوْا  ile kastedilenler müminlerdir. Çünkü iman, Allah’a karşı takvalı olmak ve O’nun gadabından korkmaktır. Bu müminler Mekke halkının bildiği, tanıdığı müminlerdir. Dolayısıyla ism-i mevsûldeki elif-lam ahd içindir. (Âşûr)


قَالُوا خَيْراًۜ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  خَيْراًۜ , takdiri  أنزل  (indirdi) olan fiilin mef’ûlüdür.

ق۪يلَ  -  قَالُوا  kelimeleri arasında iştikak cinâsı, reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Önceki ayette,  قَالُوا اَسَاطٖيرُ الْاَوَّلٖينَ  geçerken, bu ayette de  قَالُوا خَيْرًا  geçti. Binaenaleyh niçin birinci ifadeyi merfû, ikincisini de mansub olarak zikretti?” Keşşâf sahibi şöyle diyerek buna cevap vermiştir: “Bundan maksat, hakkı kabul edenin verdiği cevap ile  hakkı inkâr edenin cevabının arasını ayırmaktır. Yani, bunlara bu soru sorulunca hiç duraklamadan, cevabı soruya mutabık getirip çok net ve açık biçimde cevap vermişler ve  خَيْرًا  diyerek bu kelimeyi  اَنْزَلَ  fiilinin mef’ûlü yapmışlardır. Yani, “Hayrı indirdi” demişlerdir. Halbuki ötekiler ise cevabı sualden ayırarak, “Bu, evvelkilerin düzmecesidir” demişlerdir. Binaenaleyh bu ifadede  اَنْزَلَ  fiili âmil kabul edilmemiş, mahzuf mübtedanın haberi kabul edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Burada takva sahiplerinden murad müminlerdir. Onların takva ile vasıflandırılmaları, verdikleri cevabın takvadan kaynaklandığını zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)


لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ 

 

Cümle beyanî istinaf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لِلَّذ۪ينَ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  حَسَنَةٌ  muahhar mübtedadır.

Mevsûlün sılası  اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَحْسَنُوا - حَسَنَةٌۜ  kelimeleri arasında iştikak cinâsı, reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

دَارُ  ve  لِلَّذ۪ينَ  kelimelerinin tekrarında da cinas ve reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

اَحْسَنُوا ’ya müteallık olan  ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا  ibaresindeki harf-i cerde ve işaret isminde istiare vardır.  ف۪ي  harf-i ceri zarfiyet ifade eder. Fakat dünyanın mazruf olma özelliği söz konusu olmadığı halde zarfa benzetilmiştir. Câmi’ her ikisinde de mevcut olan mutlak irtibattır.

Bilindiği üzere işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Dünya hayatı aklî olduğu için burada istiare oluşmuştur. Câmî’ her ikisinde de vücudun tahakkukudur.


وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ 

 

وَ  atıf,  لَ  tekid ifade eden ibtida harfidir. Makabline matuf, faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.

Müsnedün ileyhin izafet formunda gelmesi veciz ifade içindir.

Bu takva sahipleri için söyledikleri (iyilik edenlere iyilik vardır) sözünden dolayı bir vaattir. Arkasındaki kısımla beraber sözlerinden bedel ve hayrın tefsiri olması da caizdir. O zaman  قَالُوا  ile mansub olur. (Beyzâvî)


وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ

 

Ayetin son cümlesi makabline matuftur veya mukadder kasemin cevabıdır.

Cümle gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Nakıs fiil  نِعْمَ ’nin faili  دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙ , izafet terkibiyle gelerek az lafızla çok anlam ifade etmiştir.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Medh fiillerinden olan  نِعْمَ ‘nin mahsusu, mahzuftur. Mahsusun takdiri;  هي (o) dir.

اتَّقَوْا - الْمُتَّق۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinâsı, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

دَارُ  ve  لِلَّذ۪ينَ  kelimelerinin tekrarında reddül reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

نِعْمَ - حَسَنَةٌۜ - خَيْراًۜ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Cümle mesel tarikinde olmayan tezyîl cümlesidir.