وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَص۪يباً مِمَّا رَزَقْنَاهُمْۜ تَاللّٰهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَيَجْعَلُونَ | ve ayırıyorlar |
|
2 | لِمَا | şeylere |
|
3 | لَا |
|
|
4 | يَعْلَمُونَ | bilmedikleri |
|
5 | نَصِيبًا | bir pay |
|
6 | مِمَّا |
|
|
7 | رَزَقْنَاهُمْ | verdiğimiz rızıktan |
|
8 | تَاللَّهِ | Allah’a andolsun ki |
|
9 | لَتُسْأَلُنَّ | siz mutlaka sorulacaksınız |
|
10 | عَمَّا | şeylerden |
|
11 | كُنْتُمْ | olduğunuz |
|
12 | تَفْتَرُونَ | uyduruyorlar |
|
وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَص۪يباً مِمَّا رَزَقْنَاهُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir.
يَجْعَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle birlikte يَجْعَلُونَ fiiline veya mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.
İsm-i mevsûlu sılası لَا يَعْلَمُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
نَص۪يباً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûl, مِنْ harf-i ceriyle birlikte نَص۪يباً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlu sılası رَزَقْنَاهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
رَزَقْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَاللّٰهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ
تَاللّٰهِ car mecruru, takdiri أُقْسمُ (kasem ederim) olan mahzuf fiile müteallıktır.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.
تُسْـَٔلُنَّ fiili merfû, meçhul muzari fiildir. نَ mahzuftur.
Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. Fiilinin sonundaki نَّ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lâmı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
مَٓا müşterek ism-i mevsûl, عن harf-i ceriyle birlikte تُسْـَٔلُنَّ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ ’ün dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كُنْتُمْ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
تُمْ muttasıl zamir كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تَفْتَرُونَ fiili كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
تَفْتَرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تَفْتَرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi فري ’dir.
İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَص۪يباً مِمَّا رَزَقْنَاهُمْۜ
وَ istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, لِ harfiyle birlikte يَجْعَلُونَ fiiline müteallıktır.
Sılası olan لَا يَعْلَمُونَ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, نَص۪يباً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
Sılası رَزَقْنَاهُمْ, mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ [Bilmeyenlere de ayırırlar] yani ilmi olmayan ilâhlarına (putlara) verirler demektir, çünkü onlar cansızdırlar. O zaman zamir مَا ’ya ait olur ya da “bilmediklerine verirler” demektir. Çünkü onlar da yanlış şeylere itikat ederler, mesela kendilerine fayda vermeleri ve şefaat etmeleri gibi. O zaman مَا ’ya ait olan “aid zamir” hazf edilmiş olur. Ya da cahilliklerinden demektir ki o zaman مَا masdariye olur, verilen kimseler de bilindiği için hazf edilmiş olur.
يَجْعَلُونَ - يَعْلَمُونَ kelimeleri arasında gayr-ı tam cinas vardır.
نَص۪يباً - رَزَقْنَاهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
تَاللّٰهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Yemin üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Mecrur olan تَاللّٰهِ takdiri أقسم (Yemin ederim) olan mahzuf fiile müteallıktır.
لَ ve نَّ ’la tekid edilen لَتُسْـَٔلُنَّ cümlesi mahzuf kasemin cevabıdır. Faide-i haber inkâri kelamdır.
Mahzuf kasem ve cevabından oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Kelamın başında yemin zikredilmesi ve son derece gazap belirterek doğrudan doğruya onlara hitap edilmesi, açıkça şiddetli ceza vaadini ifade etmektedir.
(Ebüssuûd)
Sîbeveyhi der ki: تَاللّٰهِ sözündeki kasem تَ ’sini Araplar lafza-i celâl dışındaki sıfatlarda kullanmazlar. Mesela, تربّ الكعبة demezler. (Mahmut Safî)
Allah Teâlâ onları sorguya çekeceği hususunda zatına yemin etmiştir. Bu, son derece şiddetli bir tehdittir. Bununla, Allah Teâlâ’nın onlara kınama, ayıplama ve tehdit üslubu ile soru soracağı manası kastedilmiştir. Bu sorunun ne zaman sorulacağı hususunda iki ihtimal vardır:
1. Bu, o şahsın ölümü iyice yaklaşıp canı çıkarken azap meleklerini görmesi esnasında olacaktır. Bunun, kabir azabı esnasında olacağı da söylenmiştir.
2. Bu sorgu ahirette olacaktır. Bu görüş daha uygundur. Çünkü Allah Teâlâ, orada, sorguya çekilme esnasında, çeşitli azarlama ve kınama yerine geçecek şeylerin olacağını haber vermiştir. (Fahreddin er-Râzî)
[Allah’a yemin olsun ki ettiğiniz iftiradan mutlaka sorulacaksınız] cümlesindeki iftira; onların ilâh olduğu ve ibadete layık bulundukları manasıdır. Bu da onlar için tehdittir. (Beyzâvî)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Mecrur mahaldeki عَمَّا müşterek ism-i mevsûlu تُسْـَٔلُنَّ fiiline müteallıktır. Sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
مَا ayette üç yerde ism-i mevsûl olarak gelmiştir. Aralarında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يَعْلَمُونَ ile لَتُسْـَٔلُنَّ kelimeleri arasında gaibden muhataba geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
كانَ fiilinin muzari olarak gelişi iftiranın onların devamlı olarak yaptığı bir işi olduğunu belirtmek içindir. Bu fiil onlarda yinelenmekte ve devam etmektedir. Bu ifade عَمّا تَفْتَرُونَ ve عَمّا افْتَرَيْتُمْ demekten daha beliğdir. (Âşûr)