Nahl Sûresi 95. Ayet

وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ  ...

Allah’a verdiğiniz sözü az bir karşılığa değişmeyin. Eğer bilirseniz, şüphesiz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَا ve asla
2 تَشْتَرُوا satmayın ش ر ي
3 بِعَهْدِ verdiğiniz sözü ع ه د
4 اللَّهِ Allah’a
5 ثَمَنًا bir paraya ث م ن
6 قَلِيلًا az ق ل ل
7 إِنَّمَا şüphesiz
8 عِنْدَ yanında olan ع ن د
9 اللَّهِ Allah’ın
10 هُوَ o
11 خَيْرٌ daha hayırlıdır خ ي ر
12 لَكُمْ sizin için
13 إِنْ eğer
14 كُنْتُمْ ك و ن
15 تَعْلَمُونَ bilirseniz ع ل م
 
İnsanlar genellikle vaadlerini ve yeminlerini maddî ve dünyevî menfaatleri yüzünden bozarlar. Halbuki bu küçük ve geçici menfaatlere aldananlar, Allah nezdindeki daha değerli, üstelik son bulmayacak olan nimet ve lutuflardan mahrum kalmaktadırlar. İnsanın maddî ve biyolojik talepleri, ihtirasları, kompleksleri, onun sağlıklı düşünmesini, akıl ve vicdanının sesini dinlemesini engelleyebilmektedir. Bu engel ancak ihtiraslara karşı konularak aşılabilir; Allah’ın vaad ettiği tükenmeyen lutfuna ve dolayısıyla, mutluluklara da ancak bu sayede ulaşılabilir. Bunun için 96. âyette “Asla kuşkunuz olmasın ki, güçlüklere göğüs gerenlerin ecirlerini, yapmış olduklarının daha da güzeliyle vereceğiz” buyurulmuştur.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 437-438
 

وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ

 

وَ  atıf harfidir. لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. 

تَشْتَرُوا  fiili  نْ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِعَهْدِ  car mecruru  تَشْتَرُوا  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

ثَمَناً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  قَل۪يلاً  kelimesi  ثَمَناً ’in sıfatı olup lafzen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

İsim cümlesidir . اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  مَا  müşterek ism-i mevsûlu  اِنَّ nin ism-i olarak mahallen mansubdur. 

عِنْدَ  zaman zarfı,  ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

تَشْتَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  شري ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

خَيْرٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru خَيْرٌ ’a müteallıktır.

هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ  cümlesi  اِنَّ in haberi olarak mahallen merfûdur.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. خَيْرٌ  ve  شَرٌّ  kelimeleri Kur'an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları  اَخْيَرُ  ve  اَشْرَرُ  veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

تَعْلَمُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.

تَعْلَمُونَ  fiili,  نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ 

 

Önceki ayetteki …وَلَا تَتَّخِذُٓوا اَيْمَانَكُمْ  cümlesine matuf olan ilk cümle, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Lafza-i celâlin  بِعَهْدِ  ile izafesi,  عَهْدِ ’ye tazim ve teşrif ifade eder.

ثَمَنًا ’deki tenvin nev, kıllet ve tahkir içindir. 

قَل۪يلًا  kelimesi sıfat olarak gelmiştir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ  [Allah’ın ahdini satmayın] cümlesinde,  تَشْتَرُوا  hakiki manasında değil, istiare yoluyla kullanılmıştır.

Az bir değere satmayın ibaresinde  ثَمَناً ’in tenkiri ve  قَل۪يلاًۜ 'le tavsifi tahkir içindir. O yüzden bu ifadeden “az değere değil çok değere satabilirsiniz” anlamı çıkmaz.


  اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ 

 

Cümle ta’lîliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Sübut ifade eden bu cümle faide-i haber inkârî kelamdır. 

اِنَّ ’nin ismi konumundaki müşterek ism-i mevsul  مَٓا ’nın sılası mahzuftur.  عِنْدَ اللّٰهِ, bu mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Sübut ve istimrar ifade eden  هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ  cümlesi,  اِنَّ ’nin haberidir. Bu isim cümlesinde haberin sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelmesi mübalağa ifade eder.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Buradaki  اِنَّمَا  kasr edatı değil “harfi müşebbehe bi’l fiil” olan  اِنَّ  ve ism-i mevsûl olan مَا ’dır. 

عَهْدِ  ve  عِنْدَ  kelimelerinin Allah lafzına izafesi onları yüceltmek içindir. Bu kelimeler arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette Allah lafzı iki kez zikredilmiştir. Müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ve önemini ifade eden bu tekrarda, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)


 اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen son cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

كَان ’nin dahil olduğu, sübut ifade eden isim cümlesidir. Müsnedin muzari sıygada fiil olması hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Şart cümlesinin cevabı, Kur'an’da çoğu yerde olduğu gibi öncesinin delaletinden mana anlaşıldığı için hazf edilmiştir. Cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

كَان ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin  haberinin muzari fiili olarak gelmesi  durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 103)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  

2. Bilmezden gelinen durumlarda da: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edildiğinde: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)