وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَنُنَزِّلُ | ve biz indiriyoruz |
|
2 | مِنَ | -dan |
|
3 | الْقُرْانِ | Kur’an- |
|
4 | مَا | şeyler |
|
5 | هُوَ | o |
|
6 | شِفَاءٌ | şifa (olan) |
|
7 | وَرَحْمَةٌ | ve rahmet |
|
8 | لِلْمُؤْمِنِينَ | mü’minlere |
|
9 | وَلَا | ama (bu) |
|
10 | يَزِيدُ | artırmaz |
|
11 | الظَّالِمِينَ | zalimlerin |
|
12 | إِلَّا | başka bir şey |
|
13 | خَسَارًا | ziyanından |
|
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ
Fiil cümlesidir. و istînâfiyyedir. نُنَزِّلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. مِنَ الْقُرْاٰنِ car mecruru نُنَزِّلُ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası هُوَ شِفَٓاءٌ ’dur. ÎrabDan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. شِفَٓاءٌ haber olup lafzen merfûdur.
رَحْمَةٌ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
لِلْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru شِفَٓاءٌ veya رَحْمَةٌ ’e matuftur. الْمُؤْمِن۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. الْمُؤْمِن۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُنَزِّلُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً
Fiili cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لاَ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَز۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
الظَّالِم۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanırlar.
اِلَّا hasr edatıdır. خَسَاراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
الظَّالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ
وَ istînâfiyyedir. Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayette fiilin azamet zamirine isnad edilmesi tazim ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt ve istimrara işaret etmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. مِنَ الْقُرْاٰنِ car mecruru, önemi dolayısıyla mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûlün sılası olan هُوَ شِفَٓاءٌ, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. وَرَحْمَةٌ, tezâyüf nedeniyle habere atfedilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِنَ beyaniyedir, çünkü Kur'an'ın hepsi öyledir. ‘Bazı’ manasında olduğu da söylenmiştir. (Beyzâvî)
نُنَزِّلُ fiili, تفعيل babındadır. Bu babın fiile kattığı anlamların (kesret, mef’ûlu bir vasfa nispet etmek, izale, sayruret ve fiilin muayyen zamanda meydana gelişi, tevcih, huzur, isimden fiil türetme) bir çoğu bu fiilin anlamında görülebilmektedir.
Burada dünya türlü türlü kaygı ve hastalıklar, bela ve sıkıntı ile dolu bir hastaneye, Peygamber bir doktora, Kur’an da şifa verici ilaç ve yeterli gıdaya benzetilmiş oluyor. Şüphe ve iki yüzlülük, kâfirlik ve uyuşmazlık, zulüm ve haksızlık, hırs, ümitsizlik, işsizlik, cahillik, taklit, bağnazlık, kötü niyetli olmak gibi ahlakî ve sosyal, psikolojik hastalıklara karşı Kur’an’ın şifa ve rahmet olduğu kesin bir gerçektir. Bundan başka maddi hekimliğin, tedavisinde aciz kaldığı nice vücut hastalıklarına karşı da Kur’an’ın şifa bağışlayan özellikleri, yetkili kişilerin öteden beri gördükleri bir husustur. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Burada مِنَ harf-i ceri, ba’ziyyet (kısım) değil cins manası için getirilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Hastalığı gidermek, sıhhati temin edecek şeyleri tamamlamaya gayret etmekten daha önce olduğu için Cenab-ı Allah da bu ayette, önce şifadan bahsetmiş, sonra, bunun peşinden de rahmetten söz etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَا يَز۪يدُ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا خَسَاراً
Ayetin son cümlesi وَ ’la istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi, cümleler arasında manen ve lafzen mevcut olan ittifaktır. Menfi muzari fiil cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir. لَا ve اِلَّٓا ile oluşan kasr fiille, mef’ûl arasındadır. يَز۪يدُ maksûr/mevsuf, خَسَاراً maksûrun aleyh/sıfattır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.
شِفَٓاءٌ - رَحْمَةٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, رَحْمَةٌ - خَسَاراً ve وَرَحْمَةٌ - الظَّالِم۪ينَ ve الظَّالِم۪ينَ - لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ kelime grupları arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Burada da Kur'an’ın müminler için şifa olduğu ifade edilince zalimler için nasıl olup da zarar olduğu konusunda bir şüphe oluşabileceği için ayet nefy ve istisna ile kasr şeklinde devam etmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hakkı sevmeyenler inanmazlar da o şifa ve rahmetten faydalanamazlar ve bu şekilde zararlarını artırmaktan başka bir şey yapmazlar, kendi nefislerine zulmederler. (Elmalılı Hamdi Yazır)
O kâfirler kendi fiilleriyle kendileri hüsranı arttırdıkları halde, bunun Kur’an'a isnad edilmesi, Kur’an’ın buna sebep olması itibariyledir. Bu da Kur’an’ın şifa vesilesi olduğu gibi helak vesilesi de olmak gibi taaccüp edecek bir kitap olduğunu bildirmektedir. (Ebüssuûd)