Kehf Sûresi 13. Ayet

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ  ...

Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 نَحْنُ biz
2 نَقُصُّ anlatıyoruz ق ص ص
3 عَلَيْكَ sana
4 نَبَأَهُمْ onların haberlerini ن ب ا
5 بِالْحَقِّ gerçek olarak ح ق ق
6 إِنَّهُمْ muhakkak onlar
7 فِتْيَةٌ gençlerdi ف ت ي
8 امَنُوا inanmış ا م ن
9 بِرَبِّهِمْ Rablerine ر ب ب
10 وَزِدْنَاهُمْ biz de onların artırmıştık ز ي د
11 هُدًى hidayetlerini ه د ي
 
Din ve vicdan hürriyeti bulunmayan bir toplumda yaşayan bu gençler, putperest kavimlerine karşı çıkıp göklerin ve yerin rabbinden başkasına ibadet etmeyeceklerini açıkladılar. Ancak gelişmeler karşısında kavimleri arasında Allah’a olan imanlarını serbestçe ifade etme ve inançlarının gereğini yerine getirme imkânı bulamayacaklarını, hatta onların arasında hayat hakkına dahi sahip olamayacaklarını anlayınca, köpeklerini de yanlarına alarak mağaraya sığındılar. Baskı ve zulümden kaçan gençler, Allah’ın yardımını ve bir kurtuluş yolu göstereceğini ümit ederek, “Rabbimiz! Bize rahmet et ve bize bir çıkış yolu hazırla!” diye dua ettiler. Allah onların dualarını kabul etti ve kendilerini orada uzun müddet derin bir uykuya daldırdı. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ 

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  نَقُصُّ  fiili haber olarak mahallen merfûdur.  نَقُصُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. عَلَيْكَ  car mecruru  نَقُصُّ  fiiline müteallıktır.

نَبَاَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِالْحَقّ  car mecruru mef’ûl veya failin haline müteallıktır.   

 

 اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamiri  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.  فِتْيَةٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  اٰمَنُوا  fiili  فِتْيَةٌ  sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur.

بِرَبِّهِمْ  car mecruru  اٰمَنُوا  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَزِدْنَاهُمْ هُدًى  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

زِدْنَاهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  هُدًى  ikinci mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

اٰمَنُوا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, if’al babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ 

 

Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Resulullah (sav)’dir. İstînâfiyye olarak gelen cümle, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsned olan  نَقُصُّ عَلَيْكَ نَبَاَهُمْ بِالْحَقِّۜ  cümlesinin azamet zamirine isnad edilmesi tazim ifade etmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ  cümlesinde müsnedün ileyh ihsisas için müsnede takdim edilmiştir. Yani ‘’bizden başka hiç kimse onların hikayelerini gerçek olarak anlatmıyor’’ demektir. (Âşûr)

Bu ayetten itibaren “Hani o genç yiğitler mağaraya sığınmışlardı…” ayetinde mücmel olarak geçen kıssanın tafsilatı anlatılmaktadır. (Ebüssuûd, Âşûr)

نَبَاَ ; büyük fayda sağlanan, kendisiyle zann-ı galib oluşan haberdir. Allah Teâlâ’nın burada  خبر  değil de  نَبَاَ  fiilini tercih etmesi mana-lafız uyumunun yani teşâbüh-i etrâf sanatının güzel bir örneğidir. 

الحَقُّ  yani gerçeklik kelimesi burada,  الصِّدْقُ  yani doğruluk manasında kullanılmıştır. Zaten doğruluk, çoğu zaman ya gerçekten bir parçadır veyahut onun bir türüdür. (Âşûr)

بِ harf-i ceri mülâbese içindir. Yani ayetlerle birlikte anlatılagelen kıssalar, uydurma ve asılsız haberler vermek için değil, yalnızca doğruyu ve hakikati ifade etmek içindir. (Âşûr)


اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ

 

Beyânî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

إنَّهم فِتْيَةٌ cümlesi, zikredilen kıssa ve içerisinde bildirilen haberin beyanı yani açıklaması içindir. Cümlenin tekid harfiyle başlaması ise inkârı red için değil, yalnızca konunun dikkat ve önem arz etmesi sebebiyledir. (Âşûr)


Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan  اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ  cümlesi,  فِتْيَةٌ  için sıfattır. Aynı üslupta gelen  وَزِدْنَاهُمْ هُدًىۗ  cümlesi, aralarında manen ve lafzen ittifak bulunması sebebiyle,  اٰمَنُوا بِرَبِّهِمْ  cümlesine atfedilmiştir.  

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  بِرَبِّهِمْ  izafetinde Rabb ismine muzafun ileyh olan  هِمْ zamiri dolayısıyla ashab-ı kehf, şan ve şeref kazanmıştır. 

زِدْنَاهُمْ  fiilinin, azamet zamirine isnadı dolayısıyla tazimi söz konusudur. Bu fiilin ikinci mef’ûlü olan  هُدًىۗ ’deki tenvin kesret ve tazim ifade eder.

بِرَبِّهِمْ  sözünden sonra  زِدْنَاهُمْ  ifadesine geçişte iltifat sanatı vardır. 

اٰمَنُوا  هُدًى  ve  نَبَاَهُمْ  -  نَقُصُّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayet-i kerimede  اِنَّهُمْ فِتْيَةٌ اٰمَنُوا  ifadesi muhatap tarafından sorulan mukadder suale mebni olarak gelen bir istinaf cümlesi olup burada mütekellim sıygasından gaib sıygasına geçiş şeklinde iltifat yapılmıştır. Yani onlar Rablerinin birliğine iman etmiş, Ondan başka ilâh olmadığına şahitlik etmiş gençlerdi. Biz de bu akideleri üzerinde sebat etme, Allah’a yönelme ve salih amelleri tercih etmek suretiyle hidayete ulaşmaları için muvaffakiyetlerini artırmıştık. Bu ifadede, yoldan çıkan ve batıl dinin derinliklerine batan yaşlılara göre gençlerin hakka daha çok yönelme ve hidayete daha büyük oranda kavuşma kabiliyet ve eğiliminde olduklarına işaret vardır. (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsiru’l Münir Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)

فِتْيَةٌ , genç delikanlı, yiğit demek olan  فتى ’nın ondan daha az sayıya delalet eden çoğuludur. Demek ki kıssanın ibret teşkil eden hakikatinde bunların isimleri ve sayıları ve memleketlerinin bellenmesi lazım değildir. Hüviyetleri olmak üzere ehemmiyete değer olan birinci nokta şu vasıflarıdır: Birkaç genç yiğitten oluşan az bir topluluk ki kendilerinin Rabbine iman ettiler ve biz de kendilerine hidayetlerini artırdık. Onların kalplerini metin kıldık. (Elmalılı)