اَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْداً نَبَذَهُ فَر۪يقٌ مِنْهُمْۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
اَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَبَذَهُ فَر۪يقٌ مِنْهُمْۜ
Hemze istifham harfidir. وَ atıf harfidir. كُلَّمَا şart manası taşıyan zaman zarfı, mef’ûlün fih olarak mahallen mansubdur. Zaman zarfı, şartın cevabı نَبَذَهُ fiiline mütealliktir. عَاهَدُوا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَاهَدُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَهْدًا ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Birinci mef’ûlün bih mahzuftur. Takdiri, عاهدوا الله عهدا şeklindedir. Veya masdardan naib mef’ûlu mutlaktır.
فَ karînesi olmadan gelen نَبَذَهُ فَر۪يقٌ cümlesi şartın cevabıdır.
نَبَذَهُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl هُ zamiri mukaddem mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. فَر۪يقٌ fail olup damme ile merfûdur. مِنْهُمْ car mecruru فَر۪يقٌ ‘nun mahzuf sıfatına mütealliktir.
Buradaki soru harfi olan ve atıf و ‘ının başında kullanılmış olan hemze harfi, aslında kınama anlamı taşır ve öncesindeki اَفَكُلَّمَا جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْۚ فَفَر۪يقًا كَذَّبْتُمْۘ وَفَر۪يقًا تَقْتُلُونَ [Ama ne zaman size bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse büyüklük taslayarak kimini yalanladığınız kimini de öldürdüğünüz doğru değil mi!] (Bakara 2/87) ayetiyle irtibatlıdır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
كُلَّمَا kelimesi كُلَّ ile masdariyye مَا ‘nın birleşimi olan cezmetmeyen şart edatıdır. Kendisinden sonra şart ve cevap olarak iki fiil bulunur. Bu fiiller daima mazi olur. Edat bu fiillerin tekrarlandığını ifade etmeye yarar. مَا ile masdara dönüşmüş şekline muzaf olur. (Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ)
عَاهَدُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi عهد ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
بَلْ idrab ve atıf harfidir.Önce söylenen birşeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrab denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. اَكْثَرُ mübteda olup damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا يُؤْمِنُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَكْثَرُ sıfat-i müşebbehedir.Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوَكُلَّمَا عَاهَدُوا عَهْدًا نَبَذَهُ فَر۪يقٌ مِنْهُمْۜ
Ayet وَ ’la, takdiri olan أكفروا بالآيات البينات [apaçık ayetleri mi inkar ettiler?] mahzuf cümleye atfedilmiştir. Mahzuf cümleyle birlikte ayet, istifham üslubundadır. Hakiki manada soru olmadığı için mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
….كُلَّمَا عَاهَدُوا cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart fiili olan عَاهَدُوا muzâfun ileyhtir. Şart manası taşıyan كُلَّمَا , cevap cümlesi نَبَذَهُ ’ya müteallıktır.
Ayetteki istifhamdan maksat, onların yapmaya cüret ettikleri şeyi yadırgayıp bunun ne kadar büyük bir kusur olduğunu göstermektir. Çünkü böyle birşey bu lafızlarla söylenildiği zaman bu ifade, o şeyin çirkinliğini ortaya koyma ve azarlama hususunda daha beliğ ve etkili olur. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir)
Mazi fiiller hudûs ifade eder.
نَبَذَهُ فَر۪يقٌ ifadesinde önemine binaen me’ûl, faile takdim edilmiştir.
مِنْهُمْۜ ifadesinin müteallakı olan mahzuf sıfat dolayısıyla îcâz-ı hazif sanatı vardır.
عَهْدًا - عَاهَدُوا arasında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr, şart ve cevap cümleleri arasında ise müzavece sanatı vardır.
فَر۪يقٌ ’daki tenvin tahkir içindir.
[İçlerinden bir kavim] ifadesi hususen kullanılmıştır; çünkü içlerinden bir başka kavim anlaşmayı bozmamıştır. (Keşşâf)
بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin izafetle marife olması , az sözle çok anlam ifade etme amacına matuftur.
بَلْ atıf edatlarından bir tanesidir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu irab, yani hareke bakımından ma’tufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)
Cümlede müsnedin, muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil olayın zihinde daha kolay canlandırılmasını sağlar.
[Hayır, onların çoğu iman etmez], yani Tevrat’a iman etmezler; onların dinle hiçbir ilişkileri yoktur; anlaşmayı bozmayı günah saymaz, hiç önemsemezler. (Keşşâf)