Bakara Sûresi 108. Ayet

اَمْ تُر۪يدُونَ اَنْ تَسْـَٔلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ  ...

Yoksa daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, siz de peygamberinizi sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Her kim imanı küfre değişirse, o artık doğru yoldan sapmış olur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَمْ yoksa
2 تُرِيدُونَ arzu (mu) ediyorsunuz? ر و د
3 أَنْ
4 تَسْأَلُوا istekte bulunmayı س ا ل
5 رَسُولَكُمْ rasulunüzden ر س ل
6 كَمَا gibi
7 سُئِلَ istedikleri س ا ل
8 مُوسَىٰ Musa’dan
9 مِنْ
10 قَبْلُ daha önce ق ب ل
11 وَمَنْ ve kim
12 يَتَبَدَّلِ değiştirirse ب د ل
13 الْكُفْرَ inkarı ك ف ر
14 بِالْإِيمَانِ imana ا م ن
15 فَقَدْ şüphesiz (o)
16 ضَلَّ sapıtmıştır ض ل ل
17 سَوَاءَ dümdüz س و ي
18 السَّبِيلِ yolu س ب ل
 

Aslında sorular üç türlüdür:

a: Yapma adına sorulan sorular. Uygulama derdiyle, yaşama endişesiyle öğrenme arzusuyla sorulan sorular. İyi anlayalım da ha­yatımızı onunla düzenleyelim niyetiyle sorulan sorular.

b: Anlama adına, öğrenme adına ve de yaşama, amel etme adına sorulan sorular.

c: Yapmama adına, kaçma adına sorulan sorular. Bakara sûre­sinin önceki âyetlerinde görmüştük; bakara hadisesinde, kaçma adına İsrâil oğulları Hz. Mûsa’ya çok fazla soru sormuşlardı.

Aslında seele, istemek demektir. Onlar peygamberlerinden çok şey istemişlerdi, yoksa sizler de peygamberinizden onların yaptığı gibi çok şey isteyip onu bunaltmak mı istiyorsunuz? Diyor Rabbimiz.

"Bu küfürdür imandan sonra, bunu yaparsanız ger­çekten yolunuzu sapıtmış olursunuz."

Peki şimdi bu âyetin üsttekiyle ilgisi nasıl oldu? Önce bir ne­sih­ten söz etti Rabbimiz, sonra da denildi ki; hayrola, Mûsâ’nın kavmi gibi mi yapacaksınız? Demek ki insanlardan Peygambere ve Peygamberin getirdiği mesaja teslimiyetleri isteniyor burada. Yani Allah diler öyle yapar, Rasûl diler böyle, yapar buna sizler karışamazsınız. Sizler, Allah’ın nasıl isterse öylece yapacağına ina­nın! (Besairul Kur’ân Ali Küçük Tefsiri)

 
İbni Abbas’ın haber verdiğine göre Kureyşliler de Resûl-i Ekrem’e:” Rabbine dua et de Safâ tepesini bizim için altın yapsın. Biz de sana iman edelim.” ; ”Dağları da yerinden kaldırsın, orada ziraat yapalım “ demislerdi. ( Ahmed b Hanbel, Müsned ,I,242,258,345; Hâkim, el-Müstedrek [Ata] ,II,394).
 

اَمْ تُر۪يدُونَ اَنْ تَسْـَٔلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۜ

اَمْ Munkatı’ olup بل ve hemze manasındadır. Takdiri بل أتريدون şeklindedir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel تُرٖيدُونَ  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur. تَسْـَٔلُوا  fiili; نَ ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. رَسُولَ mef’ûlun bihtir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  رَسُولَكُمْ izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.

كَ misli manasındadır. ما ve masdar-ı müevvel, كَ harfi ceriyle birlikte mahzuf masdarın sıfatı veya mef‘ûlu mutlak olarak mahallen mansubtur. Takdiri أن تسألوا رسولكم سؤالا مثل سؤال (Rasulunüze … benzeri sual mi sormak istiyorsunuz) şeklindedir. مُوسٰى kelimesi سُئِلَ fiilinin naib-i falidir. مِنْ قَبْلُ car mecruru سُئِلَ fiiline müteallıktır. قَبْلُ cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhinin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır. 

وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

وَ istînâfiyyedir. مَنْ şart harfidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَتَبَدَّلِ şart fiilidir ve مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. الْكُفْرَ mef’ûlun bihtir. Fetha ile mansubtur. بِالْا۪يمَانِ car mecruru يَتَبَدَّلِ fiiline müteallıktır.

فَ şartın cevabının başına gelen rabıtadır. قَدْ tekid ifade eden tahkik harfidir. ضَلَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. سَوَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. السَّب۪يلِ muzâfun ileyhtir. Cer alameti kesradır. يَتَبَدَّلِ fiili, tefa’ûl babındadır. Sülâsîsi بدل ’dir. Bu bab fiile, mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
 

اَمْ تُر۪يدُونَ اَنْ تَسْـَٔلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۜ

Ayet istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi istifham üslubunda gelmiş, talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına karşın soru değil tevbih, azarlama anlamındadır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim). Vaz edildiği anlamın dışında geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Zeccâc şöyle der: اَمْ (yoksa) kelimesi soru anlamı veren elif harfine atıf olarak kullanılmadığı durumlarda, soru anlamına gelen elif ile birlikte بل (aksine) anlamına gelir. Dolayısıyla cümlenin anlamı [Aksine sizler peygamberinizi sorguya çekmek istiyorsunuz!] şeklindedir. Bu, kınama anlamında bir sorudur. Âyet Yahudiler hakkında inmiştir, çünkü onlar “Bize tıpkı Mûsâ’nın Tevrat’ı tek seferde getirdiği gibi, tek seferde inen bir kitap getir.” demişlerdir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

تَسْـَٔلُوا - سُئِلَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

وَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. يَتَبَدَّلِ şart fiili aynı zamanda haberdir. Müsbet muzari fiil formunda faide-i haber ibtidâî kelamdır. Cevap cümlesi tahkik harfi قَدْ ’ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır.

الْكُفْرَ- الْا۪يمَانِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, ا۪يمَانِ - ضَلَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî,  الْكُفْرَ - ضَلَّ kelimeleri arasında ise murâât-ı nazîr sanatı vardır.

[Her kim imanı küfre değişirse] ifadesindeki يَتَبَدَّلِ ve istibdâl, bir şeyi bir başka şeyin bedeli olarak almaktır. Burada Hz. Muhammed aleyhisselamı inkâr etmeyi ona iman etmeye tercih etmek kastedilmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

Burada ام تريدون sözü, muhatab zamiri ile gelmişken, hemen ardından و من يتبدل الكفر بالايمان sözünde gaib zamirine iltifat yapılmıştır. Bunun belâgat açısından sebebi, müslüman olan muhatabların, dalalet ve batıl olmakla nitelenmesinin kerih olmasındandır. (Âdil Ahmet Sâbır er-Ruveynî, Min  Ğarîbi Belâgati’l Kur’âni’l Kerim, Soru 879)

Kur’an,‘’yoldan sapma” ifadesini iki şekilde kullanır: ضَلَّ سَواّءَ السَّبِيل ve ضَلّ عَنْ سواء السبيل

عن ile kullanıldığında, doğru yoldan sapılmıştır. Yani kişi doğru yoldadır ve nereye gittiğini biliyordur ama bir yanlış yapmış ve yoldan sapmıştır. Geri dönüş çabası olması umud edilir. Ama عن olmadan kullanılınca yolun nerde olduğunu, ya da gittiği yolun bir yere varıp varamayacağını bile bilmiyordur. Yani tümüyle kaybolmuştur!”

[Doğru yolu şaşırdı] ifadesi, sıfatın mevsufa iza­feti kabilinden olup "doğru yol" manasınadır. Bu şekilde bir ifade, hakkı gördükten sonra onu bırakıp batıla dönen kimsenin son derece alçaklık ettiğini ve adi birisi olduğunu vurgular. (Safvetü't Tefâsir)

Musa (as)’dan ''Allah’ı açıkça bize göster'' talebinde bulunmuşlardır. Burada peygamberlerinden ne istedikleri açıkça zikredilmemiştir. كَمَا سُئِلَ [İstedikleri gibi] buyurulmuş, yani isteme fiilleri birbirine benzetilmiştir.