اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُوداً اَوْ نَصَارٰىۜ قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَمْ | yoksa |
|
2 | تَقُولُونَ | söylüyor(mu)sunuz |
|
3 | إِنَّ | şüphesiz |
|
4 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim |
|
5 | وَإِسْمَاعِيلَ | ve İsma’il |
|
6 | وَإِسْحَاقَ | ve İshak |
|
7 | وَيَعْقُوبَ | ve Ya’kub |
|
8 | وَالْأَسْبَاطَ | ve torunlarının |
|
9 | كَانُوا | olduklarını |
|
10 | هُودًا | yahudi |
|
11 | أَوْ | yahut |
|
12 | نَصَارَىٰ | hıristiyan |
|
13 | قُلْ | de ki |
|
14 | أَأَنْتُمْ | siz mi |
|
15 | أَعْلَمُ | daha iyi bilirsiniz |
|
16 | أَمِ | yoksa |
|
17 | اللَّهُ | Allah (mı) |
|
18 | وَمَنْ | ve kimdir |
|
19 | أَظْلَمُ | daha zalim |
|
20 | مِمَّنْ | kimseden |
|
21 | كَتَمَ | gizleyen |
|
22 | شَهَادَةً | şahitliği |
|
23 | عِنْدَهُ | yanında bulunan |
|
24 | مِنَ | tarafından |
|
25 | اللَّهِ | Allah |
|
26 | وَمَا | ve değildir |
|
27 | اللَّهُ | Allah |
|
28 | بِغَافِلٍ | gafil |
|
29 | عَمَّا | -dan |
|
30 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız- |
|
Bu soru, bu büyük peygamberlerin yahudi ve hıristiyan olduklarını iddia eden kendileri saptığı gibi bu peygamberleri de kendi sapıklıklarına alet etmeye çalışanlara yöneltiliyor. Bu yahudi ve hıristiyanlar Allah’ın kitabında müslüman olarak haber verdiği bu peygamberlerin yahudi ve hıristiyan olduklarını söylüyorlar. Halbuki bundan önceki âyetlerde son derece açık bir şekilde bu peygamberlerin, hepsinin birer müslüman olduklarını anlattı Rabbimiz. Bunlar, bu peygamberlerin müslüman olduklarını resmen söyleyemiyorlar. Neden? Çünkü o zaman otomatikman kendi kendilerini reddetmiş olacaklar da ondan.
"De ki."
Bakın yine hücum var. Kur’ân hiçbir zaman savunmada değildir.
"Söyleyin bakalım, siz mi daha iyi bilirsiniz yoksa Allah mı?"
Allah biliyor ve şahitlik ediyor ki; o peygamberler ne yahudiydi ne de hıristiyandı. Bunu bize Allah bildiriyor. İnsanların bilgisi Allah’tandır. Bunu bize bildiren Allah’tır. Eğer bunu bize Allah bildirmeseydi biz de bilemezdik. Yani bu kitaba dayalı olmayan, peygambere dayalı olmayan hiçbir bilgi, gerçek bilgi değildir. Öyleyse gaybi konularda, gaybi meseleler konusunda Allah’ın bildirdiklerinin dışında söz söylenmemelidir. Yani bu konularda söz söyleme hakkı sadece Allah’a aittir. Allah’tan başka hiç kimsenin söz söyleme hakkı yoktur. (Besairul Kur’ân Ali Küçük tefsiri)
Burada gizlendiği ifade edilen “şahitlik”, Hz.Muhammed’in geleceğine dair Tevrat ve İncil de yer alan bilgilerdir.Ebû Bekre Nüfey İbni Hâris radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu.
Biz de:
- Evet, yâ Rasûlallah, dedik.
Rasûl-i Ekrem:
- “Allah’a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak” buyurdu. Bu sözü durmadan tekrarladı. Daha fazla üzülmesini istemediğimiz için keşke sussa, diye arzu ettik.
Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti’zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143. Ayrıca bk. Tirmizî, Şehâdât 3, Birr 4, Tefsîru sûre (4) 5 (Riazus Salihin 338 no lu hadis)
Halesa خلص :
خالِص kavramı صافِي ile anlamdaştır. Yalnız خالِص kavramı öncesinde içinde bir karışım varken sonradan bunların temizlendiği şeydir. صافِي ise içinde bazen bunun için, bazen de içinde hiçbir yabancı madde bulundurmayan şey için kullanılır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 31 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri halas, halis, muhlis, hulusi (kalp), ihlas, hülasa ve mahlastır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ
اَمْ تَقُولُونَ fiilini تَ ile okuyanlara göre اَمْ edatı, 139. ayetteki اَتُحَٓاجُّونَنَا fiilinin başındaki hemzeye muadildir. تَ ile olan kıraate göre; اَمْ edatının بَلْ اَتَقُولُونَ [Hayır, yoksa şöyle mi diyorsunuz] anlamında munkatı’a olması da mümkündür. اَمْ تَقُولُونَ fiilini [“Yoksa … mı diyorlar?!” şeklinde] يَ ile okuyanlara göre ise, اَمْ sadece munkatı’a olabilir. (Keşşaf)
تَقُولُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Mekulü’l-kavl cümlesi اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ ‘dir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اِنَّ ’nin ismi اِبْرٰه۪يمَ ‘dir. اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ kelimeleri اِبْرٰه۪يمَ’e matuftur. اِنَّ ’nin haberi ise كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ ’dur.
كَانَ ’nin ismi, cemi müzekker olan وا merfû muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. هُودًا ise haberidir. نَصَارٰى kelimesi atıf harfi اَوْ ile هُوداً kelimesine matuftur.
قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت dir. Hemze inkâri istifham harfidir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَعْلَمُ haberdir. İsmi tafdil kalıbındandır. اَمِ harfi atıf ve muttasıldır. اللّٰهُۜ lafza-i celâl, ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ ’ye matuftur. Veya mübtedadır ve haberi mahzuftur. Takdiri اَعْلَمُ (daha iyi bilir) şeklindedir.
وَ istînâfiyyedir. مَنْ istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اَظْلَمُ haberdir. İsmi tafdil kalıbındandır. مَنْ müşterek ism-i mevsûlu مِنْ harfi ceriyle birlikte اَظْلَمُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَتَمَ شَهَادَةً cümlesidir. كَتَمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir هُو zamiridir. شَهَادَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. عِنْدَ mekân zarfı شَهَادَةً ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. مِنَ اللّٰهِ car mecruru شَهَادَةً ’in mahzuf ikinci sıfatına müteallıktır.
وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
وَ istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel etmiştir. اللّٰهُ lafzı مَا ’nın ismidir. بِغَافِلٍ ’deki بِ harfi zaiddir. غَافِلٍ lafzen mecrur mahallen مَا ’nın haberi olarak mansubtur.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, عَنْ harfi ceriyle birlikte تَعْمَلُونَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ cümlesidir. تَعْمَلُونَ fiili, sülâsî mücerred olan عمل fiilinin muzarisidir.
Burada بِ harfi manayı pekiştirmek için gelmiş olup zaiddir. Olumlu cümlelerde ل harfinin tekid ifade etmesi gibi olumsuz cümlelerde de لَيْسَ ve مَا 'nın haberinin başında gelen بِ harfi tekid bildirir. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, II, 142)
Kur'an-ı Kerim'de بِ harfi 22 yerde لَيْسَ ’nin, 19 yerde de مَا ’nın haberinin başında zaid olarak gelmiştir. (Ahmet Yüksel, Biçim, Anlam ve İmlâ Yönüyle Arapçada Zaidlik)
اَمْ تَقُولُونَ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطَ كَانُوا هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ
Cümle istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır. Mekulü’l-kavl اِنَّ ile tekid edilmiş, isim cümlesi formunda faide-i haber inkâri kelamdır. Cümlenin müsnedi كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmiştir.
İstifham üslubunda olmasına rağmen cümle asıl olarak soru manası taşımamaktadır. Kınama ve tenkit ifade eden cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَمْ تَقُولُونَ şeklindeki istifham inkârîdir; yani mana “İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları Yahudi yahut Hristiyanlardır demeyin” şeklindedir. Bu mananın olumsuzluk harfi yerine istifham harfi ile ifade edilmesinde, dinleyen kişinin vicdanına dönmesini ve düşünmesini sağlama kastı vardır. Çünkü insan kendi kendine yalan söylemez.
اِبْرٰه۪يمَ - اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ - يَعْقُوبَ ,هُودًا - نَصَارٰىۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Peygamberlerin isimleri doğum tarihi sırasına göre 136. ayetteki gibi sayılmıştır. Bu üslup ıttırad sanatıdır. 136. ayetle bu ayet arasında tekrir ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اَمْ تَقُولُونَ fiilini تَ ile okuyanlara göre اَمْ edatı, 139. ayetteki اَتُحَٓاجُّونَنَا fiilinin başındaki hemzeye muadildir. Mana şöyledir: “Siz şu iki işten hangisini yapıyorsunuz? Allah’ın hikmeti hakkında tartışmak mı, yoksa peygamberler hakkında yahudilik / hristiyanlık iddiasında bulunmak mı?” Her iki fiilin başındaki istifhamdan maksat, bu iki hususu birlikte inkâr etmektir. Yine تَ ile olan kıraate göre; اَمْ edatının بل أتقولون [Hayır, yoksa şöyle mi diyorsunuz] anlamında munkatı’a olması da mümkündür. Bu ihtimale göre de hemze yine yadırgama belirtir. اَمْ تَقُولُونَ fiilini [“Yoksa … mı diyorlar?!” şeklinde] يَ ile okuyanlara göre ise, اَمْ ancak munkatı’a olabilir. (Keşşâf)
قُلْ ءَاَنْتُمْ اَعْلَمُ اَمِ اللّٰهُۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İnkarî manadaki istifham vaz edildiği anlamın dışında anlam kazandığı için mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَتَمَ شَهَادَةً عِنْدَهُ مِنَ اللّٰهِۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İnkarî manadaki istifham vaz edildiği anlamın dışında anlam kazandığı için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir. Yani, “Allah'ın bildirdiği o yanındaki gerçeği gizleyenden daha zalim kimse yoktur” demektir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
عِنْدَهُ izafeti muzâfın şanı içindir.
كَتَمَ - شَهَادَةً kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Bu ifade iki farklı anlama gelebilir. Birincisi; Ehl-i Kitaptan daha zalim hiç kimse yoktur. Çünkü onlar, bildikleri halde bu şahitliği gizlemişlerdir. İkincisi; eğer biz bu şahitliği gizlersek, bizden daha zalim hiç kimse olamaz. Dolayısıyla biz onu asla gizlemeyiz. Burada; Peygamber (s.a.v.)’in peygamberliği hususunda Ehl-i Kitabın, Allah’ın kendi kitaplarındaki şahitliğini ve başka hususlardaki şahitliklerini gizlediklerine dair üstü kapalı bir gönderme yapılmaktadır. Keşşâf)
وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ
وَ istînâfiyye veya atıftır. Cümle menfi isim cümlesi formunda gelmiştir. İsme isnad ve zaid harfle tekid edilen cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Ayetteki lafza-i celâlin telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırma kastıyla tekrarlanmasında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Burada maksad Allah Muhammed aleyhisselam’ın doğruluğunu ve beşaretini (yani peygamber olacağının önceden müjdelendiğini) gizlemenizden gafil değildir manasıdır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
Bu cümlede lazım-melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. ‘’Allah yaptıklarınızdan gafil değildir’’ cümlesiyle onlara gereken karşılığı verir anlamı kastedilmiştir. Yani tehdit ifade eder. (Kurtubî)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekit için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Olumsuz cümlenin haberinin başına gelen بِ harfi olumsuzluğu tekid eder. Bu; tercümeye asla şeklinde yansıtılabilir.