Bakara Sûresi 22. Ayet

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشاً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءًۖ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ  ...

O, yeri sizin için döşek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 الَّذِي O (Rabb) ki
2 جَعَلَ kıldı ج ع ل
3 لَكُمُ sizin için
4 الْأَرْضَ yeri ا ر ض
5 فِرَاشًا döşek ف ر ش
6 وَالسَّمَاءَ ve göğü س م و
7 بِنَاءً bina ب ن ي
8 وَأَنْزَلَ ve indirdi ن ز ل
9 مِنَ -ten
10 السَّمَاءِ gök س م و
11 مَاءً su م و ه
12 فَأَخْرَجَ çıkardı خ ر ج
13 بِهِ onunla
14 مِنَ -den
15 الثَّمَرَاتِ çeşitli ürünler ث م ر
16 رِزْقًا rızık olarak ر ز ق
17 لَكُمْ sizin için
18 فَلَا öyleyse
19 تَجْعَلُوا koşmayın ج ع ل
20 لِلَّهِ Allah’a
21 أَنْدَادًا eşler (denk) ن د د
22 وَأَنْتُمْ ve siz de
23 تَعْلَمُونَ bile bile ع ل م
 

Ayet tefsirinde İmam Kurtubi, bu ayeti kerimenin şanı yüce Allah’ın, insanı bütün yaratıklara muhtaç olmaktan kurtardığının delili olduğunu söyler. Hz Peygamber (sav) de bu hususa işaret ederek ‘’Allah’a yemin ederim sizden herhangi bir kimsenin ipini alıp sırtı üzerinde odun taşıması, ister versin ister vermesin, herhangi bir kimseden dilenmesinden onun için daha hayırlıdır buyurmuştur. Türlü sanat ve benzeri meslekler bütünüyle bu odun toplamanın kapsamı içine girer. Hırs, emel, dünya süsüne duyduğu rağbet sebebiyle kendisi gibi bir insana nefsini muhtaç eden bir kimse, Allah’a eş koşma yolunun ağzına gelmiş demektir’’ diyerek insanın sosyal hayatta en çok ihtiyaç duyduğu rızık temini hususunda topluma dolaylı nasihatlerde bulunmuş ve yön vermiştir. Sözkonusu nasihatlerini ayetin ifade ettiği şirke düşme hususuyla ilişkilendiren müfessirin savaş ve çeşitli sıkıntılı süreçlerde toplumun, gıda ihtiyacının artmasıyla tezahür edebilecek isyan ve Allahtan başka rızık verici arama eğilimine dikkatleri çekmiş olması ve bir uyarıda/hatırlatmada bulunarak sosyal hayatı yönlendirmiş olması da muhtemeldir.

Müfessirin 24. Ayetin tefsirini yaparken cehennme odun olacak insanların kimler olduğunu açıklamasının ardından ‘Allah bizi o cehenneme odun olmaktan muhafaza buyursun’ diye dua etmesi onun, bir Müslüman olarak nefsini ve ümmeti terğib ve terhib üslubu ile sakındırmasına, bu ifadeleri okuyan toplumu yönlendirmesine delil olarak zikredebilmektedir. Ayrıca yapılan duadan toplumun irşad edilmeye çalışıldığının çıkarılması da uzak bir ihtimal olarak görülmemektedir.

Kaynak: Kurtubi Tefsiri

https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp

 
Sahâbiler, Resûl-i Ekrem’e, Allah katında en büyük günahın hangisi olduğunu sordukları zaman “ Seni yarattığı halde Allah’a bir başkasını denk tutmamdır” diye ifade etti. 
(Buhari, Tevhid 1; Müslim,48).
 

خَلَقَ  fiili; yarattı, جَعَلَ fiili; yarattığı şeye sonradan bir görev verdi demektir.

 

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءًۖ

اَلَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl,  رَبَّكُمْ ’ un ikinci sıfatı olarak mahallen mansubdur.  İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Has ism-i mevsûller marife isimden sonra geldiğinde kelimenin sıfatı olur. Cümledeki yerine göre onun unsuru (Fail, mef’ûl,muzâfun ileyh) olur. (Arapça Dil Bilgisi, Nahiv, Dr. M.Meral Çörtü,s; 44)  

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. لَكُمْ  car mecruru  جَعَلَ fiiline mütealliktir. الْاَرْضَ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فِرَاشًا  kelimesi  الْاَرْضَ ‘ ın hali olup fetha ile mansubdur. السَّمَٓاءَ  atıf harfi وَ ‘ la  الْاَرْضَ ’ya matuftur.  السَّمَٓاءَ  mahzuf fiilin mef’ûlü bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, جعل السماء

şeklindedir. بِنَٓاءًۖ  kelimeside  السَّمَٓاءَ ‘nın hali olup fetha ile mansubdur. 

جَعَلَ  değiştirme manasında kalp fiillerindendir. جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

بِنَٓاءً  kelimesi masdardır. Bu, yapılmış bina edilmiş şeyin adı olmuştur.

Ayetteki ism-i mevsûl ve onun sıla cümlesi  اَلَّذ۪ي جَعَلَ  ifadesi ya önceki ayette geçen  الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ  ifadesinin sıfatı ve övgü, tazim ifadesi olarak nasb mahallindedir. Ya da mübteda olarak merfûdur. Ancak merfû olması halinde bile, mansub olduğu durumdaki övgü manasını taşır. (Keşşâf)

وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْۚ

Cümle atıf harfi  وَ ‘ la önceki sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir. اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline mütealliktir. مَٓاءً  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَخْرَجَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِه۪, car mecruru  اَخْرَجَ  fiiline mütealliktir. مِنَ الثَّمَرَاتِ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir.

رِزْقًا  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لَكُمْ  car mecruru  رِزْقًا ’ın mahzuf sıfatına mütealliktir.

Şayet, ‘’رِزْقًا kelimesini nasb eden nedir?’’ dersen, şöyle derim: Eğer مِنَ الثَّمَرَاتِ ifadesindeki  مِنَ  kısmîlik ifade ediyorsa, o zaman  رِزْقًا  kelimesi sebep bildiren mef‘ûl (mef‘ûlün leh) olarak mansupdur; fakat eğer  َمِنَ  beyân ifade ediyorsa o zaman  رِزْقًا kelimesi  اَخْرَجَ َ fiilinin mef‘ûlü olarak mansubdur. (Keşşâf)

اَخْرَجَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir. 

اَنْزَلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ‘dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıtadır. Takdiri  إن كرّمكم الله بهذه الخيرات (Eğer Allah sizi bu hayırlarla ikram ederse) şeklindedir. 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَجْعَلُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

لِلّٰهِ  car mecruru  تَجْعَلُوا  fiilinin mahzuf ikinci mef‘ûlüne mütealliktir. اَنْدَادًا  birinci mef‘ûlu olup fetha ile mansubdur.

وَ  haliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. تَعْلَمُونَ  mübtedanın haberi olup mahallen merfûdur. 

تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. amir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَنْدَادًا  kelimesi sıfat-ı müşebbehedir.

Sıfatı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsmi faile benzediği için bu adı almıştır. İsmi failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfatı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsmi fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfatı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


و atıf harfidir.Cümle önceki sıla cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesidir. اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline mütealliktir. مَٓاءً  kelimesi  اَنْزَلَ  fiilinin mef‘ûlu olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. اَخْرَجَ fetha üzere mebni mazi fiildir. بِه۪car mecruru  اَخْرَجَ  fiiline mütealliktir. مِنَ الثَّمَرَاتِ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir.

رِزْقًا mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdurdür. لَكُمْۚ  car mecruru  رِزْقًا ın mahzuf ikinci sıfatına mütealliktir.

اَخْرَجَ sülâsî mücerred fiile bir harf ilave edilerek mezid yapılan, if’âl babındadır. Sülâsîsi خَرَجَ dir. İf’âl babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zaman ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerred manasını ifade eder.

Şayet, ‘’رِزْقًا kelimesini nasb eden nedir?’’ dersen, şöyle derim: Eğer مِنَ الثَّمَرَاتِ ifadesindeki مِنَ kısmîlik ifade ediyorsa, o zaman رِزْقًا kelimesi sebep bildiren mef‘ûl (mef‘ûlün leh) olarak mansuptur; fakat eğer َمِنَ beyân ifade ediyorsa o zaman رِزْقًا kelimesi  اَخْرَجَ َ fiilinin mef‘ûlü olarak mansubdur. (Keşşâf)

و atıf harfidir.Cümle önceki sıla cümlesine atfedilmiştir. Fiil cümlesidir. اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline mütealliktir. مَٓاءً  kelimesi  اَنْزَلَ  fiilinin mef‘ûlu olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. اَخْرَجَ fetha üzere mebni mazi fiildir. بِه۪car mecruru  اَخْرَجَ  fiiline mütealliktir. مِنَ الثَّمَرَاتِ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir.

رِزْقًا mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdurdür. لَكُمْۚ  car mecruru  رِزْقًا ın mahzuf ikinci sıfatına mütealliktir.

اَخْرَجَ sülâsî mücerred fiile bir harf ilave edilerek mezid yapılan, if’âl babındadır. Sülâsîsi خَرَجَ dir. İf’âl babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zaman ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerred manasını ifade eder.

Şayet, ‘’رِزْقًا kelimesini nasb eden nedir?’’ dersen, şöyle derim: Eğer مِنَ الثَّمَرَاتِ ifadesindeki مِنَ kısmîlik ifade ediyorsa, o zaman رِزْقًا kelimesi sebep bildiren mef‘ûl (mef‘ûlün leh) olarak mansuptur; fakat eğer َمِنَ beyân ifade ediyorsa o zaman رِزْقًا kelimesi  اَخْرَجَ َ fiilinin mef‘ûlü olarak mansubdur. (Keşşâf)

 

اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءًۖ

Ayet önceki ayetteki رَبَّكُمُ için sıfat olarak gelmiştir. Sıfatlar anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

السَّمَٓاءَ - الْاَرْضَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, mürâât-ı nazîr; فِرَاشًا - بِنَٓاءً  arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

Bazı îcâzu’l-Kur’an müellifleri bu ayet vb.ayetlerde de muḳabele sanatının olduğu fikrindedirler. Yerle gök arasındaki tezatlık malumdur, döşek ile bina arasında ise bina ile kastedilenin yükseklik olduğu düşünülür ve manevî bir ṭıbâḳın varlığı kabul edilirse muḳabele sanatı gerçekleşmiş olur. (Zerkeşî, Burhân fî ‘Ulûmi’l-Ḳur’ân, III, 456.)

Car ve mecrurun mef‘ûle takdim edilmesi muhatapların menfaatine olan süruru hızlıca beyan etmek içindir. Ayrıca uyandırılmak istenen meraktan dolayı mef‘ûl car mecrurdan sonra gelebilir. Özellikle de muhataba yapılan ikazdan sonra lutfedilen kabiliyet ile ona fayda sağlayacak ameli yapabilir olduğunun zihinde canlandırılması için car mecrur, mef‘ûlün önüne geçmiştir. (Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'âni'l Kerim, Ruveyni 208. soru)

Burada “yatak” ve “bina” kelimeleri arasında manevî tıbâk vardır. Bina, yüksek olduğu için yatağın zıddı olur.

جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً [Yeryüzünü sizin için bir yatak, göğü de tavan kıldı] cümlesinde ince bir mukabele sanatı vardır. Zira ayette اَرْضَ ‘ın mukabilinde السَّمَٓاءَ kelimesi, فِرَاشًا mukabilinde de بِنَٓاءً zikredilmiştir. Bu da güzel edebî sanatlardandır. (Safvetü't Tefâsir)

فِرَاشًا ifadesinde istiare vardır. Çünkü Allah Teâlâ, yeri yayılmada döşeğe göğü yükseklikte binaya benzetmiştir. (Safvetü't Tefâsir)

وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْۚ

Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. و ’la öncesine atfedilen cümlede atıf sebebi temasüldür.

مِنَ الثَّمَرَاتِ ifadesindeki مِنَ kısmîlik (ba‘ziyyet) ifade eder. Ayrıca nekre olarak kullanılmış olan مَٓاءً (su) ve رِزْقًا (rızık) kelimeleri bu kısmîlik manasını barındırmaktadır. Burada sanki “Gökten suyun bir kısmını indirdik ve onun meyvelerinin bazılarını çıkardık ki bu sizin rızkınızın bir kısmı olsun” anlamı kastedilmiştir. İşte buradaki anlamın sıhhatine uygun olan görüş budur. Zira Allah Teâlâ bütün suyu gökten indirmemiş; bütün meyveleri yağmurla çıkarmamış; bütün rızkı meyvelerden ibaret kılmamıştır. Yine مِنَ الثَّمَرَاتِ ifadesindeki مِنَ ’in, beyân ifade eden مِنَ harfi (min-i beyâniyye) olması da mümkündür. (Keşşâf)

Burada اَنْزَلَ fiili Allah Teâlâ'ya isnad edilmiştir. Bu da insan için suyun önemli olması sebebiyledir.

Tefsîrü'l Kebîr'de şöyle yazılıdır: Suyun indirilmesi her yerde çok görülen ve her zaman tekrarlanan açık bir nimettir. Bu sebeple Allah Teâlâ insanın kendi nimetlerine şükretmesi için ve böylece Allah’ın ona olan rahmetinin artması için, onun dikkatini çekerek bu fiili açıkça kendisine isnad etmiştir. Aynı şekilde bitkilerin yetiştirilmesi de اَخْرَجَ şeklinde kendisine isnad edilmiştir. Suyu indiren de bitkileri yetiştiren de odur. (Sâmerrâî, Yasin Sûresi, Beyânî Tefsir Metodu)

مَٓاءً - رِزْقًا kelimelerinin nekre gelişi nev ve kıllet ifade eder.

Suyun tamamı gökyüzünden inmediği için azlık ve baz'iyet ifade eder. Çünkü bunun dışında da çok su vardır. Meyvelerin tamamı da rızık değildir. (Min Garîbi Belâgati'l Kur'âni'l Kerim, Ruveyni)

Ayette farklı anlama gelen مِن ’ler arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.

مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً ifadesinde sonradan gelen مَٓاءٍ kelimesine dair merak uyandırmak  ya da semâ’nın suyun kaynağı olması sebebiyle car mecrur mef‘ûlün önüne geçmiştir. (Min Garîbi Belâgati'l Kur'âni'l Kerîm, Ruveyni, 213.soru)

Ayette yeryüzü gökyüzünden önce zikredilmiştir. Çünkü insanların yeryüzüne ihtiyacı ve ondan yararlanması daha fazla ve daha açıktır. Cenâb-ı Allah gökyüzünü üstümüze kurulmuş yüksek bir kubbe yapmıştır. "Sema" (gökyüzü), cins isim olup bir veya birkaç semâ için de kullanılır. "Bina"; çatı, tavan, kubbe, dam gibi sakfı olan ve barınmak için yapılan şeylere denir. (Ebus Suud)

فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَادًا وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Şartın cevabı, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mef‘ûlun hazfedilmesi sebebiyle cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafz-ı celâlde tecrîd sanatı vardır.

السَّمَٓاءِ ‘nin tekrarında reddü'l-acüz ale's-sadr تَجۡعَلُوا۟ - جَعَلَ kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

مَٓاءً - رِزْقًا - ٱلثَّمَرَ ٰ⁠تِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

لِلّٰهِ kelimesi ile zamir zikredilmesi gereken yerde zahir isim zikredilerek ıtnâb yapılmıştır.

Ayette, Allah isminin yerini tutacak bir zamir yerine özellikle ism-i celâlin zikredilmesi, O’nun sıfatlarını ve ulûhiyet (tanrılık) vasfını tayin ettikten sonra hak mabud olduğunu bildirmek içindir. (Min Ğarîbi Belâgati'l Kur'âni'l Kerim, Ruveyni, 224.soru)

تَعْلَمُونَ fiilinin mef‘ûlü ifade edilmemiş adeta (genel olarak); “sizler ilim ve marifet ehli insanlarsınız” denilmek istenmiştir. Bu ifadedeki kınama muhtevası gayet açık ve vurguludur, yani şöyle denilmiştir: Sizler her şeyi çok iyi bilen, temyiz kabiliyetine sahip insanlarsınız; ama din işinde Allah’a ortak koşuyor olmanız cehâletin, akılsızlığın son noktasıdır. تَعْلَمُونَ fiilinin mef‘ûlü olarak “O’nun benzersiz olduğunu” veya “O’nunla putlar arasındaki farkı” ya da “Allah’ın yaptıklarını putların yapamayacağını” ifadesinin takdir edilmesi de mümkündür. Nitekim şuayette de bu durum ifade edilmiştir; [Sizin ‘ortaklarınız arasında, bunlardan birini yapabilen var mı?!] Rûm 30/40 (Keşşaf)

Hal cümleleri, konuya açıklık getirmek amacıyla yapılan ıtnâbtır.

Müsnedin muzari fiil oluşu, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhayyileyi canlandırarak, muhatabın konuyu kavramasında etkili olur.

Muzari fiilin tercih edilmesi olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. muzari fiilin geldiği hâllerde çoğunlukla bu gâye mevcuttur. muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.