وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَا |
|
|
2 | تَنْكِحُوا | evlenmeyin |
|
3 | الْمُشْرِكَاتِ | müşrik (Allah’a ortak koşan) kadınlarla |
|
4 | حَتَّىٰ | kadar |
|
5 | يُؤْمِنَّ | inanıncaya |
|
6 | وَلَأَمَةٌ | bir cariye |
|
7 | مُؤْمِنَةٌ | inanan |
|
8 | خَيْرٌ | daha hayırlıdır |
|
9 | مِنْ | -dan |
|
10 | مُشْرِكَةٍ | ortak koşan (hür) kadın- |
|
11 | وَلَوْ | ve eğer |
|
12 | أَعْجَبَتْكُمْ | hoşunuza gitse bile |
|
13 | وَلَا |
|
|
14 | تُنْكِحُوا | evlendirmeyin |
|
15 | الْمُشْرِكِينَ | ortak koşan erkeklerle |
|
16 | حَتَّىٰ | kadar |
|
17 | يُؤْمِنُوا | iman edinceye |
|
18 | وَلَعَبْدٌ | ve bir köle |
|
19 | مُؤْمِنٌ | inanan |
|
20 | خَيْرٌ | daha hayırlıdır |
|
21 | مِنْ | -ten |
|
22 | مُشْرِكٍ | müşrik erkek- |
|
23 | وَلَوْ | eğer |
|
24 | أَعْجَبَكُمْ | hoşunuza gitse bile |
|
25 | أُولَٰئِكَ | (Zira) onlar |
|
26 | يَدْعُونَ | çağırıyorlar |
|
27 | إِلَى |
|
|
28 | النَّارِ | ateşe |
|
29 | وَاللَّهُ | Allah ise |
|
30 | يَدْعُو | çağırıyor |
|
31 | إِلَى |
|
|
32 | الْجَنَّةِ | cennete |
|
33 | وَالْمَغْفِرَةِ | ve mağfirete |
|
34 | بِإِذْنِهِ | izniyle |
|
35 | وَيُبَيِّنُ | ve açıklar |
|
36 | ايَاتِهِ | ayetlerini |
|
37 | لِلنَّاسِ | insanlara |
|
38 | لَعَلَّهُمْ | umulur ki |
|
39 | يَتَذَكَّرُونَ | düşünürler |
|
A’cebe, Arapçada olumlu bir mana taşır. Hayrete düşürecek kadar güzel demektir.
Bu ayette de mukabeleler var. Mananın tam olarak yerleşmesi istenmiş.
Peygamber Efendimiz s.a.v.’in hadisi: Evlenirken üç şeye bakın: soy, güzellik ve din. Siz dindar olanı seçin. İnsan sevdiği kişiden etkilenir. Bunun için müşrikle evlenmek küfre yol açabilir.
Kur’ân sadece ne yiyip ne içeceğinizi, nasıl giyinip nasıl infak edeceğinizi söyleyen bir din değildir. Bilakis hayatın her alanına dokunur. Önceki ayetlerde Allah yolunda hicretten bahsedilmişti. Hicretten sonra ortaya çıkabilecek olası evlilik durumlarını düzenliyor bu ayet. İyi bir evlilik iyi çocukları iyi çocuklar da sağlıklı bir toplumu oluşturur. İyi bir evliliğin temelleri için ana kural veriliyor.” Müşrik kadınlarla evlenmeyin.” Kur’ân kitap ehli olanlarla müşrikleri ayrı tutar.
Önce erkeklere “La tenkihu” yani evlenmeyin, sonra bekar kadınlara ”müşrik erkeklerle evlenmeyin” hitabıdır. Ama sorumluluk, kadının velisi olan erkekte olduğu için hitap yine erkeklere” müşrik erkeklerle (mümin kadınları) evlendirmeyin” şeklindedir.
Şerake شرك :
شِرْكٌ ister maddi ister manevi olsun, bir şeyin iki ve daha fazla kişiye ait olmasıdır. İnsan ve atın canlılıkta, iki atın koyu kestane ve siyah renkte ortak olmaları gibi.. Yine örneğin tuzak hakkında الشَرَك kelimesinin kullanılması, onun avlanma işleminde avcıyla münasebeti sebebiyledir.
İnsanın dinde şirk koşması iki çeşittir; 1- Büyük şirk Allah`ın ortağı olduğunu iddia etmektir. Bu küfrün en büyüğüdür. 2- Küçük şirk Bazı işlerde Allah'ın yanı sıra başkasının da hoşnutluğunu gözetmektir. Buda ayetlerde işaret edilen riya ve nifaktır. Şu ayet her iki şirk çeşidini de içermektedir, 18/110 قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَداً Kimisi ayette geçen müşriklerden kastedilenin Ehli Kitabın dışındakiler olduğunu söyler.
كفر- شرك farkına gekince; küfrün birçok özelliği vardır. Küfrün her bir hasleti imandan bir haslete zıddır. Çünkü kul küfürden bir haslet işlediği zaman imandan bir haslet yitirmiş olur. Şirk ise tek bir haslettir. Şirk Allah ile birlikte yada Allah dışında ilah icad etmektir. Şirk kelimesinin türeyişi bu anlamdan kaynaklanmaktadır. Küfrün asıl anlamı nankörlük etmek, zıddı ise şükürdür. Allah'a küfrün zıddı imandır. Ancak imanını yitirene Allah'ın haklarını ve verdiği nimetlere karşılık şükretme yükümlülüğünü zayi ettiği için kafir denilmiştir. Dolayısıyla o nimetleri kafir(örten) gibi olmuştur. Gerçek anlamda şirkin zıddı ihlastır. Daha sonra her tür küfür hakkında kullanıldığı için şirkin zıddı da iman olmuştur. Allah'ın nimetlerini inkar konumunda olmayan birinin kafir diye isimlendirilmesi caiz değildir. Çünkü küfür kelimesinin taşıdığı masiyet çok büyüktür. Küfür de iman gibi şeri bir isimdir.
İnsan her halukarda ya muvahhid yada müşrik olmaktan soyutlanamaz. (Müfredat-Tahqiq-Furuq)
Kuran’ı Kerim’de pekçok türevleriyle 168 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri iştirak, müşterek, şirk, müşrik, şerik ve şirkettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ
وَ istînâfiyyedir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَنكِحُوا۟ fiili نَ ‘un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ٱلۡمُشۡرِكَـٰتِ mef’ulun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. حَتَّىٰ gaye bildiren cer harfidir. یُؤۡمِنَّۚ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تَنكِحُوا۟ fiiline müteallıktır. یُؤۡمِنَّ fiiline, نَ ’un nisvenin bitişmesiyle mebni muzari fiildir. نَ ’un nisve fail olarak mahallen merfûdur.
وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ
وَ istînâfiyye, لَ ibtidaiyyedir. Ebu Müslim, لَأَمَةࣱ sözündeki lam harfinin, tekid ifade etmesi bakımından, kasem lamına benzediğini söylemiştir. (Fahreddin er-Razi)
أَمَةࣱ mübtedadır. مُّؤۡمِنَةٌ kelimesi أَمَةࣱ ’un sıfatıdır. خَیۡرࣱ haberdir. خَیۡرࣱ ism-i tafdil kalıbındandır. مِّن مُّشۡرِكَةࣲ car mecruru خَیۡرࣱ ’e müteallıktır. وَ haliyyedir. لَوۡ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. أَعۡجَبَتۡ şart fiilidir. أَعۡجَبَتۡ fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir. Muttasıl zamir كُمۡ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; لو أعجبتكم المشركة فالمؤمنة خير (şayet müşrik kadın hoşunuza gitse de mümin kadın daha hayırlıdır.) şeklindedir.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَنكِحُوا۟ fiili نَ ‘un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ٱلۡمُشۡرِكِینَ mef’ûlun bihtir. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar. حَتَّىٰ gaye bildiren cer harfidir. یُؤۡمِنُوا۟ muzari fiilini gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde تُنكِحُوا۟ fiiline müteallıktır. یُؤۡمِنُوا۟ fiili نَ ‘un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تُنكِحُوا۟ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi نكح ’dır. İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat) tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
لَأَمَةࣱ kelimesinin başındaki لَ harfi vurgulama anlamı katmak için gelmiştir. أَمَةࣱ cariye anlamına gelir. Çoğulu إمَاءُ ’dır. Masdarı اَلْإِمْوَةُ ’dür.
تَأَمَّيْتُهَا ٬ اَمَيْتُهَا ; bir kadını cariye edinmek anlamına gelir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ
وَ istînâfiyyedir. لَ ibtidaiyyedir. عَبۡدࣱ mübtedadır. مُّؤۡمِنٌ kelimesi عَبۡدࣱ ’un sıfatıdır. خَیۡرࣱ haberdir. خَیۡرࣱ ism-i tafdil kalıbındandır. مِّن مُّشۡرِكࣲ car mecruru خَیۡرࣱ ’e müteallıktır.
وَ haliyyedir. لَوۡ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. أَعۡجَبَ şart fiilidir. أَعۡجَبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir كُمۡ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; لو أعجبكم المشرك فالمؤمن خير (şayet müşrik erkek hoşunuza gitse de mümin erkek daha hayırlıdır) şeklindedir.
İşaret ism-i أُو۟لَـٰۤىِٕكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. یَدۡعُونَ fiili muzari olup haber olarak mahallen merfûdur. إِلَى ٱلنَّارِ car mecruru یَدۡعُونَ fiiline müteallıktır.
وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟
وَ atıf harfidir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübtedadır. یَدۡعُوۤا۟ muzari fiili haber olarak mahallen merfûdur. إِلَى ٱلۡجَنَّةِ car mecruru یَدۡعُوۤا۟ fiiline müteallıktır. ٱلۡمَغۡفِرَةِ kelimesi ٱلۡجَنَّةِ ’e matuftur. بِإِذۡنِ car mecruru یَدۡعُوۤا۟ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. یُبَیِّنُ muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. ءَایَـٰتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لِلنَّاسِ car mecruru یُبَیِّنُ fiiline müteallıktır.
لَعَلَّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir, إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri, لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. یَتَذَكَّرُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
یَتَذَكَّرُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tefa’ûl babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ
وَ istînâfiyye, لَا nahiyedir. Nehiy üslubundaki cümle talebî inşâî isnaddır. Gaye bildiren cer ve masdar harfi حَتّٰى ’yı takip eden masdar tevilindeki cümle, müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İstînâf وَ ’ıyla gelen cümledeki لَ tekid ifade eden ibtida harfidir. Mübteda ve haberden müteşekkil bu isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.
أَمَةࣱ , مُّؤۡمِنَةٌ ’un sıfatıdır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
لَوۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡ cümlesi şart üslubunda talebi inşâi isnaddır. أَعۡجَبَتۡكُمۡ şart cümlesi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidâi kelamdır.
مُّؤۡمِنَةٌ - مُّشۡرِكَةࣲ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
یُؤۡمِنَّۚوَ- مُّؤۡمِنَةٌ ve ٱلۡمُشۡرِكَـٰتِ - مُّشۡرِكَةࣲ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bir rivayete göre Müslümanların müşrik akrabalarının yetimleri kalıyor, onlar da bu yetimlerle bir arada bulunabilme ruhsatını elde etmek için onları nikâhlarına almayı istiyorlardı. Burada harp halinde olan müşrik kadınla evlenmenin böyle olmadığı beyan edilmiştir. ‘’Kâfir kadınlarla evlenmeyin’’ manasına gelmektedir. حَتَّىٰ یُؤۡمِنَّۚ [İman etmedikçe] ifadesi ‘’İslam’a girmedikçe’’ anlamındadır. Yasaklamanın süresi bir şarta bağlanmıştır.
لَأَمَةࣱ kelimesinin başındaki لَ harfi vurgulama anlamı katmak için gelmiştir.
خَیۡرࣱ مِّن مُّشۡرِكَةࣲ [Müşrik bir hür kadından daha iyidir.] Yani müşrik bir hür kadından evlenilmeye daha layıktır. لَوۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡۗ [Hoşunuza gitse bile] ifadesi isteseniz ve çok hoşlansanız bile demektir. Allah Teâlâ imkânları genişletmiştir, artık müşrik kadınlarla evlenmeye gerek kalmamıştır. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ
وَ istînâfiyye, لَا nahiyedir. Nehiy üslubundaki cümle talebi inşâî isnaddır. Gaye bildiren cer ve masdar harfi حَتّٰى ’yı takip eden masdar tevilindeki cümle, müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İstînâf وَ ’ıyla gelen cümledeki لَ tekid ifade eden ibtida harfidir. Mübteda ve haberden müteşekkil bu isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.
عَبۡدࣱ ,مُّؤۡمِنٌ ’un sıfatıdır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
لَوۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡ cümlesi şart üslubunda talebi inşâi isnaddır. أَعۡجَبَتۡكُمۡ şart cümlesi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidâi kelamdır.
مُّؤۡمِنٌ - مُّشۡرِكࣲ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
یُؤۡمِنُوا۟ۚ - یُؤۡمِنَّۚ - مُّؤۡمِنٌ ; ٱلۡمُشۡرِكِینَ - مُّشۡرِكࣲ ve تَنكِحُو- تُنكِحُوا۟ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَلَا تَنكِحُوا۟ ٱلۡمُشۡرِكَـٰتِ حَتَّىٰ یُؤۡمِنَّۚ وَلَأَمَةࣱ مُّؤۡمِنَةٌ خَیۡرࣱ مِّن مُّشۡرِكَةࣲ وَلَوۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡۗ cümlesiyle, وَلَا تُنكِحُوا۟ ٱلۡمُشۡرِكِینَ حَتَّىٰ یُؤۡمِنُوا۟ۚ وَلَعَبۡدࣱ مُّؤۡمِنٌ خَیۡرࣱ مِّن مُّشۡرِكࣲ وَلَوۡ أَعۡجَبَكُمۡۗ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
ٱلۡمُشۡرِكَـٰتِ - ٱلۡمُشۡرِكِینَ ve أَمَةࣱ - عَبۡدࣱ kelime grupları arasında murâât-ı nazîr sanatı vardır.
[İman etmedikçe müşrik erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin.] Yani kızlarınızı onlarla nikâhlamayın. Bu hüküm küçük yaştaki kızlarla ilgilidir. Büyüklerin kendi başlarına evlenme hakları vardır. Büyük yaştaki kızları ancak rızaları olması halinde babaları evlendirebilir. Kızlara [evlenmek isteyip istemedikleri sorulduğunda] susmaları razı geldikleri anlamı taşır. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ
Müstenefe olarak fasılla gelen cümle isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife oluşu, işaret edilene tahkir ifade eder. İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.
Cümlenin müsnedi یَدۡعُونَ , muzari sıygada faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.
Akabindeki وَ ’la öncesine atfedilen cümle de isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir.
أُو۟لَـٰۤىِٕكَ یَدۡعُونَ إِلَى ٱلنَّارِۖ cümlesi ile وَٱللَّهُ یَدۡعُوۤا۟ إِلَى ٱلۡجَنَّةِ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
ٱلۡجَنَّةِ , ٱلۡمَغۡفِرَةِ ‘ye matuftur.
Allah’ın davet ettiklerinin cennet ve mağfiret olarak açıklanması taksim sanatıdır.
یَدۡعُونَ - یَدۡعُوۤا۟ ve أَعۡجَبَكُمۡۗ - أَعۡجَبَتۡكُمۡۗ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
...یُبَیِّنُ ءَایَـٰتِهِۦ cümlesi ...یَدۡعُوۤا۟ cümlesine matuftur. Muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ءَایَـٰتِهِ ve بِإِذۡنِهِ izafetleri, Allah Teâlâ’ya aid zamire muzâf olmaları nedeniyle ءَایَـٰتِ ve إِذۡنِ için tazim ve teşrif ifade eder.
ٱلۡجَنَّةِ ve ٱلنَّارِۖ kelimeleri arasında tıbak-ı icâb sanatı vardır.
Bu ayette altılı mukabeleden başka ayrıca tıbâk, cinas, müşâkele, tefrîk sanatları da vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi, S. 38)
أَمَةࣱ مُّؤۡمِنَةٌ [İmanlı bir cariye] ister hür ister köle olsun; imanlı bir kadın, keza imanlı bir köle; bütün insanların erkekli, kadınlı Allah’ın kulları olması sebebiyle مِّن مُّشۡرِكَةࣲ وَلَوۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡۗ [müşrik bir kadından, o hoşunuza gitse de] müşrik bir kadının hoşunuza gitmesi ve sizin onu sevmeniz durumunda dahi خَیۡرࣱ [daha iyidir.] İmanlı bir cariye buna rağmen o müşrik kadından daha hayırlıdır. أُو۟لَـٰۤىِٕكَ [Çünkü bunlar] yani müşrik kadın ve erkekler ٱلنَّارِۖ [küfre] Allah’ı inkâra çağırırlar. Dolayısıyla, onlara yaraşan kendileriyle dostluk ve hısımlık bağı kurulmaması ve onlarla müminler arasında vuruşma ve savaştan başka bir şey olmamasıdır. [Oysa Allah] yani Allah’ın velî kulları olan müminler ٱلۡجَنَّةِ وَٱلۡمَغۡفِرَةِ [cennete ve bağışlanmaya] yani bu ikisine ulaştıracak olana یَدۡعُوۤا۟ [çağırır.] Dolayısıyla, kendileriyle dostluk ve hısımlık bağı kurulması ve başkalarına tercih edilmemesi gerekenler onlardır. بِإِذۡنِهِ [Kendi izniyle] yani cennet ve mağfiretin, sayesinde hak edileceği ameli Allah’ın müyesser ve muvaffak kılmasıyla. (Keşşâf)
لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟
Ayetin son cümlesi ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Gayrı talebî inşâ cümlesidir.
لَعَلَّ , vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfidir.
لَعَلَّ ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Umulur ki anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıkıp haberî anlama geldiği için, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Ta’lil cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
لَعَلَّ edatı, terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine olan bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Kutrub (v. 106/724) ise: لَعَلَّ kelimesinin “için” manasında olduğunu söylemiştir.
[Allah, ayetlerini insanlara açıklar.] Yani emir ve yasakları, vaad ve tehditlerini beyan eder. [Düşünüp ders alsınlar diye.] Yani öğüt alsınlar diye. ذكرته فتذكر “Ona hatırlattım, o da hatırladı yani öğüt aldı.” demektir. Zikir, öğüt vermek anlamına gelir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
حَتَّىٰ - خَیۡرࣱ - ٱللَّهُ Kelimelerinin ayette tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.