اَلَمْ تَرَ اِلَى الْمَلَأِ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰىۢ اِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكاً نُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ اَلَّا تُقَاتِلُواۜ قَالُوا وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نُقَاتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَدْ اُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَاَبْنَٓائِنَاۜ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَلَمْ |
|
|
2 | تَرَ | görmedin mi? |
|
3 | إِلَى |
|
|
4 | الْمَلَإِ | ileri gelenlerini |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | بَنِي | oğullarının |
|
7 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
8 | مِنْ |
|
|
9 | بَعْدِ | sonra |
|
10 | مُوسَىٰ | Musa’dan |
|
11 | إِذْ | hani |
|
12 | قَالُوا | demişlerdi |
|
13 | لِنَبِيٍّ | Peygamberlerine |
|
14 | لَهُمُ | onlar |
|
15 | ابْعَثْ | gönder |
|
16 | لَنَا | bize |
|
17 | مَلِكًا | bir hükümdar |
|
18 | نُقَاتِلْ | (onun önderliğinde) savaşalım |
|
19 | فِي | -nda |
|
20 | سَبِيلِ | yolu- |
|
21 | اللَّهِ | Allah |
|
22 | قَالَ | dedi |
|
23 | هَلْ |
|
|
24 | عَسَيْتُمْ | olurmu ki? |
|
25 | إِنْ | eğer |
|
26 | كُتِبَ | yazılınca (farz kılınınca) |
|
27 | عَلَيْكُمُ | size |
|
28 | الْقِتَالُ | savaş |
|
29 | أَلَّا |
|
|
30 | تُقَاتِلُوا | savaşmazsanız |
|
31 | قَالُوا | dediler ki |
|
32 | وَمَا |
|
|
33 | لَنَا | bizler |
|
34 | أَلَّا |
|
|
35 | نُقَاتِلَ | neden savaşmayalım |
|
36 | فِي |
|
|
37 | سَبِيلِ | yolunda |
|
38 | اللَّهِ | Allah |
|
39 | وَقَدْ | oysa |
|
40 | أُخْرِجْنَا | biz çıkarılıp sürüldük |
|
41 | مِنْ | -dan |
|
42 | دِيَارِنَا | yurtlarımız- |
|
43 | وَأَبْنَائِنَا | ve oğullarımız(ın arasın)dan |
|
44 | فَلَمَّا | fakat |
|
45 | كُتِبَ | yazılınca |
|
46 | عَلَيْهِمُ | kendilerine |
|
47 | الْقِتَالُ | savaş |
|
48 | تَوَلَّوْا | yüz çevirdiler |
|
49 | إِلَّا | hariç |
|
50 | قَلِيلًا | pek azı |
|
51 | مِنْهُمْ | içlerinden |
|
52 | وَاللَّهُ | Allah |
|
53 | عَلِيمٌ | bilir |
|
54 | بِالظَّالِمِينَ | zalimleri |
|
اَلَمْ تَرَ اِلَى الْمَلَأِ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰىۢ اِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكاً نُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ
Hemze istifham harfidir. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَرَ illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri أنت dir. إِلَى ٱلۡمَلَإِ car mecruru تَرَ fiiline müteallıktır. مِنۢ بَنِیۤ car mecruru ٱلۡمَلَإِ ’nin mahzuf haline müteallıktır.
بَنِیۤ kelimesi cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için cer alameti ى ’dir. اِسْرَٓاء۪يلَ muzâfun ileyhtir. Gayrı munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır. مِنۢ بَعۡدِ car mecruru ٱلۡمَلَإِ ’nin ikinci mahzuf haline müteallıktır. مُوسَىٰۤ ismi elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Ayetteki, مِنۢ بَنِیۤ إِسۡرَ ٰۤءِیلَ cer edatı ba’diyet içindir; yani ‘bazıları, bir kısmı’ manasındadır. مِنۢ بَعۡدِ مُوسَىٰۤ [Musa'dan sonra] demek, Musa'nın ölümünden sonra demektir. Buradaki مِنۢ edatı ise ibtidaî gaye içindir yani, “.....den itibaren” manasına gelir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
إِذۡ zaman zarfı, mahzuf muzâfa müteallıktır. Takdiri; ألم تر إلى قصة الملأ (Melenin kıssasını bilmediniz mi) şeklindedir. قَالُوا۟ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لِنَبِیࣲّ car mecruru قَالُوا۟ fiiline müteallıktır. لَّهُمُ car mecruru نَبِیࣲّ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır.
Mekulü’l-kavl cümlesi ٱبۡعَثۡ لَنَا مَلِكࣰا ’dir. ٱبۡعَثۡ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail müstetir olup takdiri أنت ‘dir. لَنَا car mecruru ٱبۡعَثۡ fiiline müteallıktır. مَلِكࣰا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. نُقَاتِلْ talebin cevabı olduğu için sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. فِی سَبِیلِ car mecruru نُقَاتِلْ fiiline müteallıktır. ٱللَّهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تَرَ fiili iki mef’ûle müteaddi olan fiillerdendir. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَ , faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, تَرَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Kur’ân'da geçen أولم تر ile ألم تر arasındaki fark için, vav harfiyle gelen ta‘bîrin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delîl çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.
أولم تر ta‘bîrinin, hayâtta misâli çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.
ألم تر ta‘bîrinin de, çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329)
اَلَمْ تَرَ ifadesi zahiren istifhâm ise de muhatabı taaccübe sevk eden bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ifade Kur’ânın en azim cümlelerinden biridir. Pek çok kez tekrarlanmıştır. Bundan sonra da acayip, garip, akla-mantığa aykırı şeyler zikredilmiştir. (Muhammed Ebû Mûsâ, Ğâfir Sûresi Belâği Tefsîri, S. 343)
قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ اَلَّا تُقَاتِلُواۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Mekulü’l-kavl cümlesi هَلۡ عَسَیۡتُمۡ ’dur. قَالَ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur. هَلۡ istifham harfidir. عَسَیۡ recâ fiillerindendir. كَانَ gibi ismini ref haberini nasb eder. تُمۡ muttasıl zamiri عَسَیۡ ’nın ismidir.
إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كُتِبَ şart fiilidir. Mahallen meczumdur. Meçhul mazi fiildir. عَلَیۡكُمُ car mecruru كُتِبَ fiiline müteallıktır. ٱلۡقِتَالُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri; فلا تبادرون إلى القتال (Savaşmak için acele etmeyin) şeklindedir.
اَنْ masdar harfidir. لاَ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, عَسَیۡ fiilinin haberi olarak mahallen mansubtur. تُقَـٰتِلُوا۟ fiili نَ harfinin hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
تُقَـٰتِلُوا۟ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi قتل ’dir. Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
قَالُوا وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نُقَاتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَدْ اُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَاَبْنَٓائِنَاۜ
Fiil cümlesidir. قَالُوا۟ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. وَ atıf harfidir. Mekulü’l-kavl cümlesi مَا لَنَاۤ أَلَّا نُقَـٰتِلَ ’dir. İstifham ismi مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. لَنَاۤ car mecruru mahzuf habere müteallıktır. اَنْ masdar harfidir. لاَ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَنْ ve masdar-ı müevvel, takdir edilmiş في harf-i ceriyle birlikte mahzuf habere müteallıktır. Takdiri; أيّ شيء ثابت لنا في ترك القتال؟ (Savaşmayı terk edersek bize ne gerekir) şeklindedir. نُقَـٰتِلَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. فِی سَبِیلِ car mecruru نُقَـٰتِلَ fiiline müteallıktır. ٱللَّهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ haliyyedir. قَدۡ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. أُخۡرِجۡنَا sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir نَا naib-i fail olarak mahallen merfûdur. مِن دِیَـٰرِ car mecruru أُخۡرِجۡنَا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. أَبۡنَاۤىِٕنَا kelimesi atıf harfi وَ’la مِن دِیَـٰرِنَا ’ya matuftur.
فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْۜ
فَ istînâfiyyedir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. تَوَلَّوۡا۟ fiiline müteallıktır. Şart fiili كُتِبَ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Meçhul mazi fiildir. عَلَیۡكُمُ car mecruru كُتِبَ fiiline müteallıktır. ٱلۡقِتَالُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. تَوَلَّوۡا۟ fiili şartın cevabıdır. Elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. إِلَّا istisna edatıdır. قَلِیلࣰا kavmin cinsi olduğu için müstesna muttasıl olup fetha ile mansubtur. مِّنۡهُمۡ car mecruru قَلِیلࣰا ’in mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ
اَلَمْ تَرَ اِلَى الْمَلَأِ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰىۢ اِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكاً نُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ
Ayet isti’naf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, gerçek manada soru olmayıp, kınama ve azarlama manasındadır. Vaz edildiği anlamın dışında mana ifade ettiği için mecâz-ı mürsel mürekkeptir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Çünkü, Allah Teâlâ’nın soru sorup cevap beklemesi muhaldir.
Zaman zarfı إِذۡ ‘in muzafun ileyhi olan ...قَالُوا۟ لِنَبِیࣲّ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin mekulü’l-kavli olan ...ٱبۡعَثۡ لَنَا مَلِكࣰا cümlesi ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bütün kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
سَبِیلِ ٱللَّهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan sebil, şeref kazanmıştır.
سَبِیلِ ٱللَّهِ [Allah’ın yolu] ibaresinde tasrîhî istiâre vardır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir.
فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ ibaresinde فِی harfi de إلى harfi yerine istiare edilmiştir. Allah’ın dini, mazruf yerine konmuştur. Bilindiği gibi فِی harfinde zarfiyet manası vardır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
[İsrailoğulları’ndan ileri gelen kimseleri görmedin mi?] أَلَمۡ تَرَ [Görmedin mi?] sorusu “Sana haber verilip de gözünle görmüş gibi bilgi sahibi olmadın mı?” anlamına gelir. ٱلۡمَلَإِ ileri gelen kimselerdir ve topluluk anlamında kullanılan müfred bir isimdir. Bir görüşe göre bu kelime kabın dolmasından gelir. Daha fazlasını taşımayacak miktarda şeyin bir yerde toplanmasıdır. Bir görüşe göre “güç, kudret” anlamına gelen المَلاءَ kelimesinden gelir. ٱلۡمَلَإِ, yapmak için toplandıkları işin üstesinden gelmede başkasına ihtiyaçları olmayan, onu yapabilen topluluktur. “İsrailoğullarından” ifadesi Yakub’un evladından demektir. “Musa’dan sonra” ifadesi Musa’nın ölümünden sonra demektir. Bu ayetin öncesinde Allah Teâlâ [Allah yolunda savaşın!] (Bakara 2/190) buyurmuş ve İsrailoğulları’nın önce başlayıp sonra muhalefet ettikleri savaş hakkındaki kıssayı anlatmıştı ki bunlar (Hz. Peygamber aleyhisselamın çağdaşı olan İsrailoğulları) onların (atalarının) yaptığını yapmasın. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
ٱلۡمَلَإِ , doldurmak demektir. Bu kelime cemaat ismi olup tekili yoktur. Ayette geçen İsrailoğullarının melesi, göz dolduranları, önde gelenleri demektir. Bunlar korku salarak gözleri ve ziynet olarak da meclisleri doldururlar veya evleri arzu edilen nimetlerle doludur.
ٱلۡمَلَإِ kavim, رَهْط (cemaat, topluluk) gibi tekili olmayan bir çoğul isimdir ki toplandıkları zaman göz veya yer dolduran bir cemaat veya cemiyet anlamıyla insanların eşrafına; yani ileri gelen, görüş, fikir ve itibar sahibi olan, işleri bitirip, çözüm ve sonuca bağlayacak nitelik ve yetkiye sahip bulunan heyete denir. (Elmalılı)
l-Mele’, önde gelen insanlara işaret etmekte olup, cemaat ve topluluk adıdır. Tıpkı, اَلْقَوْمُ ، اَلرَّهْطُ gibi. (Fahreddin er-Razi)
Süleyman , Davud (a.s) ve Tâlût ile ilgili konuya giriş yapılmıştır. Onların zamanı İsrailoğulları'nın en kuvvetli olduğu zamandır.
قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ اَلَّا تُقَاتِلُواۜ
Beyanî istînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin mekulü’l-kavli olan ...هَلۡ عَسَیۡتُمۡ إِن cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
إِن كُتِبَ عَلَیۡكُمُ ٱلۡقِتَالُ şart cümlesidir. Şart üslubunda talebi inşâî isnaddır. Şart fiili كُتِبَ meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiş, cihadın önemi vurgulanmıştır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri; لا تقاتلوا ’dur.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip itiraziyye cümlesidir.
İ‘tirâz, kelâmın ortasında veya bir manada birleşen iki kelâmın arasında irabtan mahalli olmayan bir veya birkaç cümlenin -herhangi bir vehmi defetme gayesi gütmeden- bir nükteden ve faydadan ötürü zikredilmesidir. (Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: İtnâb-Îcâz (I) -Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme. ar. Gör. Ömer Kara)
Masdar harfi أن ’i takip eden لّا تقاتلوا cümlesi, menfi muzari sıygada faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle عَسَیۡتُمۡ ‘ün haberidir.
أَلَّا تُقَـٰتِلُوا۟ۖ ifadesi, “Sizin savaştan korkacağınızı zannediyorum...” anlamında muhataba beklenen ve olması umulan şeyi sormak için bu ifadenin başına هل soru edatı getirilmiş ve bu istifhamla istifham-ı inkârî değil, istifham-ı takrirî kastedilmiştir. Beklenen şeyin mutlaka tahakkuk ettiği ve soru soran kimsenin, beklentisinin gerçekleştiği ortaya çıkmıştır. (Fahreddin er-Razi)
قَالُوا وَمَا لَـنَٓا اَلَّا نُقَاتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَدْ اُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَاَبْنَٓائِنَاۜ
Cümle fasılla gelmiştir. İstînâfiyyedir. Müsbet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekulü’l-kavl cümlesine dahil olan وَ , cümlenin öncesiyle rabıtası için zaiddir. Veya bu cümle, mukadder bir cümleye وَ ’la atfedilmiştir. Takdir; ... نقاتل وما لنا ‘dır.
İstfham harfi مَا ‘nın mübteda olduğu cümlede haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
أن ve masdar-ı müevvel takdir edilen فِی harfiyle, mahzuf habere müteallıktır.
فِی سَبِیلِ ٱللَّهِ bu cümlede tekrar edilmiştir. Tabirin, konudaki önemine binaen yapılan tekrarında, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Akabindeki و ’la gelen cümle, ıtnâb sanatı olan haldir. Tahkik harfi قَدۡ ‘la tekid edilmiş, müsbet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
Cümledeki istifham gerçek soru manasında değildir. inkâr manası taşıyan soru cümlesi mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Burada yer alan soru edatı, inkâr anlamındaki bir sorudur. Yani biz hangi sebebe ve amaca dayanarak savaşı terk edelim ki? Oysa bizim savaş yapmamızı gerektiren haklı sebeplerimiz bulunuyor. Çünkü bizler ülkemizden, vatanlarımızdan çıkarıldık, ailemizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldık. O halde neden savaşmayalım? (Ruhu’l-Beyan)
[Allah yolunda neden savaşmayalım] demelerinin üç vechi vardır:
1. Bu soru inkâr [yadırgama] anlamındadır. Yani “Hangi şeyden dolayı savaşmayalım ki!” Bunda أن edatının hazfi veya zikri caizdir. Her iki kullanım da Kur’an-ı Kerim’de vardır. مَا لَكَ لَا تَأْمَنَّۭۖا عَلٰى يُوسُفَ [Yûsuf konusunda neden bize güvenmiyorsun?] (Yûsuf 12/11), وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۚ [Ne oluyor da Allah’a iman etmiyorsunuz!] (Hadîd 57/8), مَا لِيَ لَٓا اَرَى الْهُدْهُدَۘ [Neden hüdhüdü göremiyorum!] (Neml 27/20) ayet-i kerimeleri de böyledir. أن hazfedildiği zaman manası “Ne için” demek olur. أن hazfedilmezse manası “Yapmama ne mani olacaktır?” demektir.
2. Bu bir istifhamdır. Ancak: ‘’Savaşmamamızda bizim için nasıl bir yarar var?’’ anlamındadır
3. Bu bir nefydir. Anlamı “Savaşmama şansımız yoktur.” şeklindedir.
أُخۡرِجۡنَا مِن دِیَـٰرِنَا وَأَبۡنَاۤىِٕنَاۖ [Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde…] Burada “uzaklaştırılmış” ifadesi takdir edilir. Çünkü أَبۡنَاۤىِٕنَاۖ kelimesinin دِیَـٰرِنَا kelimesine atfedilmesi uygun değildir. Ancak çıkarma kelimesinin uzaklaştırma anlamında mecaz olarak kullanılması halinde mümkün olur. O zaman hem çocuklar hem de yurtlar için kullanılabilir. Yani “hem yurtlarımızdan hem de çocuklarımızdan uzaklaştırıldık.” (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَقَدۡ أُخۡرِجۡنَا cümlesi inkâr yani olumsuzluk manası için sebep bildirir. Yani onlar bu durumdayken, insanlar arasında savaştan kaçacak en son insanlardır. Çünkü insanın başına gelen zarar, keder, evlerinden ve çocuklarından ayrılma gibi durumlar dünya sevgisini azaltır. (Âşûr)
فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْۜ
فَ istînâfiyyedir, لَمَّا şart manalı zaman zarfıdır. Meçhul bina edilmiş mazi fiil كُتِبَ şart fiilidir. ... تَوَلَّوۡا۟ إِلَّا ise şartın cevabıdır. Müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkib, şart üslubunda haberî isnaddır. Faide-i haber ibtiaî kelamdır.
قَلِیلࣰا müstesnadır. Cümledeki istisna, هُمۡ ’la kavim kastedildiği için mutttasıldır.
[Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar.] Savaştan kaçmayanların sayısı 313’tür. Onlar nehrin suyundan kana kana içmemişlerdi. Allah’ın has kulları İsrailoğulları arasında çok azdı. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl Keşşâf)
ٱلۡقِتَالُ - نُقَـٰتِلَ - ٱلۡقِتَالُ تُقَـٰتِلُوا۟ۖ - نُّقَـٰتِلۡ ve قَالُوا۟ - قَالَ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale's’-sadr sanatları vardır.
وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ
Bu cümle istinâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
[Allah zalimleri iyi bilir.] Yani Allah onların cezasını iyi bilir ki onlar bu fiiller nedeniyle zalimdirler. Allah Teâlâ onları da başkalarını da biliyor olduğu halde burada hususen onları bildiğini ifade etmesinin sebebi tehdit maksadıdır. Bu şekilde söylemek en etkili tehdittir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr, Keşşâf)
Allah zalimleri bilir lafzıyla onlara gereken karşılığı verir anlamı kastedilmiştir. Bu lazım-melzum alakasıyla mecâz-ı mürseldir.
عَل۪يمٌ isminin mübalağalı ism-i fail kalıbında olması dolayısıyla, ‘’Allah zalimlerin ciğerini bilir’’ şeklinde tercüme edilebilir.
Ayette هم şeklinde zamir değil de ظَّالِم۪ينَ şeklinde zahir ismin kullanılması, onları zemmetmek kastıyla yapılan ıtnâbtır.
واللَّهُ عَلِيمٌ بِالظّالِمِينَ cümlesi tezyîldir. (Aşûr)