وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اٰيَةَ مُلْكِه۪ٓ اَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ ف۪يهِ سَك۪ينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ اٰلُ مُوسٰى وَاٰلُ هٰرُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَقَالَ | ve dedi ki |
|
2 | لَهُمْ | onlara |
|
3 | نَبِيُّهُمْ | peygamberleri |
|
4 | إِنَّ | muhakkak |
|
5 | ايَةَ | alameti |
|
6 | مُلْكِهِ | onun hükümdarlığının |
|
7 | أَنْ |
|
|
8 | يَأْتِيَكُمُ | size gelmesidir |
|
9 | التَّابُوتُ | (Allah’ın Ahid sandığı) Tabut’un |
|
10 | فِيهِ | onun içinde |
|
11 | سَكِينَةٌ | bir huzur bulunan |
|
12 | مِنْ | -den |
|
13 | رَبِّكُمْ | Rabbiniz- |
|
14 | وَبَقِيَّةٌ | ve bir kalıntı |
|
15 | مِمَّا | -ndan |
|
16 | تَرَكَ | geriye bıraktığı- |
|
17 | الُ | ailesinin |
|
18 | مُوسَىٰ | Musa |
|
19 | وَالُ | ve ailesinin |
|
20 | هَارُونَ | Harun |
|
21 | تَحْمِلُهُ | taşıdığı |
|
22 | الْمَلَائِكَةُ | meleklerin |
|
23 | إِنَّ | şüphesiz |
|
24 | فِي |
|
|
25 | ذَٰلِكَ | bunda |
|
26 | لَايَةً | kesin bir alamet vardır |
|
27 | لَكُمْ | sizin için |
|
28 | إِنْ | eğer |
|
29 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
30 | مُؤْمِنِينَ | inanan kimseler |
|
Sekînet İslâmî kaynaklarda, “sükûnet, gönül huzuru, yüksek moral” mânalarında kullanılan Arapça bir kelime olarak düşünülmüştür. Buna göre ahid sandığının yanlarında bulunması İsrâiloğulları’na moral veriyor, bunu uğur sayıyorlar, savaşta cesaretleri ve zafer ümitleri artıyor, ahid sandığı yanlarında oldukça kendilerini güven içinde hissediyorlardı. Ancak İbrânîce’de –Arapça’daki sekîne gibi– yine sözlükte “oturma, rahatlama” anlamına gelen “şekine” kelimesi yahudi literatüründe dinî bir terim olarak kullanılmaktadır. Bu bilgiler ışığında, âyette geçen sekînet kelimesini yahudi kültüründeki şekine teriminin özellikle yukarıda işaret edilen ilk anlamıyla ilişkilendirmek mümkündür. Buna göre İsrâiloğulları ahid sandığının bir tür ilâhî zuhur ve tecelliyi yansıttığına inanıyorlar; bu inanç onlara güven veriyor, morallerini yükseltiyordu. (Diyanet tefsiri )
Bu tabut böyle içinde ölü taşınan bir şey değildir. Sandık demektir de aynı zamanda. Ama içinde bir şeyler olan bir sandık. Hz. Mûsâ (a.s) döneminden, Hz. Mûsâ ve Hz. Harun ailesinden kalma içinde bir şeyler olan bir sandıktan söz ediliyor. Mahiyetini Allah bilir diyor ve öylece inanıyoruz. Bir tek bildiğimiz fonksiyonu, Allah tarafından seçilen Tâlut’un emirliğine delil olmasıdır. (Besairul Kur’ân Ali Küçük Tefsiri)
Hamele حمل :
حَمْلٌ sözcüğü pek çok şeyde göz önünde bulundurulan tek bir manaya sahiptir. Mastarların anlamları arasında ise farklar vardır.
Bundan dolayı sırtta taşınan yükler gibi açıktan yüklenen ağırlıklarla ilgili حِمْلٌ kullanılmştır. Kadının karnındaki çocuk, buluttaki su ve ağaçtaki meyve de bu isimle anılmıştır.
İçte taşınan yüklerle ilgili ise حَمْلٌ sözcüğü tercih edilmiştir.
Yükü yüklemek ve yüklenmek anlamlarında bazı mezid formları kullanlılr. (حَمَّلَ-تَحَمَّلَ-إحْتَمَلَ) (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de pek çok formda 64 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri hamal, hâmil, hamile, hamle, hamule, tahammül, ihtimal ve muhtemeldir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اٰيَةَ مُلْكِه۪ٓ اَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ ف۪يهِ سَك۪ينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ اٰلُ مُوسٰى وَاٰلُ هٰرُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. لَهُمۡ car mecruru قَالَ fiiline müteallıktır. نَبِیُّ faildir. Muttasıl zamir هُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavl cümlesi إِنَّ ءَایَةَ مُلۡكِهِ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.
إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ءَایَةَ kelimesi إِنَّ ’nin ismidir. مُلۡكِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel, إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمُ mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ٱلتَّابُوتُ fail olup lafzen merfûdur.
فِیهِ سَكِینَةࣱ cümlesi ٱلتَّابُوتُ ’nun hali olarak mahallen mansubtur. فِیهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. فى harf- i ceri, “onun sebebiyle...” anlamındadır ve bu ifade de, “O Tâbût sebebiyle sekîne meydana gelir” demek olur. (Fahreddin er-Razi)
سَكِینَةࣱ muahhar mübtedadır. مِّن رَّبِّ car mecruru سَكِینَةࣱ ’ün mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir كُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَقِیَّةࣱ kelimesi atıf harfi وَ ’la سَكِینَةࣱ ’e matuftur. مَا müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte بَقِیَّةࣱ ’nun mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَرَكَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur. تَرَكَ fetha üzere mebni mazi fiildir. ءَالُ faildir. مُوسَىٰ elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. ءَالُ هَـٰرُونَ kelimesi atıf harfi وَ ’la ءَالُ مُوسَىٰ ’ya matuftur.
تَحۡمِلُهُ ٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةُ cümlesi ٱلتَّابُوتُ ‘nun ikinci hali olarak mahallen mansubtur. تَحۡمِلُ merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةُ faildir.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ۟
إِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. فِی ذَ ٰلِكَ car mecruru إِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. ذا işaret ismi sükun üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur. ل harfi buud, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. اٰيَةً kelimesi إِنَّ ’nin muahhar ismi olup lafzen mansubdur. لَّكُمۡ car mecruru اٰيَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.
اِنَّ ‘nin ismi haberinden sonra gelmesi halinde bu lam, ismin başına gelebilir. (Hasan Akdağ, Arap Dilinde Edatlar)
اِنْ iki muzari fiili cezmeden şart harfidir. كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi كان ’nin haberidir. Nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
مُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. Sülâsîsi أمن fiilidir. İf’âl babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade ederوَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اٰيَةَ مُلْكِه۪ٓ اَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ ف۪يهِ سَك۪ينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ اٰلُ مُوسٰى وَاٰلُ هٰرُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ
وَ atıf veya istînâfiyyedir. Müsbet mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli إِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır. قَالَ fiilinin faili, izafetle gelerek muzâfun ileyh olan kavme şeref kazandırmıştır.
إِنَّ ’nin ismi izafetle marife olmuştur. İzafet az sözle çok anlam ifade etme yollarından biridir. Burada Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olmakla مُلۡكِ ve ءَایَةَ şan ve şeref kazanmıştır.
Masdar harfi أَن ve akabindeki ...یَأۡتِیَكُمُ ٱلتَّابُوتُ فِیهِ cümlesi, masdar teviliyle إِنَّ ’nin haberi konumundadır. Müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber ibtidaî kelam olan فِیهِ سَكِینَةࣱ cümlesi ٱلتَّابُوتُ ‘nun halidir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. فِیهِ , muahhar mübteda olan سَكِینَةࣱ ’un, mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası olan تَرَكَ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
رَّبِّكُمۡ izafetinde رَّبِّ ismine izafe edilmesi كُمۡ zamirine şeref kazandırmıştır.
Ayetin başlangıcı önceki ayet gibidir. Bu iki ayet arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
تَحۡمِلُهُ ٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةُۚ cümlesi ٱلتَّابُوتُ ’ya ait ikinci hal cümlesidir. Müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Gelen tabutun rablerinden sekine olması, Musa ve Harun ailesinin terekesi olması ve melekler tarafından taşınması özelliklerinin sayılması, taksim sanatıdır.
بَقِیَّةࣱ - تَرَكَ ve مُّؤۡمِنِینَ - نَبِیُّهُمۡ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ٱلتَّابُوتُ , ‘Ahid Sandığı’ Allah İsrailoğulları arasındaki ahdin sembolü olan, on emrin yazılı bulunduğu levhaların muhafaza edildiği sandık. (TDV İslam Ansiklopedisi) Ağaçtan yapılmış olup içine hikmet yerleştirilmiştir. Diğer bir görüşe göre tabut, kalptir. سَكِینَة de tabutun içinde olan bilgidir. Bu nedenle kalp bilginin kabı, hikmetin evi, tabutu, çanağı veya sandukası diye adlandırılmıştır. (Müfredat)
Sekine hakkında müfessirler bir çok rivayet bildirmişlerdir.
[Tabutun içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet vardır.] Yani kalplerinizin rahat ettiği zafer, düşmanı yenme konusunda ümitlerinin güçlendiği bir his vardır. [Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır.] Yani bunlar Musa ve Harun’un bıraktığı şeylerdir. İnsanın âli kendisidir. [Allah Âdem’i, Nûh’u ve Âl-i İbrahim’i seçmiştir.] (Âl-i İmrân 3/33) Yani bizzat İbrahim’i seçmiştir. Nefs (kendi) kelimesinin insana nispet edilmesi gibidir. تَحۡمِلُهُ ٱلۡمَلَـٰۤىِٕكَةُۚ [Onu melekler taşır.] Onu nakleder. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Vahye dayanan kitaplar insana huzur verir, o yüzden buna sekine denmiştir. Müsebbeb söylenerek, sebep kastedildiği için mecaz-ı mürseldir.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ۟
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş isim cümlesidir. إِنَّ ve لَ ’la tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. فِی ذَ ٰلِكَ car mecruru إِنَّ ’in, mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.
Tabutun gelişine ذَ ٰلِكَ ile işaret edilmiştir. İşaret ismi, işaret edilen kelimeyi kamil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder.
Ayetin son cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri; فتدبروا الأمر (Bu işi düşünün) olan cevap cümlesi mahzuftur.
[Eğer iman edenlerdenseniz, bunda sizin için kesin bir işaret vardır. Ey İsrailoğulları!] Tabutun tekrar size verilmesinde, Tâlût'un hükümdarlığı konusunda sizin için büyük bir işaret vardır. Ayrıca bu, sizin peygamberinizin doğruluğuna da bir delildir. Çünkü Allah'ın Tâlût'u size hükümdar seçtiğini peygamberiniz bildirmişti. Gerçekten sizler inanmışsanız, Allah'ı tasdik ediyorsanız, o zaman Tâlût'un hükümdarlığını da tasdik ediniz. (Ruhu’l-Beyân)