Bakara Sûresi 75. Ayet

اَفَتَطْمَعُونَ اَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ  ...

Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın kelamını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَتَطْمَعُونَ umuyor musunuz? ط م ع
2 أَنْ ki
3 يُؤْمِنُوا inanacaklar ا م ن
4 لَكُمْ size
5 وَقَدْ oysa
6 كَانَ vardı ki ك و ن
7 فَرِيقٌ bir grup ف ر ق
8 مِنْهُمْ bunlardan
9 يَسْمَعُونَ işitirlerdi de س م ع
10 كَلَامَ sözünü ك ل م
11 اللَّهِ Allah’ın
12 ثُمَّ sonra
13 يُحَرِّفُونَهُ onu değiştirirlerdi ح ر ف
14 مِنْ -ından
15 بَعْدِ ard- ب ع د
16 مَا
17 عَقَلُوهُ düşünüp akıl erdirdikten ع ق ل
18 وَهُمْ ve onlar
19 يَعْلَمُونَ bildikleri halde ع ل م
 

Kelam; keleme fiilinden türemiştir, yaralamak demektir. Duyum ve gözlem yoluyla insan idraki üzerinde kalıcı bir etki bırakmaktır. Bu harflerden oluşan bütün fiillerde etki ve güç manası vardır. Kelime, kemale ermek, meleke yetenek, kabiliyet, lekeme tokat attı demektir.

Onlar Allah’ın kelamını işitirler ve etkilenirler. Burada “kavl” değil, “kelam” buyurulmuştur. Kavl’de ağırlık manası, kelam’da etki manası vardır.

Kişi, işitip dinleyecek, akledecek sonra bunu imana dönüştürecektir. Ama taştan daha da katılaşmış bu kişilerin kalplerine iman giremez. Artık iman etmelerinden umut kesilmiş olup bile bile tahrifat yapmaktadırlar. Maide Suresi 13. ayette ve Ali İmran 78.de bu tahrifattan bahseder.

Müslümanların asla bu tahrifatı yapmaya kalkışmaması gerektiği ima edilmektedir.

 

Kelam; keleme fiilinden türemiştir, yaralamak demektir. Duyum ve gözlem yoluyla insan idraki üzerinde kalıcı bir etki bırakmaktır. Bu harflerden oluşan bütün fiillerde etki ve güç manası vardır. Kelime, kemale ermek, meleke yetenek, kabiliyet, lekeme tokat attı demektir.

Onlar Allah’ın kelamını işitirler ve etkilenirler. Burada “kavl” değil, “kelam” buyurulmuştur. Kavl’de ağırlık manası, kelam’da etki manası vardır.

Harf de bir şeyin ucu demektir. Türkçe’de kullandığımız tahrif kelimesi bu köktendir. Bir şeyi tahrif etmek, onu eğip bükmektir. Ayette de bu manada kullanılmıştır.

 

 اَفَتَطْمَعُونَ اَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ

Hemze istifham harfidir. Ayet  فَ  atıf harfi ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أتعلمون أخبارهم فتطمعون  (Onların haberlerini biliyor musunuz ki …. umuyorsunuz?) şeklindedir.

Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَطْمَعُونَ  fiili  نَ ' un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. اَنْ  ve masdar-ı müevvel takdir edilmiş  في  harfi ceriyle birlikte  تَطْمَعُونَ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. 

يُؤْمِنُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لَكُمْ  car mecruru  يُؤْمِنُوا  fiiline mütealliktir.

وَ  haliyyedir. قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref, haberini nasb eder. 

فَر۪يقٌ  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup damme ile merfûdur. مِنْهُمْ  car mecruru  فَر۪يقٌ ’ un mahzuf sıfatına mütealliktir. يَسْمَعُونَ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. 

يَسْمَعُونَ  fiili  نَ 'un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. كَلَامَ  mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdarı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُؤْمِنُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi, أمن ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. يُحَرِّفُونَهُ  atıf harfi  ثُمَّ  ile  يَسْمَعُونَ ’ ye matuftur. 

يُحَرِّفُونَهُ  fiili  نَ ' un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak   mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  يُحَرِّفُونَ  fiiline mütealliktir. مَا  ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

عَقَلُوهُ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يُحَرِّفُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرف ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَهُمْ يَعْلَمُونَ

İsim cümlesidir. وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَعْلَمُونَ  fiili haber olarak mahallen merfûdur. 

يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

اَفَتَطْمَعُونَ اَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ

Hemze inkarî istifham, فَ atıf veya istînâf harfidir.

Cümle takdiri أتعلمون أخبارهم فتطمعون (Onların haberlerini biliyor musunuz ki …. umuyorsunuz?) şeklinde olabilecek bir istînâfa matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhataplar ise Rasulullah (sav) ve inananlardır.

İstifham üslubunda gelen ayette hemze, inkârî manadadır. Cümle istifham üslubunda talebî inşâî isnad olmasına rağmen inkâr ve kınama manası taşımaktadır. Vaz edildiği mana dışında anlam kazanması sebebiyle cümle, mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla, soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Cümledeki fiillerin muzari sigasıyla gelmiş olması, muzari fiilin teceddüt ve tecessüm özelliğini ilave etmiştir.

Ayette yer alan ve soru anlamında olan hemze, Yahudilerin inkarcılıklarını ve imana yaklaşmalarının uzak bir ihtimal olduğunu göstermektedir. (Ruhu’l-Beyan)

وَقَدْ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ

Hal olarak gelen cümle قَدْ harfiyle tekid edilmiştir. Faide-i haber talebî kelamdır. كَانَ ’nin isminin nekre gelişi, ayette bahsi geçen zümreye tahkir ifade eder.

 يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللّٰهِ cümlesi nasb mahallinde كَانَ ’nin haberidir.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Müsnedin ileyhin fiil olan habere takdim edilmesi, hükmü takviye yani tekid etmek içindir. (Âşûr)

كَلَامَ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olması كَلَامَ kelimesine şeref kazandırmıştır.

Ayetteki [Allah'ın sözünü işitiyorlar] ifadesinden maksat; ‘’Hazreti Musa'nın okuduğu Tevrat'ı işitiyorlar’’, demektir. (Ruhu’l-Beyan)

ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

Cümlenin ثُمَّ ile atfedilmesi, sonraki durumun bir süre sonra gerçekleştiğine işaret eder. ثُمَّ sözlükte sonra olmak ve gecikmek anlamında terahi ifade eder.

Ayetin sonundaki mübteda ve haberden müteşekkil hal cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlenin müsnedinin muzari fiil olması, hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

Bu ifade ile onlar azarlanmaktadırlar. Yani, bu yahudilerin atalarının geçmişte öyle kötü işleri ve inatları olmuştur ki, işte bunlar da aynı yolu izleyip gidiyorlar. Nasıl olur da siz onların iman edeceklerini umabiliyorsunuz? (Kurtubî)

عَقَلُوهُ - يَعْلَمُو , ثُمَّ - بَعْدِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 يَعْلَمُونَ - يَسْمَعُونَ - تَطْمَعُونَ kelimeleri arasında muvazene sanatı vardır.