وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَوْ | şayet |
|
2 | أَنَّا | şüphesiz biz |
|
3 | أَهْلَكْنَاهُمْ | onları helak etseydik |
|
4 | بِعَذَابٍ | bir azab ile |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | قَبْلِهِ | ondan önce |
|
7 | لَقَالُوا | elbette derlerdi |
|
8 | رَبَّنَا | Rabbimiz |
|
9 | لَوْلَا | keşke |
|
10 | أَرْسَلْتَ | gönderseydin |
|
11 | إِلَيْنَا | bize |
|
12 | رَسُولًا | bir elçi |
|
13 | فَنَتَّبِعَ | uysaydık |
|
14 | ايَاتِكَ | senin ayetlerine |
|
15 | مِنْ |
|
|
16 | قَبْلِ | önce |
|
17 | أَنْ |
|
|
18 | نَذِلَّ | rezil olmadan |
|
19 | وَنَخْزَىٰ | ve alçak (olmadan) |
|
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى
وَ istînâfiyyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. اَهْلَكْنَاهُمْ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. بِعَذَابٍ car mecruru اَهْلَكْنَاهُمْ fiiline mütealliktir.
مِنْ قَبْلِه۪ car mecruru اَهْلَكْنَاهُمْ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavl cümlesi رَبَّنَا ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ , muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Nidanın cevabı لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ ’dir. لَوْلَٓا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “Değil mi?” manasındadır.
اَرْسَلْتَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
اِلَيْنَا car mecruru اَرْسَلْتَ fiiline mütealliktir. رَسُولاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ , sebebiyyedir. Muzari fiili gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefiy, talep bulunması gerekir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, makablindeki tahdidden anlaşılan masdar manasına matuf olup mahallen merfûdur. Takdiri, ليكن إرسال منك فاتّباع لآياتك منّا (Senden gönderilsin, bizden ayetlerine uy) şeklindedir.
نَتَّبِعَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
اٰيَاتِكَ mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır.Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır.
مِنْ قَبْلِ car mecruru نَتَّبِعَ fiiline müteallıktır.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, قَبْلِ ’nin muzâfun ileyhi olarak mahallaen mecrurdur.
نَذِلَّ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
نَخْزٰى fiili, atıf harfi وَ ’la نَذِلَّ fiiline matuftur. نَخْزٰى mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
اَهْلَكْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi هلك ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
نَتَّبِعَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ [Eğer gerçekten biz onları bundan önce bir azapla helak etseydik.] Hz. Muhammed'den (sav) önce yahut beyyineden (mucizeden) önce demektir. O zaman zamirin müzekker olması burhan manasına olduğu içindir ya da ondan Kur'an murad edildiği içindir. (Beyzâvî)
وَ istînâf, لَوْ şart harfidir.
Nahivciler لَوْ edatını, şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır, diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle: şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını ifade eder. (Abdullah Hacibekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)
Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelam olan اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ cümlesi, masdar teviliyle takdiri ثبت (Sabit oldu) olan mahzuf fiilin faili konumundadır.
اَنَّ ’nin haberi olan اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi, 1)
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بِعَذَابٍ ’deki tenvin, nev ve kesret ifade eder. Azabın, tahayyül edilemeyecek evsafta olduğuna işaret eder.
Şartın cevabı, لَ karinesiyle gelen لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli ...رَبَّنَا , nida üslubunda talebî inşaî isnaddır.
رَبَّـنَا izafeti mütekellimin Allah’ın Rububiyet sıfatına sığınma isteğine, nida harfinin hazfi mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Nidanın cevabı olan لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً cümlesi, tahdid harfi لَوْلَٓا ’nın dahil olduğu cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fâ-i sebebiyyenin gizli أنْ ’le masdar yaptığı فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle, makablindeki tahdidden anlaşılan masdar manasına matuftur.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki نَذِلَّ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, فَنَتَّبِعَ fiiline müteallık olan zaman zarfı قَبْلِ ’nin muzâfun ileyhidir.
Aynı üslupta gelen نَخْزٰى cümlesi, نَذِلَّ cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
لَوْلاَ “meli/malı, değil mi, ...olsaydı ya” manasında tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve nedamet (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdid kelime olarak “teşvik” anlamına gelse de terim olarak “Bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir.” Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)
اَرْسَلْتَ - رَسُولاً kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بِعَذَابٍ - نَذِلَّ - نَخْزٰى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, لَوْ ve مِنْ قَبْلِ kelimelerinin tekrarında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.