جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | جَنَّاتُ | cennetleri |
|
2 | عَدْنٍ | Adn |
|
3 | تَجْرِي | akan |
|
4 | مِنْ |
|
|
5 | تَحْتِهَا | altlarından |
|
6 | الْأَنْهَارُ | ırmaklar |
|
7 | خَالِدِينَ | sürekli olarak kalırlar |
|
8 | فِيهَا | orada |
|
9 | وَذَٰلِكَ | ve işte budur |
|
10 | جَزَاءُ | mükafatı |
|
11 | مَنْ | kimselerin |
|
12 | تَزَكَّىٰ | arınan |
|
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ
الدَّرَجَاتُ ‘den bedel olup lafzen merfûdur. عَدْنٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ cümlesi جَنَّاتُ ‘nun sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَجْر۪ي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. مِنْ تَحْتِهَا car mecruru تَجْر۪ي fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْاَنْهَارُ fail olup lafzen merfûdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri; من تحت بيوتها أو أشجارها (Ağaçlarının veya evlerinin altında) şeklindedir.
خَالِد۪ينَ hal olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır.
ف۪يهَا car mecruru خَالِد۪ينَ ‘ye müteallıktır.
خَالِد۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خلد fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. İsm-i işaret ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
جَزٰٓؤُ۬ا mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası تَزَكّٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
تَزَكّٰى mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
تَزَكّٰى۟ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi زكو ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ
جَنَّاتُ عَدْنٍ ifadesi, önceki ayetteki الدَّرَجَاتُ ‘den bedel olan bu ayet, fasılla gelmiştir. Fasl sebebi kemâl-i ittisâldir.
تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ cümlesi, جَنَّاتُ için sıfattır. خَالِد۪ينَ ise haldir. Hal ve sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
‘Altlarından ırmaklar akar’ ibaresindeki altlarından kelimesi, sözü güzelleştirmek, ilgi çekmek amacına matuf ıtnâbdır. Çünkü ırmaklar zaten alttan akarlar.
وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟
وَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ذٰلِكَ ile cezaya işaret edilerek arınmışların karşılığını önemsetmek ve hükmü vurgulamak amaçlanmıştır.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Duhan/57, S. 190)
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsned olan جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
Muzâfun ileyh olan مَنْ müşterek ism-i mevsûlunun sılası olan تَزَكّٰى۟ , mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Son üç ayetin sihirbazların sözünden olma ihtimali de Allah Teâlâ'nın yeni kelamı olma ihtimali de vardır. (Beyzâvî ve Zemahşerî)
74 - 76 :
يَحْيٰى - تَزَكّٰى۟ kelimeleri arasında zorlama olmaksızın güzel seci vardır.
Mezkûr ayetlerde önce günahkârın halinin zikredilmesi, Firavun'un, "Hangimizin azabı en çetin ve en sürekli olanıdır." şeklindeki iddiasının reddi olarak, Allah'ın (cc) azabının en çetin ve en sürek olanı olduğunu acilen zikretmek içindir.
Diğer bir görüşe göre ise bu üç ayet, büyücülerin sözlerinin hikâyesinden olmayıp doğrudan doğruya Allah'ın (cc) kelamındandır. (Ebüssuûd)
Surenin genelinde olduğu gibi bu sayfada da, her ayetin sonundaki kelimeler arasında hiç zorlama olmaksızın uzun seci vardır.