Enbiyâ Sûresi 74. Ayet

وَلُوطاً اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ  ...

Biz, Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلُوطًا ve Lut’a
2 اتَيْنَاهُ verdik ا ت ي
3 حُكْمًا hüküm ح ك م
4 وَعِلْمًا ve ilim ع ل م
5 وَنَجَّيْنَاهُ ve onu kurtardık ن ج و
6 مِنَ -ten
7 الْقَرْيَةِ bir kent- ق ر ي
8 الَّتِي ki (onlar)
9 كَانَتْ idiler ك و ن
10 تَعْمَلُ işler yapıyor ع م ل
11 الْخَبَائِثَ çirkin خ ب ث
12 إِنَّهُمْ gerçekten onlar
13 كَانُوا idiler ك و ن
14 قَوْمَ bir kavim ق و م
15 سَوْءٍ kötü س و ا
16 فَاسِقِينَ yoldan çıkan ف س ق
 
Müfessirler Allah Teâlâ’nın Lût’a verdiği hükmü peygamberlik veya hâkimlik, ilmi de din ilimleri olarak yorumlamışlardır. Lût’un kurtarıldığı bildirilen şehir ise Filistin’deki Ölüdeniz’in kıyısında bulunan Sodom şehridir. Buranın putperest halkı, başta eşcinsellik olmak üzere ahlâksızlık batağına saplanmıştı. Daha önce belirtildiği üzere Lût aleyhisselâm Mezopotamya’da iken Hz. İbrâhim’e iman etmiş, onunla birlikte hicret ederek Filistin’e gelmişti. Yüce Allah burada ona da peygamberlik görevi verdi ve Sodom halkını irşad etmek üzere oraya yerleşmesini emretti (Taberî, XVII, 49; İbn Âşûr, XVII, 112). Halk Hz. Lût’un tebliğlerine kulak vermedi, sadece eşi dışındaki aile fertleri ona iman etti (bk. ez-Zâriyât, 51/31-37). Lût gecenin birinde ailesini alıp şehirden çıktı; güneş doğarken müşrikleri korkunç bir gürültü yakaladı, ardından şiddetli bir depremle şehir altüst oldu, üzerlerine taş yağdı. Böylece Lût kurtuluşa ererken Sodom halkı yok olup gitti (bilgi için bk. Hûd 11/77-83; Hicr 15/58-74). 688
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 688
 

وَلُوطاً اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لُوطاً  sonrasında onu tefsir eden fiilin mef’ûlü bihi olup fetha ile mansubdur.  

اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

حُكْماً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

عِلْماً  atıf harfi  وَ ’la  حُكْماً ’e matuftur.

نَجَّيْنَاهُ  atıf harfi  وَ ’la  اٰتَيْنَاهُ ’ya matuftur. نَجَّيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنَ الْقَرْيَةِ  car mecruru  نَجَّيْنَاهُ  fiiline müteallıktır. الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl  مِنَ الْقَرْيَةِ ’nin sıfatı olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانَتْ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

كَانَتْ  fetha üzere mebni, nakıs mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

كَانَتْ ’in ismi müstetir olup takdiri  هى ’dir.  تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَ  cümlesi,  كَانَتْ ’in haberi olup mahallen mansubdur. 

تَعْمَلُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir. 

الْخَبَٓائِثَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

نَجَّيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نجو ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اٰتَيْنَاهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ ’nin haberi  كَانُوا  ile başlayan isim cümlesi olup mahallen merfûdur.

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.  

قَوْمَ  kelimesi  كَانُوا ’un haberi olup lafzen mansubdur. سَوْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  فَاسِق۪ينَ  kelimesi  قَوْمَ ’nin sıfatı olup  nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

فَاسِق۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  فسق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلُوطاً اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً

 

وَ, istînâfiyedir.  لُوطاً, sonraki açıklamanın delaletiyle, mahzuf bir fiilin mef’ûlü olarakd. Takdiri  آتينا  (Verdik.) olan fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Fasılla gelen  اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماً  cümlesi, tefsiriyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Verilenlerin hüküm ve ilim şeklinde, iki madde halinde açıklanması taksim sanatıdır.

Hikmetten kasıt peygamberlik, din İşlerini bilmek ve davalılar arasında kendisi ile hüküm verilen şey demektir. İlim ise kavrayış diye açıklanmıştır ki anlam birdir.(Kurtubî)  


وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ 

 

İstînâfa matuf olan cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin, azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

الْقَرْيَةِ  için sıfat konumundaki has ism-i mevsûl  الَّت۪ي ’nin sılası olan  كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ  cümlesi,  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede  كَانَ ’nin haberi olan  تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَۜ ’nin, muzari sıygada fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْقَرْيَةِ  [Karyeden kurtardık] ifadesinde mahalliyet alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır. Karyeden kurtarmak deyimi, karyede yaşayan insanlardan, onların yaptığı kötülüklerden kurtarmak anlamında kullanılmıştır.

عَمَلَ القَرْية خَبَائث  burada ülke ( الْقَرْيَةِ) lafzı istiaredir. Bununla kastedilen, o ülke halkından çirkin işler yapmakta olan topluluktur. Nitekim Yüce Allah bu durumu “Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kötülük topluluğu idi.” sözüyle açıklamıştır. Ayrıca bu ayette ilginç ve ince bir sır daha bulunmaktadır. Çünkü  الْقَرْيَةِ  kelimesi dişil olduğu için (ona itibar ile) Allah Teâlâ  أهل القرية  tamlamasını da dişil kılarak  الَّت۪ي كَانَتْ تَعْمَلُ الْخَبَٓائِثَ [çirkin işler yapmakta olan] buyurmuş, sözün kalan kısmını ise (tamlamanın eril olan ehl kısmına itibar ile) eril yaparak  اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ  (Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kötülük topluluğu idi) şeklinde ifade buyurmuştur. Zira bununla kastedilen erildir. Şu halde ayette söz iki kısma ayrılmış, bir kısmı lafza itibar edilerek dişil kılınmış, diğer kısmı da manaya itibarla eril yapılmıştır. Kur’an’ın hayranlık verici sırlarındandır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları) 

اَنْجَيَ  fiili if’al babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen  نَجَّي  fiili ise  تفعيل  babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın söz konusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113) 


اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَاسِق۪ينَۙ

 

 

Ayetin beyani istînâf olan son cümlesi fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesinde müsned, nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

كَانَ ’nin haberi olan  قَوْمَ سَوْءٍ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Muzâfı tahkir için gelen bu izafetle, müsnedün ileyh de tahkir edilmiştir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Râgıb Isfahani der ki:  سَوْءٍ : İnsanı üzen din ve dünya ile ilgili bütün işler, nefis ve bedenle ilgili bütün haller demektir. Mesela, malının yok olması, dostunu kaybetmesi gibi. Kötü ve çirkin olan her şeye de  سَوْءٍ  denir. Karşıtı güzellik anlamındaki  حُسن dür. (Ruhu’l Beyan)

فَاسِق۪ينَۙ  kelimesi  قَوْمَ ’nin ikinci sıfatı olarak, ism-i fail kalıbında gelmiş, tahkir ve sübut ifade etmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

خَبَٓائِثَۜ - سَوْءٍ - فَاسِق۪ينَۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.