Hac Sûresi 15. Ayet

مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ  ...

Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَنْ kim
2 كَانَ ise ك و ن
3 يَظُنُّ sanıyor ظ ن ن
4 أَنْ diye
5 لَنْ
6 يَنْصُرَهُ kendisine yardım etmeyecek ن ص ر
7 اللَّهُ Allah
8 فِي
9 الدُّنْيَا dünyada د ن و
10 وَالْاخِرَةِ ve ahirette ا خ ر
11 فَلْيَمْدُدْ uzansın م د د
12 بِسَبَبٍ bir sebep(ip)le س ب ب
13 إِلَى
14 السَّمَاءِ göğe س م و
15 ثُمَّ sonra
16 لْيَقْطَعْ kessin ق ط ع
17 فَلْيَنْظُرْ ve baksın ن ظ ر
18 هَلْ mi?
19 يُذْهِبَنَّ giderebilecek ذ ه ب
20 كَيْدُهُ bu düzeni ك ي د
21 مَا şeyi
22 يَغِيظُ öfkelendiği غ ي ظ
 
“Ona” diye çevrilen zamirle kimin kastedildiğine ilişkin yorum, bu âyete mâna verirken belirleyici bir role sahip olmaktadır. Müfessirler genellikle bu zamirin Hz. Peygamber hakkında olduğu kanaatini benimsemişlerdir. Bunu zorlama bir yorum olarak niteleyen M. Esed, burada 11. âyette belirtilen ve Allah’a iman-küfür sınırında kulluk eden kişilere, yani kendisine yardım için Allah’ın yeterli olmadığını düşünen, Allah’ın gücünün bu dünyada ve âhirette mutluluğa ulaştırmaya yeteceğinden şüphe eden kimselere imada bulunulduğunu belirtir (II, 670). Âyetin “bir çaresini bulup göğe uzansın” şeklinde çevirdiğimiz kısmını “Tavana ip bağlayıp kendini assın” şeklinde ve “kesip baksın” diye tercüme ettiğimiz kısmını “dünya veya hayat ile ilişkisini kessin” ve “İpi kesip intihar etsin” şeklinde anlayanlar olduğu gibi, bu ifadeye “Göğe yükselip vahyin veya ilâhî yardımın kaynağını kesmeye çalışsın” gibi mânalar verenler de olmuştur (Taberî, XVII, 125-128; Şevkânî, III, 497). Burada emir kipi kullanılarak, gerçekleşmeyecek bir şarta bağlı ifadeyle muhatabın âciz düşürülmesi amaçlanmış; içlerinde inkârcılığın oluşturduğu kin ve psikolojik baskıdan bir türlü kurtulamayan kişilerin hangi yollara başvururlarsa vursunlar, son tahlilde yaptıklarının bir yarar sağlamayacağına ve dünyalarını da âhiretlerini de yitirmelerine sebep olacağına dikkat çekilmiştir (İbn Âşûr, XVII, 219-220).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 719-720
 

مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ 

 

İsim cümlesidir.  مَنْ  şart ismi, iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir.

كَانَ يَظُنُّ  cümlesi  مَنْ in haberi olarak mahallen merfûdur. كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri هو dir.  يَظُنُّ  fiili  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.

يَظُنُّ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يَظُنُّ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri,  أنه (Muhakkak ki O)  şeklindedir. 

Şan zamirleri: Müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs zamiri)nde kendisine dikkat çekilmek istenen bir iş için kullanılır. İkisine birden iş zamiri denir.

Müzekkerine > zamiruş şan (هُوَ – هُ)            

Müennesine > zamirul kıssa (هِيَ – هَا)

Zamirler normalde kendinden önceki ismi açıklarken, zamiruş-şan/kıssa ise kendinden sonraki kısma dikkat çeker. Şan zamiri “Benden sonra bir cümle gelecek; gelecek olan o cümle çok önemli” mesajı verir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَنْ يَنْصُرَهُ  cümlesi  اَنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. 

يَنْصُرَ  mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  فِي الدُّنْيَا  car mecruru  يَنْصُرَهُ   fiiline mütealliktir.

الْاٰخِرَةِ  atıf harfi  وَ ’la  الدُّنْيَا ’ya matuftur.

الدُّنْيَا  kelimesi maksûr isimdir. Maksûr isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksûr isimler” denir. Maksûr isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksûr isimler de vardır. Maksûr isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksûre” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi.

Maksûr isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile mansub halinde takdiri fetha ile mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksûr isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ

 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لْ  emir lamıdır.

يَمْدُدْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.  بِسَبَبٍ  car mecruru  يَمْدُدْ  fiiline mütealliktir.

اِلَى السَّمَٓاءِ  car mecruru  بِسَبَبٍ  mahzuf sıfatına mütealliktir.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

لْ  emir lamıdır.  يَقْطَعْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  

لْ  emir lamıdır. يَنْظُرْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.

هَلْ يُذْهِبَنَّ  cümlesi يَنْظُرْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

هَلْ  istifham harfidir.  يُذْهِبَنَّ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.  كَيْدُ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا, amili  يُذْهِبَنَّ  olan fiilin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَغ۪يظُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

 يَغ۪يظُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

 

مَنْ كَانَ يَظُنُّ اَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.

Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. مَنْ  mübtedadır. كانِ ’nin dahil olduğu isim cümlesi hem şart cümlesi hem de  مَنْ ’in haberidir.

كان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberi muzari olduğunda, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemlere ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

اَنْ, muhaffefe  اَنَّ ’dir. Şan zamiri, mahzuftur. Haberi olan  لَنْ يَنْصُرَهُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

اَنَّ  ve  لَنْ  olmak üzere iki tekid unsuru ihtiva eden masdar-ı müevvel,  يَظُنُّ  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

اَنَّ ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

يَنْصُرَهُ ’daki zamir Peygambere (sav) aittir. 

فَ  karinesiyle gelen  فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاءِ  cümlesi şartın cevabı olup emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cevap fiiline dahil olan  لْ, emir lamıdır. Fiili cezm yapmıştır. 

بِسَبَبٍ ’deki tenvin kesret ve tahkir ifadesi içindir.

فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ  ibaresindeki فِي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dünya ve ahiret içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dünya ve ahire hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Sapkınlıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

دُّنْيَا - الْاٰخِرَةِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ اِلَى السَّمَٓاء  ifadesinde  بِسَبَبٍ ’in manası; “ip”tir. Bu görüşte olanlar, ayetteki “sema” lafzı ile ne kastedildiği hususunda değişik görüşler belirtmişlerdir: Bazıları: “Bu, evin seması yani tavanı” derken bazıları da: “Bu, gerçek manada semadır yani göktür.” demişlerdir. Buna göre mana şöyle olur: “Allah'ın ona yardım etmeyeceğini zanneden sonra da bu zannına erememekten dolayı son derece öfkelenen kimse, kendisini öfkelendiren şeyi ortadan kaldırmak için bütün gücünü kullanarak elinden geleni yapsın. Hatta evinin tavanına bir ip bağlayıp, kendini assın. O zaman görsün ki yaptığı şey, kendisini öfkelendiren Allah'ın yardımını giderecek mi?” şeklindedir. Bu, müfessirlerin ekserisinin görüşüdür. (Fahreddin er-Râzî) 


ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ

 

Terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle makabline atfedilen …ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ  cümlesi, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi  لْيَقْطَعْ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَ  karinesiyle gelen  فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ  cümlesi şartın cevabı olup emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. فَلْيَنْظُرْ  fiilinin mef’ûlü konumundaki  هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغ۪يظُ, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen muhatabın kastı soruya cevap beklemek değil istihza olduğu için terkip, mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

هَلْ, belâgî bir nükte için isim cümlesinin başına gelebilir. Bu nükte de zamana bağlı olmaksızın bu fiilin devam etmesini istemektir. Buralarda hemze de gelebilirdi ama o zaman bu belâgi nükte kaybolurdu. Çünkü hemze, âdeten ismin başına gelebilir. Ama  هَلْ  âdeten fiilin başına geldiği için muhatabın dikkatini çeker. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  يَغ۪يظُ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Burada kendisini boğmak, kesmek olarak adlandırılmıştır, çünkü boğulan kimse hava alıp verme yollarını tıkamak suretiyle nefesini keser. Nefeslerin kesik kesik olmasına  ألقطع  denilmesi de bu noktadan hareketle olmaktadır. Yapacağı fiile  كَيْدُ  yani taktik hile denilmiştir, çünkü başka bir şey elinden gelmediği için yapabildiği fiili  كَيْدُ  yerine koymuştur. Ya da istihza yoluyla böyle denilmiştir. Çünkü o haset ettiği kişiye değil aksine kendi nefsine taktik hile kurmuş olmaktadır; maksat şudur: Onun elinden, öfkesini giderebilecek hiç bir şey gelmez. (Keşşâf)

[Göğe bir ip uzatsın, sonra da kessin]: Yani öfkesini veya telaşını giderecek şeyi iyice araştırsın, Mesela, çok kızmış yahut paniğe kapılmış biri gibi elinden geleni yapsın. Hatta evinin tavanına bir ip bağlayıp kendini assın. Bu da  قطع dan gelir ki kendini boğmaktır. Çünkü intihar eden nefes borusunu tıkamakla canını çıkarır. Şöyle de denilmiştir: Dünya göğüne bir ip uzatsın, sonra da onunla aradaki mesafeyi kat etsin, bulutlara ulaşsın, yardımını veya rızkını durdurmak için elinden geleni yapsın. Baksın yani içinden düşünsün, hilesi, gerçekten giderecek mi? Buna hile demesi, son çaresi bu olduğundandır. (Beyzâvî, Fahreddin er-Râzî) 

Tekid nunları, bitiştikleri fiile gelecek manası kazandıran bir edatın bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelir.  يُذْهِبَنَّ  fiiline soru edatı dahil olmuştur ve gelecek manasındadır. 

 يَمْدُدْ - يَقْطَعْ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.