اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ | onlar ki |
|
2 | إِذَا | zaman |
|
3 | ذُكِرَ | anıldığı |
|
4 | اللَّهُ | Allah |
|
5 | وَجِلَتْ | titrer |
|
6 | قُلُوبُهُمْ | kalbleri |
|
7 | وَالصَّابِرِينَ | ve sabrederler |
|
8 | عَلَىٰ | (başlarına) |
|
9 | مَا | edene |
|
10 | أَصَابَهُمْ | isabet |
|
11 | وَالْمُقِيمِي | ve kılarlar |
|
12 | الصَّلَاةِ | namazı |
|
13 | وَمِمَّا | ve şeylerden |
|
14 | رَزَقْنَاهُمْ | kendilerini rızıkandırdığımız |
|
15 | يُنْفِقُونَ | (Allah yoluna) harcarlar |
|
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ
İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl önceki ayetteki الْمُخْبِت۪ينَ ’nin sıfatı olarak mahallen merfûdur. Şart ve cevabı ism-i mevsûlun sılasıdır.
اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbâl, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına ف ’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذُكِرَ اللّٰهُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ذُكِرَ fetha üzere mebni, meçhul, mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, naib-i fail olup lafzen merfûdur.
Şartın cevabı وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ ’dur.
وَجِلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. قُلُوبُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الصَّابِر۪ينَ kelimesi atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki الْمُخْبِت۪ينَ ’ye matuf olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مَٓا müşterek ism-i mevsûl, عَلٰى harfi ceriyle birlikte الصَّابِر۪ينَ ’ye müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَصَابَهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَصَابَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
الْمُق۪يمِي kelimesi atıf harfi وَ ’la الصَّابِر۪ينَ ‘ye matuf olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. İzafetten dolayı ن harfi hazfedilmiştir. Aynı zamanda muzâftır. الصَّلٰوةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
الصَّابِر۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi صبر olan fiilin ism-i failidir.
الْمُق۪يمِي sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
وَ atıf harfidir. ما müşterek ism-i mevsûlu, مِنْ harf-i ceriyle birlikte يُنْفِقُونَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası رَزَقْنَاهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
رَزَقْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
يُنْفِقُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يُنْفِقُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi نفق ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Fasılla gelen ayette has ism-i mevsûl اَلَّذ۪ينَ, önceki ayetteki الْمُخْبِت۪ينَۙ ’nin sıfatıdır.
Sıla cümlesi, şart üslubunda haberî isnaddır. Aynı zamanda muzâfun ileyh olan şart cümlesi اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Cevap cümlesi olan وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Harfi cerle bilikte الصَّابِر۪ينَ ’ye müteallık müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası اَصَابَهُمْ , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekküne ve istikrara işaret etmiştir. Ism-i fail kalıbında gelmesi الصَّابِر۪ينَ ’nin müteallık almasını mümkün kılmıştır.
Ayetteki ikinci mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası رَزَقْنَاهُمْ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekküne ve istikrara işaret etmiştir. يُنْفِقُونَ ’ye müteallıktır. Car-mecrur amiline ihtimam için takdim edilmiştir.
Fiilin, azamet zamirine isnad edilmesi tazim ifade eder.
Ayetin, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan son cümlesi وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ, sıfat olan اَلَّذ۪ينَ ’nin sılasına matuftur.
Muzari fiil, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Allah’ı zikreden kimselerin halleri (Kalpleri titreyen, başlarına gelen sıkıntılara sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verilen rızıklardan infak eden) sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.
Burada müminler اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ [Allah anılınca onların kalpleri korkar.] şeklinde tavsif edilmiştir. Böylece onların üzerinde Allah'ın ikâbından duyulan endişeler ile Allah için duydukları huşu ve huzûları müşahede edilir. Bu korkunun insan üzerinde iki neticesi vardır:
a) Kötülüklere karşı sabır ki bu, ayetteki وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ [Onlar kendilerine isabet edenlere ve Allah'tan olan şeylere sabredenlerdir] ifadesi ile anlatılmıştır. Çünkü kötülükler; hastalıklar, sıkıntılar ve musibetler gibi sabredilmesi gereken şeylerdir. Müslümanlara, zalimler tarafından yapılan kötülük ve musibetlere sabretmek vacip değildir. Aksine bunları savuşturmak mümkün olduğunda savaşmakla da olsa onları savuşturmak gerekir.
b) Hizmet (ibadet) ile meşgul olmak. İnsana göre en kıymetli şey canı ile malıdır. İnsanın canı ile hizmeti (ibadeti) namazıdır. Bu da ayetteki, وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِ [Namazı dosdoğru kılanlar.] ifadesi ile anlatılır. Mal ile yapılan hizmet (ibadet) ise وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ [Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden harcar, infak ederler.] ifadesi ile anlatılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)