Hac Sûresi 34. Ayet

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ  ...

Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِكُلِّ ve hepsi için ك ل ل
2 أُمَّةٍ ümmetin ا م م
3 جَعَلْنَا biz koyduk ج ع ل
4 مَنْسَكًا bir kurban ibadeti ن س ك
5 لِيَذْكُرُوا anmaları için ذ ك ر
6 اسْمَ adını س م و
7 اللَّهِ Allah’ın
8 عَلَىٰ üzerine
9 مَا şey
10 رَزَقَهُمْ rızık olarak verilen ر ز ق
11 مِنْ -dan
12 بَهِيمَةِ hayvanlar- ب ه م
13 الْأَنْعَامِ (kurbanlık) ن ع م
14 فَإِلَٰهُكُمْ tanrınız ا ل ه
15 إِلَٰهٌ tanrıdır ا ل ه
16 وَاحِدٌ bir tek و ح د
17 فَلَهُ yalnız O’na
18 أَسْلِمُوا teslim olun س ل م
19 وَبَشِّرِ ve müjdele ب ش ر
20 الْمُخْبِتِينَ samimi insanları خ ب ت
 
Enes ibni Mâlik (ra) diyir ki:” Resûlullah (sav) (Veda haccında) kendi eliyle ayakta yedi deve kurban etti. Medine’de ise yine kendi eliyle pek güzel boynuzlu olan iki koçu kurban etti. “
( Buhâri, Hac 117,119; Müslim, Edâhi 17,18).

Riyazus Salihin, 641 Nolu Hadis
Ebû Ya’lâ Şeddâd ibni Evs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ her varlığa iyi davranılmasını emretmiştir. Öyleyse canlı bir varlığı öldürmeniz gerektiğinde, bu işi can yakmayacak şekilde yapın. Bir hayvanı boğazlayacağınız zaman, ona eziyet vermeyecek güzel bir şekilde kesin. Bu işi yapacak olan kimse bıçağını iyice bilesin, hayvana acı çektirmesin.”
(Müslim, Sayd 57. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edâhî 11; Tirmizî, Diyât 14; Nesâî, Dahâyâ 22, 26, 27; İbni Mâce, Zebâih 3)
 

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. لِكُلِّ  car mecruru amili  جَعَلْنَا  olan mahzuf ikinci mef’ûlu mutlaka mütealliktir.  اُمَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  مَنْسَكاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

لِ  harfi,  يَذْكُرُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  يَذْكُرُوا  fiili  ن ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra 2) Atıf olan اَوْ’den sonra 3) Lam-ı cuhûddan sonra 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra 5) Vav-ı maiyye (وَ)’den sonra 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  عَلٰى  harf-i ceriyle birlikte  يَذْكُرُوا  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  رَزَقَهُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

رَزَقَهُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mefulün bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْ بَه۪يمَةِ  car mecruru  رَزَقَهُمْ  fiiline mütealliktir.  الْاَنْعَامِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   


 فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ 

 

İsim cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir.  اِلٰهُكُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِلٰهٌ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. وَاحِدٌ  kelimesi  اِلٰهٌ un sıfatı olup lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَاحِدٌۚ  sayı,  اِلٰهٌ  onun temyizidir. 1 ve 2 sayısında önce temyiz, sonra sayı gelir. Sayı sıfat, temyiz mevsûf olur. Bu yüzden sayı temyize cinsiyet, sayı, belirlilik-belirsizlik ve îrab bakımından uymak zorundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن طلبتم رضاه (Onun rızasını isterseniz) şeklindedir.

لَـهُٓ  car mecruru  اَسْلِمُوا  fiiline mütealliktir. اَسْلِمُوا damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfudur.

اَسْلِمُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  سلم ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. بَشِّر  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

الْمُخْبِت۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  الْمُخْبِت۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَلِكُلِّ اُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ 

 

وَ, istînafiyyedir.  لِكُلِّ اُمَّةٍ, amili  جَعَلْنَا  fiili olan mahzuf mef’ûle mütealliktir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِ  cümlesine dahil olan  لِ, dahil olduğu muzari fiili gizli  اَنْ ‘le nasb ederek, manasını sebep bildiren masdara çeviren lam-ı ta’lildir.  لِ  ve akabindeki cümle masdar teviliyle  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اسْمَ اللّٰهِ  izafeti,  اسْمَ  tazim içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Harf-i cerle bilikte  يَذْكُرُوا  fiiline müteallik müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.  

عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ cümlesindeki  عَلٰى  harf-i ceri mülâbese veya musahabe içindir. 

بَه۪يمَةِ - الْاَنْعَامِۚ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

جَعَلْنَا - اللّٰهِ  kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.

Burada  اُمَّةٍ ’den maksat, hak din mensuplarıdır. Ayetin metnindeki  مَنْسَكاً  (kurban kesmek) kelimesi bir kıraate göre  مَنْسِك  olarak okunmaktadır. Buna göre kurban yeri demektir. (Ebüssuûd)

لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ [Allah'ın adını ansınlar diye] denilmesi, kurban kesmekten asıl gayenin mabûdu birlemek olduğuna dikkat çekmek içindir. Dört ayaklı hayvanlar denilmesi, kurbanın bu hayvanlardan olmasının zorunlu olduğuna dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)

 

فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ 

 

فَ, istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidai kelamdır. İsme isnad edilmiş isim cümlesi, zamandan ari sübut ifade eder. 

Sıfat olan  وَاحِدٌۚ  sebebiyle cümlede ıtnâb sanatı vardır. 

Ayet-i kerimede, Allah’ı inkâr eden kişi, Allah’ı inkâr etmeyen kimsenin yerine konulduğu için haber tekidsiz gelmiştir. Çünkü inkârcılar hakkıyla düşündüklerinde çevrelerinde Allah’tan başka ilah olmadığını gösteren birçok delilin var olduğunu görecekler. Bu ayette ibtidaî haber, inkârî haberin yerine kullanıldığı için muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. (Safvetu't Tefasir) Bu durumda lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkeb vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Meânî İlmi, s. 45)

إلَهٍ  kelimesinde tenkir sayı ifadesi için değil nev içindir. Çünkü maksat bunlardan biri değil her çeşididir. Zaten bir manası; ayetteki واحِدٌ [bir] kelimesinden anlaşılmaktadır. (Âşûr)

اللّٰهِ - اِلٰهٌ  kelimeleri arasında iştikak cinası,  اِلٰهٌ  kelimesinin tekrarında ve bu kelimeler arasında reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatı sanatları vardır. 

Burada bir tek ilâh anlamında  اِلٰهٌ وَاحِدٌ  denilmiş, çünkü amaç, Allah'ın hepsinin tek ilâhı olduğunu beyan etmenin yanı sıra kendi zatında da tek olduğunu beyan etmektir. (Ebussuud)

[İlâhınız tek bir ilâhtır.] Bununla, insanın bütün mükellefiyetlerde, sadece Allah'a inkıyâd etmesi kastedilmiştir. Kim Allah'a inkiyâd ederse “muhbit (mütevazı)” olur. (Fahreddin er-Râzî)


 فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ 

 

فَ  rabıtadır. Bu cümleden önce mahzuf bir şart olduğuna işaret eder. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ  cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır. Cümlede car mecrurun takdimi kasr ifade etmiştir.  لَـهُٓ  maksûrun aleyh/mevsuf,  اَسْلِمُوا  maksûr/sıfat olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. 

فَلَـهُٓ اَسْلِمُوا  sözündeki car mecrurun takdim edilmesi hasr içindir. (Âşûr) 

Şart cümlesinin takdiri …إن طلبتم رضاه  [Eğer onun rızasını isterseniz…] şeklindedir. Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.


 وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ

 

وَ  istînâfiyyedir. Atıf olması da caizdir. Ayetin bu son cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Alçak gönüllü ve samimi olanlar, bunun karşılığı olan mükâfatı görecektir. Dolayısıyla bu ifade lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

وَبَشِّرِ الْمُخْبِت۪ينَۙ  ifadesinde önemlerine ve şereflerine binaen zamir yerine zahir isim getirilmiştir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir) 

Zahir ismin zikredilmesi, ıtnâb sanatıdır.

Bu cümlede müjdesi verilen şeyin hazf edilmesi tazim içindir. Sanki, onları fehimlerin anlamayacağı ve sözlerin ifade edemeyeceği şeylerle müjdele buyurmuştur. (Beyzâvî)