Hac Sûresi 4. Ayet

كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ  ...

Şeytan hakkında, “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 كُتِبَ yazılmıştır ك ت ب
2 عَلَيْهِ onun hakkında
3 أَنَّهُ şüphesiz o
4 مَنْ kim
5 تَوَلَّاهُ onu takibederse و ل ي
6 فَأَنَّهُ muhakkak bu
7 يُضِلُّهُ onu saşırtır ض ل ل
8 وَيَهْدِيهِ ve onu götürür ه د ي
9 إِلَىٰ
10 عَذَابِ azabına ع ذ ب
11 السَّعِيرِ alevli ateş س ع ر
 
Evren Allah’ın kudretini gösteren delillerle dolu iken ve peygamberler de öldükten sonra dirilme gerçeğini anlatıp insanları açık bir biçimde uyarmışken, bazı insanların Allah’ın gücü ve âhiret hayatının varlığı hakkında tartışmaya girmeleri, üstelik hiçbir sağlam bilgiye sahip olmadıkları halde inkârcılıkta inat etmeleri tarihin her döneminde görülen bir durumdur. Bu âyetlerde, ilk iki âyetteki bildirim ve ikaza rağmen bazı kimselerin bu tutumlarından vazgeçmedikleri gerçeğinden hareketle bu beşerî zaafa ve sonuçlarına tekrar dikkat çekilmektedir. Esasen genel bir teşhis ve uyarı içermekle beraber 3. âyetin Nadr b. Hâris hakkında inmiş olduğu rivayet edilir (Taberî, XVII, 115). Kureyş’in amansız inkârcılarından olan bu şahıs, babasıyla Hîre’de tıp ve felsefe öğrenimi görmüştü (Taberî, XVII, 115, nâşirin notu).
 
 3. âyetteki “her âsi şeytan” ifadesiyle, İblîs ve avenesinin yahut Kureyş’in ileri gelen inkârcılarının kastedildiği yorumları yapılmıştır (Râzî, XXIII, 5); âyetin üslûbundan, ikinci yorumun daha güçlü olduğu izlenimi edinilmektedir (Derveze, VII, 75). Buradaki “her” anlamına gelen küll kelimesinin –Kur’an’daki benzer ifadeler dikkate alındığında– çokluğu belirtmek için kullanıldığı anlaşılmaktadır (İbn Âşûr, XVII, 192-193). “Âsi” olarak tercüme ettiğimiz merîd kelimesine “had bilmez, zorba, inatçı, azgın, mütekebbir” gibi mânalar da verilebilir. 
 
 4. âyette şeytan ve onu dost edinecek kişiler hakkında kaçınılmaz sonuç ve hükmü belirtmek üzere lafzan “Onun hakkında şöyle yazıldı” mânasına gelen bir ifade kullanılmıştır. Bu sonuç şeytana uyanın doğru yolda kalamayacağı, dolayısıyla cehennem azabına sürükleneceğidir. Burada dikkat çeken bir husus da şudur: Şeytana insanları doğru yoldan saptırma fırsatı verilmekle beraber, ona uyanlar iradelerini bu yönde kullandıkları, ilâhî ikazları bir kenara bırakıp şeytanı dost edindikleri için sorumluluk kendilerine aittir (şeytan hakkında bilgi için bk. Fâtiha1/1 (eûzü); Bakara 2/34; Nisâ 4/117-121; Enfâl 8/48).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 711-712
 

كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ

 

Cümle önceki ayetteki  شَيْطَانٍ ’nın sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Fiil cümlesidir.  كُتِبَ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir.  عَلَيْهِ  car mecruru  كُتِبَ  fiiline mütealliktir.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  كُتِبَ  fiilinin naib-i faili olarak mahallen merfûdur. 

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  هُ  muttasıl zamir  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  مَنْ تَوَلَّاهُ  cümlesi  اَنَّ ’nin  haber olarak mahallen merfûdur.

مَنْ   şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  تَوَلَّاهُ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  تَوَلَّاهُ  elif üzere mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

اَنَّ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri, فإضلاله واقع أو حاصل (Onun dalaleti vuku bulmuştur.) şeklindedir.

اَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  يُضِلُّهُ  fiili,  اَنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُضِلُّهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يَهْد۪يهِ  atıf harfi و ’la makabline matuftur.  يَهْد۪يهِ  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  هِ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.    

اِلٰى عَذَابِ  car mecruru  يَهْد۪يهِ  fiiline mütealliktir. السَّع۪يرِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

تَوَلَّا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعُّل babındadır. Sülâsîsi ولى ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. 

يُضِلُّهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  ضلل ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

كُتِبَ عَلَيْهِ اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle, önceki ayetteki  شَيْطَانٍ ’in sıfatıdır. Fasıl sebebi kemâl-i itiisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

كُتِبَ, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّهُ مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel,  كُتِبَ  fiilinin naib-i failidir.

اَنَّ ’nin haberi  مَنْ تَوَلَّاهُ فَاَنَّهُ يُضِلُّهُ  şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesinde  مَنْ  mübteda  تَوَلَّاهُ  haberdir. Cümlenin haberi mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye ve hudûs ifade etmiştir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesinde  اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, masdar teviliyle mahzuf mübteda için haberdir. Takdiri,  شأن الشيطان إضلال من تولّاه (Şeytanın şanı kendisine uyanı dalalete düşürmektir.) şeklindedir. Müsnedün ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

اَنَّ ’nin haberi olan  يُضِلُّهُ, muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Ayetteki [Onun aleyhine (şu hüküm) yazılmıştır] ifadesi ile ilgili, şu iki izah yapılmıştır: 

a- [Üzerine yazıldı] ifadesi, bir darb-ı mesel (mecazi bir ifadedir). Bu, “Bu şey, onun hal ve hareketlerinde ortaya çıktığı için sanki falancanın saptırması onun üzerine yazılmış, ona o damga vurulmuştur.” demektir.

b- Bu hüküm, onun aleyhine olarak ümmü'l-kitab'da (Levh-i Mahfuz'da) yazılmıştır. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki  اَنَّهُ  ifadesi, hem  اِنَّهُ  hem  اَنَّهُ  şeklinde okunmuştur. Birinci  اَنَّ  edatı  كُتِبَ  fiilinin naib-i faili, ikincisi de ona matuf olduğu için böyle okunmuştur. Bunu kesreyle okuyan ise yazılma işini hikâye etme, aynen yazıldığı gibi aktarma üslubu ile böyle okumuştur. Bu tıpkı “Ben yani: ‘Ben, Allah, gani ve hamiddir’ diye yazdım.” demen gibidir. (Fahreddin er-Râzî)

“Şeytanın üzerine yazılması” temsilî bir anlatımdır. Yani sanki kendisini veli edinenleri saptırmak ve yoldan çıkarmak, bu hal kendinde zahir olması sebebiyle onun üzerine yazılmış, başka türlü yapamazmış gibi ifade edilmiştir. (Keşşâf)

Bu ayet-i kerime, Nadr b. el-Hars ve bir grup hakkında nazil olmuştur:

هُ (o) zamiri “mücadele eden” kimseden ve “şeytan”dan sonra zikredilmiştir. Binaenaleyh bu zamirin, bunlardan her birine bedel olarak raci olması muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)


 وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ

 

Son cümle hükümde ortaklık nedeniyle, …يُضِلُّهُ  cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَيَهْد۪يهِ  ibaresinde tehekkümi istiare vardır.  هدى fiili, yumuşak bir şekilde yol göstermektir. Aslında istenilen hedefe, insanın hayrına olan bir hedefe ulaştırmak anlamında kullanılır. Vech-i şebeh, olması gerekene kavuşmaktır. [Acıklı azapla müjdele] ayetinde olduğu gibi sert ve çarpıcı şekilde ifade edilmiştir. (Müfredat)

يُضِلُّهُ وَيَهْد۪يهِ اِلٰى عَذَابِ السَّع۪يرِ  [Onu cehennem azabına iletir] cümlesinde alay üslubu vardır. (Safvetu’t Tefasir)

يُضِلُّهُ [Onu saptırır] - وَيَهْد۪يهِ [Onu doğru yola iletir] arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Safvetu’t Tefasir)